Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

80 syf.
3/10 puan verdi
Arthur Schopenhauer'ın hayatındaki kadınlarla yaşadığı ilişkilerden kaynaklı travmaların ayrıntılarını bilmiyorum ama kadın cinsi için genel geçer ifadeler kullandığı sürece yaşadığı travmaların dışına çıkarak eleştiri oklarını kendine doğru çekmektedir . Feminist literatürdeki kitaplarda Arthur Schopenhauer'ın kadınlara yönelik olumsuz söylemlerine çokça denk gelmiştim. Bu kitap sadece hepsini bir arada görmeye yardımcı oluyor. Tabii günümüz koşullarından yola çıkarak onu eleştirmek çok doğru olmaz çünkü şu an kadının konumu 200 yıl öncesine nazaran daha iyidir lakin hâlâ bu kitaptaki düşünceleri benimseyen insanların sayılarının az olmadığını unutmamak gerekir . Kadınlar konusunda bu talihsiz düşünceleri öne süren Arthur Schopenhauer ve benzeri erkek düşünürlerin uç düşüncelere bu kadar kolay sahip olmasını sağlayan etken Ataerkil düzenin gücüne, değişmezliğine olan inançtır. İşte Ataerkil düzenin erkeğe verdiği gücü de arkalarına alan erkekler, kadınlar hakkında daha kolay ahkam kesiyor, kadını daha ücra yerlere konumlandırıyor. İşte bu erkek düşünürlerin hesaplayamadığı durum bu düzenin ileride çatlayabileceği, kadınların bilinçlerini arttırabilecek fırsatlara erişebileceği ve yok sayıldıkları her alanda öncüler çıkarabilecekleridir. Halbuki bu ataerkil düzene yönelik uyarılarda bulunan düşünürler de vardı. Simone de Beauvoir Kadın İkinci Cins kitabının 23. Sayfasında " Pek az kimsenin tanıdığı kadın hakları savunucusu Poulain de la Barre, XVII. yüzyılda: "Erkeklerin kadınlar üstüne yazdıklarına kuşkuyla bakılmalıdır, çünkü onlar hem yargıç hem davacıdırlar" demiş." la Barre 1647-1723 tarihleri arasında yaşayan din adamı, filozoftur. Yani Schopenhauer'dan 100 yıl önce bu düşünceleri öne sürmüştü. Arthur Schopenhauer 4 yaşındayken İngiltere'de Mary Wollstonecraft ünlü kitabı "Kadın Haklarının Gerekçelendirilmesi"ni sadece altı haftada yazmıştı. Ve kitaba onu eleştiren (yanılmıyorsam bir din adamıydı) kişiye şöyle bir cevap vererek başlıyordu; "Size insanlığın güçlü sesiyle sesleniyorum, çünkü saygıdeğer bayım, savlarım çıkar gözetmeyen bir zihnin ürünüdür - kendi cinsimin haklarını savunuyorum - kendi çıkarlarımın peşinde koşuyor değilim. Bağımsızlığı her zaman yaşamın en güzel armağanlarından biri olarak, her erdemin temeli olarak gördüm - çorak topraklarda yaşamak zorunda olsaydım dahi, en temel haklarımı güvence altına alarak bağımsız yaşamak isterdim." Şimdi dönüp baktığımızda filozofların, din adamlarının, yöneticilerin yüzyıllar önce kadın hakları ve kadın cinsi üzerine sarf ettikleri düşüncelerin doğruluğunu ve yanlışlığını daha iyi bir şekilde ayırt edebiliyoruz. Tabii bu ayırt etme için de her iki cinsin hak sahibi olduğunu ve bir cinsin diğerine üstünlüğünün bulunmadığı düşüncesine sahip olmak gerekir. Ben Schopenhauer'in birkaç düşüncesine yer verip karşısına da çağdaşı olan yazarlardan alıntı yaparak cevap vereceğim. Bu şekilde asıl sorunun bir cinsten kaynaklanmadığını, asıl sorunun düşünceleri ve bilinci oluşturan ailesel, toplumsal, idari ve dini etmenlere olan bağlılık olduğunu görmemiz gerekir. Tabii ki bir filozofun kadınlar konusunda çağının ilerisinde düşüncelere sahip olmasını isterdim lakin bu konuda çağını aşamamış çağına saplanıp kalmıştır. Arthur Schopenhauer; 19. Yüzyıl "Kadınların zihinsel olsun bedensel olsun, büyük işler için yaratılmamış olduklarını anlamak için görüntülerine bakmak yeterlidir. Onlar hayatın cefasını yaptıklarıyla değil katlandıklarıyla çekerler.." Arthur Schopenhauer bazı görüşlerine katıldığı düşünürlerden biri J.J Rousseau'dur. Rousseau kadının dehadan yoksun olduğunu ileri sürmektedir. Schopenhauer'da bu savı kitabına dahil etmiş ve biraz daha ayrıntılı bir şekilde kendince gerekçelendirmiştir. "Kadın Haklarının Gerekçelendirilmesi" kitabını okuyanlar bilir ki Mary Wollstonecraft'ın hedef tahtasına koyduğu isimdir Rousseau. Mary Wollstonecraft; 18. Yüzyıl "Kadın eğitim yoluyla erkeğin arkadaşı olabilecek şekilde yetiştirilmezse, bilgi ve erdemin yayılması önünde engel oluşturacaktır, çünkü hakikat herkes için ulaşılabilir olmalıdır." August Bebel; 19. Yüzyıl "Kadınların henüz bir dahi çıkaramadikları itirazı da ne sağlam bir temele, ne de kanıt gücüne sahiptir. Dahiler gökten düşmez eğitim ve gelişim için fırsatları olmak zorundadır, bu ise şimdiye dek kadınlarda eksikti, binlerce yıl baskı altında tutuldular ve düşünsel güçlerini eğitme firsati ve olanağı ellerinden alındı ya da köreltildi." Arthur Schopenhauer; "Kadın mizacındaki temel kusurun "adalet duygusu"ndan yoksunluk olduğu görülecektir. Bu esas itibarıyla daha önce sözü edilmiş olan muhakeme kabiliyetindeki ve düşünme melekesindeki zayıflıktan kaynaklanır, fakat aynı zamanda kısmen tabiatın onlara daha zayıf cins olarak tahsis ettiği konuma kadar götürülebilir." Simone de Beauvoir'in Marquis de Condorcet'en (18.yy) yaptığı bir alıntı ile cevaplayalım. "Condorcet, kadınların siyasal yaşama girmelerini ister. Onları erkeklerle bir tutar ve beylik suçlamalara karşı savunur: "Kadınlarda adalet duygusu yoktur, onlar bilinçlerinden çok duygularıyla davranırlar... denmiştir. (Oysa) bu ayrılığın temeli doğada değil, eğitimde, toplumsal yaşayıştadır." Bir diğer konu Çok eşlilik; Arthur Schopenhauer; "Çokeşliliğin tartışılacak bir yanı yoktur, her yerde karşılaşılan bir olgu olarak kabul edilmelidir. çözülmesi gereken sorun bu konunun nasıl düzenleneceğinden ibarettir. O halde, gerçek tekeşlilik taraftarları nerededir? Hepimiz en azından bir müddet çoğumuz ise her zaman çok eşli yaşarız. Dolayısıyla, her erkek çok kadına ihtiyaç duyduğundan, ona bu konuda izin vermekten, hatta çok kadın bulmayı ona yerine getirilmesi gereken bir vecibe olarak yüklemekten daha doğru bir şey yoktur. Bu suretle kadın boyun eğen bir varlık olarak eski doğru ve doğal konumuna geri döndürülecektir.." Yukarıdaki alıntıya katılanların benimsediği görüşü Mary Wollstonecraft şu şekilde ifade etmektedir; "Çok eşlilik doğal bir zorunluluksa, kadının erkekten aşağı olması ve onun için yaratılmış olması gerekir." Bu diyaloglar 200 yıl öncesinde yaşanıyor ve günümüzde hâlâ kadının erkek için yaratıldığı görüşüne istinaden süren çok eşlilik durumunun dini bahanelerle devam ettiğini görüyoruz. 200-300 yıl geride seyreden insanların varlığı nedeniyle hâlâ bu konuları konuşuyor olmamız insanlığın saplanıp kaldığı Gelenekselliğin gücünü daha da iyi bir şekilde ifade etmektedir. Kitabın genel hatları ile ilgili daha geniş bir bilgi için Semih Bey'in incelemesini okumanızı öneririm: #83646949 Arthur Schopenhauer'in annesi ya da başka kadınlar ile ilgili olan travmaları nedeniyle ekstra bir nefrete sahip olduğu söyleniyor lakin bu durum düşüncelerinin "adalet" ölçüsünün baz alındığı zaman yanlış olduğunu ileri sürmemizin önünde engel değildir. Zira kadınlara ekstra bir nefreti olsa da çağına uygun savlar ileri sürmekte ve kadın haklarının sınırlandırılmasını savunmaktadır. Bu konularda Hak verenler varsa da 18-19. Yüzyıl düşüncelerinden ileri gidememeleri de ayrı bir tartışma konusudur. Mary Wollstonecraft ile bitiriyorum. "Dünyada yoksunluğunu çektiğimiz şey hayırseverlik değil, adalettir!"
Aşka ve Kadınlara Dair (Aşkın Metafiziği)
Aşka ve Kadınlara Dair (Aşkın Metafiziği)Arthur Schopenhauer · Say Yayınları · 202013,2bin okunma
··
192 görüntüleme
Ecem okurunun profil resmi
Emeğine ve düşüncelerine teşekkür ediyorum Adem eline sağlık. Ben felsefeden pek anlamam, o konularda eksiğim dağları ovaları aşar ama bu durum şunu düşünmeme ve sorgulamama engel değil. Pek çok filozofta rastladığımız şey şudur. Çeşitli alanlarda çağının ilerisinde düşüncelere sahipken konu kadınlara gelince nedense bi ortaçağ hatta daha da geri bir tutuma saplanıp kaldıkları görülüyor. Bunun sebebinin kadınların yükselecek olan konumlarının, kendilerini aşağı çekme korkusu olabileceği geliyor aklıma. Aksi halde kadınların zeka yoksunu, tehlikeli kurnaz, beceriksiz, cadıvari, karaktersiz vs şeklindeki niteliklerinin gerçek olmadığını görmelerine imkan yok. O kadar zeki adamların bunu görmemeleri bence imkansız ya da çok minik ihtimal. Günümüzü düşünürsek eğer, bu düşüncelere sahip erkeklerin de hem iyi niyetinden hem de zekasindan şüphe ederim. Hatta etmem şüphe, kafamdaki cevap net. Tekrardan eline sağlık.
Adem okurunun profil resmi
Teşekkür ederim Ecem. Dediklerine katılıyorum. Ataerkil düzenin erkeğe sağladığı üstünlük de bu zaten. Her alanda sadece kendi cinsi ile mücadeleler içinde bulunmak. Kadınların da devreye girmesiyle bariz bir yara alınacağı için kadın cinsini gözden uzak tutmak işlerine gelmekteydi.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.