1948 yılında New England’da elim bir iş kazası sonucu beyni hasar gören Phineas Gage’in öyküsünden yola çıkarak sosyal davranışlarımızın oluşmasında neyin etkili olduğunu, zihnin; beyin ve vücutla bağlantısı olup olmadığını anlamak için yola çıkan yazarımız zihnin ve duyguların beyin ve vücutla ilişkisini olmadığını iddia eden Descartes’in yanılgısını imgeler, hisler ve somatik işaretleyicilerden yolara çıkarak anlatmaya çalışıyor.
“ Buradan, doğası ya da tüm özü düşünmek olan bir madde olduğumu ve bu maddenin varolması için hiçbir mekana ya da herhangi bir maddi şeye ihtiyacı olmadığını anladım; öyle ki, bu ‘ben’ yani beni ben yapan ruh, vücuttan tamamen ayrı ve bilinmesi ondan daha kolaydı; ve vücut olmasa da, ruh neyse öyle olmaya devam edecekti.
Descartes'ın yanılgısı işte budur: Vücut ile zihnin bir uçurumla birbirinden ayrılması. Bir tarafta ölçülebilen, boyutlu, mekanik olarak işletilen sonsuza dek bölünebilir vücut maddesi; öteki tarafta ise ölçülemeyen, boyutsuz, itilip çekilemeyen, bölünemez zihin maddesi. Akıl yürütmenin, ahlaki yargıların, fiziksel acı ya da duygusal karmaşadan doğan ıstırabın, vücuttan ayrı olarak varolabileceği önerisi. Özellikle; zihnin en incelikli işlemlerinin biyolojik bir organizmanın işleyiş ve yapısından ayrılması.”
S.256
Keyifli okumalar dilerim.