Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

355 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
Etkilendiğimi söylemekle başlayabilirim. Hissiyat açısından gün içerisinde ender yaşadığım duygu durumlarını ile karşılaşmıştım okurken. Zaman içerisinde kendime şöyle demeyi sürdüğümü fark ettim: "Bu hisler başkası ile yaşanmayacak ölçüdedir. Sadece bana ait olmalı. Başkasına bundan söz etmemeliyim." Bülbülü Öldürmek kitabında dikkatimi çeken ilk karakter Bayan Maudie olmuştur. Bayan Mauide, başından geçen feci olayları bir felaket olarak algılamayıp, hayatın içerisinde mümkün olabilecek vakalar olarak varsaymış ve bunlar ile olumlu düşünceler ile başaçıkabilme tutumunu sergilemişti. Bir keresinde dindar insanların onun hakkında evinde oturup tek yapması gerekenin incil okuması lazım diyenlere karşı durumu abartmayıp bir kadının yapmak istediği şeyleri olduğunu bahçesine duyduğu kuvvetli hissi ile göstermiştir. Evet, Bayan Maudie'nin sağlam bir bahçesi olduğunu Scout bahsetmektedir. Evi yandığında bile Bayan Maudie bahçesinin genişleyeceği ve tüm Maycomlulardan daha güzel ve özenle inşa edilmiş bir bahçeye sahip olacağının hayaline girişerek sıkı bir heyecan duymuştu. Bayan Maudie'nin şu sözünün beni rahatlattığını söyleyebilirim: "Hiçbir şey göründüğü kadar kötü değildir." Bu sözünü Scout'a söylemişti. Kitap, Scout'un gözünden anlatıldığı ve ister istemez kahraman ile bağ kurduğumdan Scout'un Bayan Maudie gibi elzem ve nadir bulunan şahsiyetler ile tanışık olmasından ötürü şanslı olduğunu düşünmüştüm. Zaten Bayan Maudie'nin diğer etkileyici yanı ise Jem ve Scout'a olan yaklaşımıydı. Mesela, Scout, birkeresinde Halasının davet ettiği kadınların arasına zorunlu olarak katılmıştı. Jem ile Dill çıplak olacaklarını söyledikleri göle yüzmeye gitmişlerdi. Calpurnia ile bir müddet vakit geçirip, poposuyla kapıyı açtığına hayran kalan Scout tıpkı Calpurnia gibi yapmayı denemiş lakin başarılı olamamıştı. Ardından katıldığı konken partisinde Bayan Stephanie alaycı bir uslüpla Scout'a pantolunun nerede olduğunu sormuştu. Scout'un ağzından "Elbisemin içinde." ifadesi çıktığında kadınlar gülmüştü. Oysa ki onları güldürmek niyetinde değildi. Aksine gergindi. Tam bu sırada Bayan Maudie, Scout"un bu vaziyetini görmüş, onun yanında olduğunu belli ederek elini sıkıca tutmuştu. Bu yaptığı Scout açısından şöyle değerlendirilmişti: "Ben güldürmek için birşey yapmadığım sürece Bayan Maudie gülmezdi." Scout'un kadınların arasında olması Alexandra hala için şüphesiz memnuniyet duyulacak haldi. Kuşkusuz Alexandra Hala, Scout'un bir kadın olmasını isterdi. Ancak Scout büyüdüğünde zaten kadın olacaktı. Bu onun için kaçınılmaz bir sonuçtu. Alexandra Halanın tam olarak niyeti, kimsenin üzerinde çok şey bilmediği ancak bir geçmişi olduğu savulunan Finch ailesine yakışacak bir kadın olarak Scout'un yetişmesini istemekteydi. Scout'a göre ise o, ne Finch ailesindendi ne de Alexandra Halanın istediği türde bir kadın olabilirdi. Çünkü Scout, Atticus isiminde vakalara tarafsız bakan bir babaya sahipti. Ve Calpurnia gibi iyimser de bir zenci, evlerinde hizmetçi olarak çalışıyordu. Scout bu iki karakterin dibinde büyümüş olmasına rağmen bazı şeyleri daha iyi tartışabileceği abisi Jem ile kendisine yakın hissettiği, hislerine de karşılık veren Dill'le de zaman geçiriyordu. Bu sebeplerden ötürü Scout için Alexandra Hala çekici gelmiyor aksine kaybolmuş bir geleneğin kalıntısı olarak algılanıyordu. Okuyucu, gündelik olayların bir akış içerisinde olduğu Maycomb kasabasını takip ederken, bir de Scout'un önem verdiği hadiselere de eğilmekte kalıyordu. Hiç değilse kendim için öyle hissetmişimdir. Scout ile birlikte seviniyor, korkuyor, üzülüyor, hayret ediyor, meraklanıyor ve acı gerçekleri kabul etmek durumunda kalıyordum. Böyle olması, kitap ile bir bağ kurmamı sağlamıştı. Esas olay, Tom Robinson ismindeki zencinin Ewellar'ın Mayella ismindeki kızlarının ırzına geçtiği iddiası ile, avukat olan Atticus'un davayı üstlenmesi ile başlamaktaydı. Bu ana kadar Scout'un gündeminde Öcü Radley, Dill, Finch Arazisi, Bayan Maudie karakterleriyle birtakım diğer Maycomb hadiseleri yer almaktaydı. Buraya değin bir ara amcası Jack görünüyor olsa da -ki burada Atticus'un çocuklar üzerine söylemiş olduğu mühim olarak gördüğüm bir sözü vardı- sonradan ortaya bir saha çıkmamıştır. Hele ki, Maycomluların zencilere olan tutumları ve Ewellar'ın aile yaşantısının Finch ailesine verebileceği zarar bahsi ortadayken (Bay Ewell'ın Atticus'u tehdit etmesi söz konusuyken) hadiselere Jack dahil olmaması şaşırtıcıdır. Çünkü Jack, Atticus ile Alexandra Hala'nın ortası bir karakterdi. Öcü Radley çocuklar için tam bir muammaydı. Yaratıcı bir zekaya sahip olan Dill onun hakkında sürekli yeni şeyler üretiyor ve Jem'e ise bunlarım doğru olup olmadığını kanıtlamak kalıyordu. Scout ise Dill ne derse oymuş gibi davranmaya çalışıyordu. Radleylerin evlerine yapmış oldukları baskınlar, gizlice sızma girişimleri ve belki bir nebzelik sabatoj uygulamaları konuyu ne denli ciddiye aldıklarının bir cevabı olarak sunulabilirdi. Tüm bunlardan sonra, Atticus'un mesleğinin dönüm noktası olarak ithamda bulunduğu dava ortaya çıktığında, çocuklarına görevi Yargıç Taylor'un verdiğini söylemeyerek, okulda ve sokakta kendilerine sataşanlara karşı tepki vermemeleri istemişti. Bu vaziyet, Jem için zor gibi görünmese de Scout için hayli zorlu olmuştu. Bir kere onu Cecil rahat bırakmıyordu. Babası hakkında zenci hayranı diyerek atıp tutuyor, Scout'u durduk yere sinirlendiriyordu. Ve babasınım bu istediği üzerine de kendini tutmaya çabalıyordu. Sonradan babasının davayı havada kapmadığını, bunum ona verildiğini öğrenince Atticus'un bunu gizlemesine anlam vermediğini açıklamıştı. Şüphesiz, Maycomb'ta zenciler hoş görülmüyordu. İnançlı zencilerin kendi kliseleri vardı. Gelenlerden zorla topladıkları paralarla ayakta duruyordu. Calpurnia'nın çocukları kliseye götürmesi Scout için farklı bir anlama gelmişti. Belki de orada zencilerin de tıpkı onlara benzedikleri fikrini edinmiş olabilir. Ki, bir gece Jem'in Maycombları çözdüğünü ve muhtemel dört sınıfa ayrıştırdığı insanlar hakkındaki görüşe "Bence herbirimiz insanız." diyerek itiraz etmişti. Bu söylemi, bir zenci mahallesinde doğup büyümüş bir çocuk için dokunaklı olsa da Jem aynı görüşte değildi. Hiç Bay Ewell ile Bayan Dubouse bir olabilir miydi? Veyahut jüri niçin kendileri gibi olan bir zencinin beraati yerine hapse atılması kararını vermişti? Üstelik Atticus'un konuşmaları öylesine akla uygundu ki, kuşkusuz bu hiç adil değildi. Yasaların değişmesi gerekiyor. Bunu bir an önce yapmalıydılar. Nitekim çoğu şey bir anda da olamazdı. Atticus: "Sen yaşlandığında belki değişebilir Jem." diyerek bu konuyu kapatmıştı. Doğrusu mahkeme görülürken çok heyecan duymuştum. Jem, kazanmaya o denli inanmıştı bundan başka bir sonucum oluşabileceğini göremiyordu. Scout ise tıpkı babası gibi kesinleşmedikçe bir şey söylemek yersiz diyordu. Haklıydı da. Kitabı okuyan arkadaşlarım ile yapmış olduğum sohbette Atticus'un iyi bir baba olduğu konuşulmuştu. O mahkeme salonunda Scout'un tavırları bunu doğruluyordu. Atticus, hiç değilse kötü bir baba değildi. İnsan "Dünya adil bir mekan mı?" düşmüyor değil kitabı okudukça. En azından benim için bu böyle olmuştu. İyi ve kötünün ne olduğunu ve bunun herkes için geçerli olup olmadığını ya da esasında "iyi ve kötü sadece düşüncede" diyerek Sheakspear'ın doğru söyleyip söylemediğini anlama çabası içerisine giriliyor. Oradaki dava, bir zencinin yaptığı veya yapmadığı bir suç için -kesin bir kanıt sunulmadığından- yazılmamıştı bu eser. Bans kalırsa Harper Lee, kendi zihninde kurcaladığı meseleleri gün yüzüne çıkartmıştı. Ve bunu öylesine olağan şeyler algısına sığdırıp gerçekleştirmişti ki, gündelik hayatın içerisinde yaptığım bazı şeyleri abartmamdan ibaret olduğunu görmemi sağlamıştı. Harper Lee, "insanın beyazı ya da siyahı abartmasından ötürü doğuyor tüm bu karmaşa" demeye getirmiş olabileceği düşüncesi içerisindeyim. Bir şiirde de geçtiği gibi: Hiçbir şey bitmiyor Sadece herşey değişiyordu.
Bülbülü Öldürmek
Bülbülü ÖldürmekHarper Lee · Sel Yayınları · 201471,8bin okunma
·
30 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.