Klasik eserler konusunda çoğunu okumadığım için haliyle kendimi eksik görüyorum. Oblomov’u da bu eksiklikleri bir nebze olsun gidermek amacıyla okudum :)
Oblomov tembelliğiyle yadedilen bir karakter halini almış ama bence kitabın verdiği asıl eleştiriden, asıl mesajdan uzaklaşılmış. Oblomov aristokrat kesimin rahat yaşantısının, sorumsuzluğun ya da tembelliğin simgesi olarak kazınmış hafızalara, tersine sorumluluk duygusuyla yaşanan irkilmeden kaynaklı donukluğun simgesidir.
Oblomov, rutin hayatın klişelikleri içerisindeki sosyal çevrenin de sert bir eleştirisidir. Klişeleri, bayağılıkları reddeden Oblomov, kendi hayatını da hiç bir zaman tam anlamıyla benimseyememiştir. Sonuç olarak da Oblomovumuzun elinden kendi kendini yiyip tüketmekten başka bir şey gelmez.
Biraz araştırdım da romanın çıkış noktası 1849 yılında bir dergide yayımlanan “Oblomov’un Rüyası” adlı esermiş. Kitapta da adı geçen bölümün olayların temel noktası olduğunu görüyorsunuz. Bunun yanı sıra kitabın bir ay gibi kısa sürede yazılması da ayrıca şaşırttı. Okuyun, okutturun.