Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

304 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
19 günde okudu
Biz de cevaplayamadık, sahi neymiş bu insan?
Normal insanlar Mark Twain’i küçükken okuduğu için bu yazarın okuduğum 21311. kitabı diyebilirdi. Ama
Bilal Günaydın
Bilal Günaydın
normal insanlar gibi küçükken kitap okumadığı için, yazardan okuduğu ilk kitabı sayılabilir. Kitabın konusuna geçmeden önce incelemeyle ilgili ufak bir anekdot anlatalım.
Graces
Graces
sitede #95071355 iletisini atıp
Bilal Günaydın
Bilal Günaydın
‘ın yazdığı incelemelerin okunmuş bir kitap kapsamında hanemize eklenmesini istedi. O gün biraz yaygara falan koptu :D Ama
Graces
Graces
‘ın unuttuğu bir şey vardı; ortak bir kitap okuyacak ve inceleme yazacaktık. O ileti bu ironik hareketinden bağımsız mı yoksa bağımlı mı tam bir sır :D Aramızda geçen 36 gün, 17 saat, 29 dakika, 35 saniye süreli tartışmanın sonunda bir kitap belirledik ve buradayız :) Yavaş yavaş kitapla ilgili düşüncelerimizi aktaralım. Öncelikle kitabın dilinin yer yer kafa karıştırıcı olmasına rağmen klasik felsefi kitaplara kıyasla gayet anlaşılır olduğunu düşünüyoruz. Ancak gayet anlaşılır olmasının yanında üzerine de sık sık düşündürüyor. Eğer bu kitabı birileriyle birlikte okursanız uzun uzun tartışma ihtimalinizin de yüksek olduğunu düşündüğümüzü ifade ediyor, kitabın incelemesine geçiyoruz. İnsan bir makine midir? İlk olarak bu cümlenin bize ne düşündürdüğünü ifade etmeden önce yazarın bu noktadaki düşüncelerine kısacık değinelim. Yazar diyor ki: “İnsanın ne olduğunu; neden yapıldığı, kalıtımla aldıkları, çevresel etkiler ve ilişkilerle belirlenir. O sadece dış etkilerle harekete geçirilir, yönlendirilir ve KUMANDA edilir. Hiçbir şeye, bir düşünceye bile kaynaklık edemez.” Yani yazar, insanı aslında boş ve karanlık bir odaya benzetiyor. Eğitimle bu odanın duvarları boyanıyor, sosyal ilişkilerle içine eşyalar yerleştiriliyor, okuduğu kitaplarla penceresinde çiçekler yetiştiriliyor ve son olarak da lamba takılıp aydınlatılması sağlanıyor. Dış etkilerle oluşturulmuş bu tasarımdan sonradan dâhil edilen dış müdahaleler kaldırıldığında geriye boş ve karanlık bir oda yani boş bir insan kalır. Bu durumu da yazar insanın makine olmasına bağlar. Yazarın temel düşüncesi budur. Peki, bu tanıma bağlı kaldığımızda özgün bir fikir ortaya koymayı, yaratıcı düşünceyi nereye koyacağız? Zira yazar insanın sıfırdan oluşturulacak bir fikri bulamayacağını ancak bir dış etki sonucunda ortaya koyabileceğini ifade ediyor. Zihninizde şekillenmesi için bir örnek vereceğiz. Kuşun kanatlarını kullanarak uçmasından ilham alınarak uçak tasarladığımızı düşünelim. Bu noktada uçağın kanatlarını kuşun kanatlarına benzetip uçağımızı tasarladık. Fikri nereden aldık? Kuştan değil mi? Peki, bu dış bir etki midir? Yazara göre evet bu bir dış etkidir. Peki, özgün ve yaratıcı bir fikir midir? Hayır, çünkü biz kuşu taklit ettik. Kuşun uçuşundan aldığımız ilhamı, daha önce aldığımız eğitim vs gibi dış etkilerden öğrendiğimiz deneyimlerle birleştirerek uçak yaptık. Yazar bu noktada dış etkilerden bağımsız bireysel bir katkı olmadığını savunur, haliyle bu icadı özgün ve yaratıcı bulmaz. Sıfırdan bir şey oluşturmadığımızı ifade eder. Şu an hepimizin aklına aynı şey gelmiş olmalı. Peki, özgür irademiz bu makineleşmiş sistemde hangi noktadadır? Özgür irade deyince hepimizin aklına aşağı yukarı aynı şeyler gelecektir. Tüm eylemlerimizi kendi isteklerimiz ve arzularımız doğrultusunda gerçekleştirdiğimizi söyleriz. Bu gerçekten böyle midir? Bize öğretilen budur ama yazar ne yazık ki bizimle aynı fikirde değil. Yazar diyor ki; kendi isteklerimiz ve arzularımızın kaynağı biz değiliz. İstek ve arzuları şekillendiren mizacımız, yaşadığımız çevre, aldığımız eğitim, sosyal ilişkilerimiz vb olduğu için; yaratıcı bir fikir oluşturamadığımız gibi tamamen kendimize ait bir istek ve arzumuz da oluşmaz. Örneğin, Şekip amca gidip de saçını mora boyamaz. Çünkü Şekip amcanın mizacı, yetiştirilme tarzı, eğitimi, yaşadığı coğrafyanın kültürünün (dışsal etkilerin) oluşturduğu kişilik bu eğilimde değildir. Ama aynı şartlara sahip Atalay amcanın kişiliğine etki eden başka bir parametre (örneğin mizacı) onda daha farklı bir kişilik oluşumuna sebep olduğu için, o saçlarını mora boyayabilir. Bu noktada yazar özgür irade değil özgür seçimin varlığını savunur. Yani boyamak mı doğru olandır, boyamamak mı? Beynin görevi doğru olanı seçmekten ibarettir. Burada da beyne etki eden dışsal sebeplerden yola çıktığımızda özgür seçimin, özgür iradeyle çelişmediği aksine onu desteklediği sonucuna varırız. Kendine Kendini Onaylatmak Öncelikle yazarın tanımını aktaralım: ”Beşikten mezara, bir insan, hiçbir eylem yapmaz ki temelinde etken olarak İLK VE EN ÖNCE KENDİSİNİN zihinsel huzur ve ruhsal rahatlığı olmasın.” Yazar, her insanın vicdanının kendi efendisi olduğunu savunuyor. Haliyle iyilik ya da kötülük adı altında yaptığımız eylemlerin ilk amacı öncelikle kendimizi tatmin etmek, ikinci amaç ise karşı tarafa yarar sağlamak ya da zarar vermektir. Bu gerçekten böyle midir? Sevdiklerimize, aşık olduğumuz kişiye, ailemize yaptığımız bir iyiliğin ya da kötülüğün ilk amacı içimizdeki efendiyi (vicdanımızı) tatmin etmek midir? Ahlaki değerler bu işin neresindedir? Vatanı için fedakârca savaşan bir asker de mi ilk olarak kendini (vicdani efendisini) tatmin etmek istemektedir? Ya annelik duygusu? Mark Twain sana diyorum. Anayım ben ana :D (
Graces
Graces
diyor, yanlış anlamayın :))) Arkadaşlar aramızda kavga ettik, saçlarımızı falan da yolduk (Tuğba zararlı çıktı. Çünkü onun saçı daha uzun. Azdan az çoktan çok gider misali :D) ama yine de kendimizi yazara katılırken bulduk. Şöyle ki, kimsenin haberi olmadan yaptığımız eylemleri ele alalım, örneğin; bir yardım kampanyası için attığımız mesaj, yaptığımız kan bağışları vb. Bu iyiliklerimizde bile onlar için ne kadar üzgün olsak da onlara yardım ederken ruhsal bir tatmin yaşamaktan kendimizi alamayız. Şüphesiz bu hayatta annelerden daha fedakâr olabilecek kimse yoktur. Evlatları için yapamayacakları herhangi bir eylem de söz konusu değildir. Gelin görün ki, Mark Twain bu şekilde düşünmüyor. Tüm kültürlerde kutsal sayılan anneliğin bile çocukları için yaptıklarının ilk amacının ruhsal tatmin olduğunu ifade ediyor. Hatta eğer aynı tatmin duygusunu yaşayabilseydi aynı özveriyi başkalarının çocukları için de gösterirdi diyor. İkimiz de anne olmadığımız için bu konuda çok da artistlik yapamıyoruz: D (
Bilal Günaydın
Bilal Günaydın
: Arkadaşlar hormonal bir bozukluğum yok. Ciddiye almayın :D) Ama eminiz ki aranızda anne olanlar yorumda bu konuya itirazlarını dile getirecektir. Lütfen getirin :D İçgüdü ve Düşünce Yazarın içgüdü ve düşünce tanımları şu şekilde: İçgüdü: “Miras olarak alınan ve düşünülmeden mekanik şekilde kullanılan alışkanlıklardır.” Yani yazar diyor ki hayvan türlerinin ilk örneklerinin yaptığı belirli bir davranışın kalıtım yoluyla sonraki nesillere aktarılması sonucunda bu davranışın otomatik olarak sürdürülmesidir. Buna örnek olarak yazar diyor ki; çayırda otlayan bir inek sürüsünün kafası aynı yöne dönüktür. Neden? Çünkü inekler, rüzgârın düşmanın kokusunu getirdiğini fark eden atalarından kalma bir içgüdüsel davranışı yapmaya devam etmektedirler. Düşünce: “Dışarıdan alınan izlenimlerin mekanik ve otomatik olarak bir araya getirilmesi ve bunlardan bir çıkarım yapılması.” Yazar burada içgüdü ve düşünceyi kıyaslamış. Aralarındaki fark içgüdünün yeni nesillerde tekrar bir düşünce sürecinden geçmeden uygulanmasıdır. Fen bilgisi kitaplarından öğrendiğimiz “Hayvanlar sadece içgüdü ile hareket ederler.” bilgisinden farklı olarak hayvanların da düşünebildiğini ifade etmektedir. Zira, yeni nesiller karşılaştıkları yeni durumlar için akıl yürüterek çözüm üretebilirler. Örneğin; youtube.com/watch?v=3j8Gy1U... linkinde yer alan Negro adlı köpek, insanların marketten alışveriş yaparken kullandığı banknotları yaprağa benzetiyor. Çevreden topladığı yapraklar ile markete gidip ağzındaki yaprağı vererek yemek istiyor. Aranızda 1214 yaşında olan biri varsa köpeğin o dönemde kâğıt para kullanıp kullanmadığını kanıtlayabilir. Çünkü kâğıt para ilk olarak M.S 806 tarihinde Çin’de kullanılmıştır. Aranızda bu yaşta kimse olamayacağı için kanıtlamanız da mümkün değildir. Haliyle kalıtsal bir içgüdü aktarımı da söz konusu değildir. Negro, ilk defa karşılaştığı bir durum karşısında çevrede yaşayan insanları gözlemlemiş ve çözüm üretmiştir. Bu da hayvanların düşebildiğini kanıtlar nitelikte diye düşünüyoruz. İncelemeyi biraz toparlayıp, nelere değindiğimizi tekrar ifade edelim. İnsan, makinevari bir çalışma sistemine sahiptir. Özgür iradesi yoktur. En fazla doğru ve yanlışı ayırt ederek özgür seçim yapabilir. Temel amacı da kendini kendine onaylatmaktır. Bunların yanında hayvanların da aynı insanlar gibi makine olduğunu öğrendik. Şu ana kadar sadece insanların düşünerek hareket ettiğini biliyorduk. Ancak hayvanların da sadece içgüdülerini kullanmadığını, yeri geldiğinde aynı insanlar gibi akıl yürütüp çözüm üretebildiklerini de öğrendik. Özetlemek gerekirse kitabı oldukça beğendik. Çokça uğraşmamıza, aramızda tartışmamıza rağmen doğru düzgün bir olumsuz eleştiri getiremedik. Yazarın düşüncelerine katılmak durumunda kaldık, gerçekten çok ikna ediciydi. Yazar, düşüncelerini ifade ettikçe Allah’ını seven defansa gelsin de bizi bunlardan kurtarsın diye bağırdık da yine gol yemekten kurtulamadık: D Arkadaşlar yazar haklı, dağılalım :D İncelemeyi sonuna kadar okuyan herkese teşekkür ediyor ve kitabı okumasını tavsiye ediyoruz. İyi okumalar dileriz. Not: İlgi Kültür Sanat Yayıncılık baskısı olan kitabın sadece ilk bölümü (ilk 108 sayfa) incelenmiştir. Diğer bölümler
Bilal Günaydın
Bilal Günaydın
‘ın elinde olan baskıda bulunmadığından incelemeye dahil edilmemiştir.
İnsan Nedir?
İnsan Nedir?Mark Twain · İlgi Kültür Sanat Yayıncılık · 201915,1bin okunma
·
162 görüntüleme
Bilal Günaydın okurunun profil resmi
Arkadaşlar bu incelemede beni etiketlemişler ama buna nasıl itiraz etmediğinizi anlamıyorum. Bu incelemeyi benim yazmış olma ihtimalim olabilir mi? Ben böyle kısa bir inceleme yazar mıyım? Bir de bu kadar noktalama işaretlerine dikkat edecek bilgim yok. Belli ki adımı kullanarak prim yapmış :D Kimse de gelip söylememiş :D Çok ayıp :D Şaka bir yana da seninle inceleme yazmaktan inanılmaz keyif aldım. İnsanlar incelemeyi okuyup gidecekler. Ama arkasında yatan hikayeyi sadece ikimiz biliyoruz. Her bir paragrafı, cümleyi tartıştık. Noktalama işaretlerine dahi dikkat ettik. Kafamıza yatana kadar kurcaladık. Yazarken yaptığımız beyin fırtınasının bende yarattığı etki gerçekten çok güzeldi. Keşke dedim daha önce başka kitapları da beraber incelemiş olsaydık. Bana inceleme yazarken eşlik ettiğin için çok teşekkür ederim Tuğba :)
Graces okurunun profil resmi
Ben fake kullanıcıdır diye etiketledim öyle 😅 Bilmukabele, ben teşekkür ederim her şey için. Farklı bir deneyim oldu benim için. Kitap beynime kazındı, unutmam artık sayende 😅
2 sonraki yanıtı göster
Mr. Akkaya okurunun profil resmi
Ben boş oda benzetmesinde ikna oldum, diğer savlar üzerine tatlı gibi geldi. Vaktim ve ingilizcem yeterse kitabın orijinalini okumak isterim. Zihninize ve enerjinize sağlık zira kolay bir şekilde yazılmadığı belli.
Graces okurunun profil resmi
Teşekkürler 🙂 Çevirisi oldukça anlaşılır ve sade olduğuna göre orijinali de öyledir diye düşünüyorum. Şimdiden iyi okumalar.
The  Misanthrope okurunun profil resmi
Yazarın, 'insanın ne olduğu, neden yapıldığı kalıtımla aldıkları çevresel etkiler ve ilişkilerle belirlenir' ifadesi aklıma Emile Zola'nın Le Roman Experimenrital / Deneysel Roman'da temel anlayış olarak belirlediği insanın hayat ve davranışını, çevre ve ırsiyetin belirlediğini kabul ederek, romanlarını bu anlayış doğrultusunda biçimlendirmesini getirdi. Bu konuda aynı açıdan mı ele almışlar bilmiyorum ama bu benzerlik dikkatimi çekti. :)) Güzel bir inceleme olmuş , emeğinize sağlık 👍🏼
Graces okurunun profil resmi
Emile Zola belki Mark Twain kadar katı sınırlar çizmemiştir ama sanırım ciddi bir benzerlik var. Çok teşekkür ederim :)
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.