Zihni hâlâ, bir yığın belirsiz, karmakarışık, dal budak salmış romantizmle, lanetlenmiş dağlar, karanlık ormanlar, gökgürültüsü ve top sesleriyle dolu fırtınalar ve savaşlarla dopdoluydu; yüreği melankolik, sıska züppelerle, biraz tombulca genç kızların yaşadıkları o Alınan pathosuyla burkuluyordu (gök mavisi çiçekler, bulutlar arasına gizlenmiş ay, erden nişanlıların mezarları, akşamları at gezintileri vb.).