Gökyüzüne baktığımda, sanki içimdeki tüm acıları anladığını hissediyorum. Hava sağanak yağmur yağdığında, damlaların yere düşerken içimdeki hüzünle birlikte akıyor gibi oluyor. Şimşekler çaktığında, gökyüzü adeta içimdeki karmaşayı temsil ediyor gibi geliyor bana. O anlarda, her bir çakışta içimdeki duygusal yıldırımların dağılıp gitmesini umut ediyorum. Ve gök gürültüsü... O, sanki içimdeki sarsıntıları ifade ediyor gibi. Gürültüyle birlikte tüm sıkıntılarımı, endişelerimi dışarı atıyormuş gibi hissediyorum.
Bu doğa olayları, benim iç dünyamı yansıtmak için mükemmel birer metafor gibi. Gökyüzü, benimle birlikte ağlıyor, çığlık atıyor, fırtınaları yaşıyor. Onunla birlikte hissetmek, kendimi daha da bağlı hissetmemi sağlıyor. Gökyüzü, benim en iyi dostum gibi. Ona içimi dökebiliyor, hayallerimi, korkularımı, sevinçlerimi anlatabiliyorum. O, sessizce beni dinliyor ve içimi rahatlatıyor.
Bazen, gökyüzüne bakarken hayal kuruyorum. Bulutların şekillerini yorumluyor, gökyüzündeki renklerin değişimini izliyorum. Bu anlarda, içsel bir huzur hissediyorum. Gökyüzü, benim için bir terapi gibi. Bana umut veriyor, güçlendiriyor. En kötü günlerimde bile, gökyüzü beni hatırlatıyor ki her şey geçicidir ve her fırtına bir elbet bir gün diner...