Bana bir şeyler söylediniz, anlamadım
Bir cümle, bir iyi söz, gene anlamadım
Doğrusu hiç anlamadım, siz ne demiştiniz?
Ben ne demiştim, ve çekip gitmiştim sonra
Öyle ya, niye hiç değişmedi bakışlarınız?
Atatürk'ün ölümü yalnız Türklüğü değil, büyük halk ve ideal adamlarını ve kahramanlarını seven herkesi yaslandırdı. Tahran'da bulunan bir Endonezyalı, elçimize demiş ki:
- Bundan dokuz ay önce bir iş için Saygon'a gitmiştim. Baktım halk mabetlere kapanmış, matem içinde. "Ne oldu, kim öldü?" diye sordum.
- Atatürk öldü, dediler.
Amerika cumhurbaşkanı Roosevelt demişti ki: "Benim üzüntüm iki türlüdür. Birincisi böyle bir adamın kaybından dolayı bütün dünya gibi üzgünüm. İkinci üzüntüm ise, bu büyük adamla tanışmak hususunda şiddetli arzumun yerine gelmesine artık imkân kalmamış olmasıdır."
Mehmet ile biz kendimizi hocaya hazırlıyorduk aslında. Sadece o zamanlarda bunu bilemiyorduk. Ya Filiz? Filiz'i o günden sonra azar azar görmeye devam ettim. Çok kısa bir zaman sonra da babasının tayini sonrasında şehrimizden taşındılar. İçimde yarım kalmış bir tikçe aşk tedirginliği olarak kendisini bekletti Filiz. Bugün nasıl Mehmet'le hocaya gidiyorsak bir zamanlar da Filiz'e gitmiştim. Bugün nasıl kendi geçmişimizin insanlarına doğru bir seyahate çıkmışsam o gün de Viyana'ya Filiz'in "geleceğini görmeye gitmiştim. Nedense çıkmaz aklımdan o seyahat de
Doktorun ardından biz de yola koyulmuş, güzel bir caddeden yürüyerek Auschwitz'e doğru ilerlemeğe durmuştuk. Enine boyuna geniş topraklar gördük öyle yürürken. Biri bizi yerlerimize dağıt tı. Sanırım hastane revirinin konuk bakıcılar bölümüydü orası. Ben pek de ilgilenmedim doğrusu, şurası ya da burasıymış, aldırdığım yoktu. Çünkü Ştaşek ile -bileceksin, hani bana kahverengi pantolonu armağan eden Ştaşek- işte onunla birlikte kampa, sana bu mektubu getirecek birini bulmaya gitmiştim. Ardından mutfağa ve depoya yollanmış tık Ştaşek ile. Akşam yemeği için bir parça beyaz ekmek, sonra biraz margarin, hiç olmazsa bir de sucuk ayarlamaktı zorumuz. Ee, beş kişiydik de ondan.
Atsız'ın yeğeni olduğunuz, ilkokul, ortaokul ve lisedeki gibi yaygın olarak biliniyor muydu?
Daha az bilinirdi. Üçüncü sınıfa kadar hemen hemen hiç bilinmezdi. Eniştem Ankara'ya bir konferans için geldiğinde karşılamaya gitmiştim. Konferansa gelmemi istememişti. "Bu hükümetin ne olduğu pek belli değil, görünme," demişti.