Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Önsöz Ondokozuncu yüzyılın ikinci yarısında bütün Avrupa'yı meşgul eden, yüzbinlerce insanın hayatına mal olan, Napoleon 1'in Rusya'ya hücumundan Birinci Dünya Savaşma kadar geçen devrede en çok insana zayiat verdiren ve askerî bakımdan da kötü idare edilen savaş şüphesiz ki Kırım Savaşı'dır. Osmanlı İmparatorluğu'na hasta adam diyen Rus Çarının, hem kendinden evvel hem de kendinden sonra gelenlerin, kafalarından çıkaramadıkları Akdeniz'e inmek arzusuna engel teşkil eden Osmanlıları bir an önce ortadan kaldırmak için her çareye başvurması, Kırım Savaşı olarak tarihe geçecek olan Rus-Türk savaşını Ekim 1853'de başlattı. Savaş yalnız Osmanlı İmparatorluğunda değil Rusya'da ve Avrupa'da da önemli değişikliklere yol açtı: Prusya, Avusturya ve Rusya'nın "Mukaddes İttifaktı sona erdi; Rusya hiç olmazsa bir nesil kadar Avrupa'da ciddî bir kuvvet olmaktan çıktı; İtalya ve Almanya - ki o zamana kadar muhtelif devletlerden müteşekkildi - tek bir ülke olarak Avrupa'da söz sahibi olan iki devlet oldular; Romanya, savaştan az sonra Balkanlar'da yeni bir devlet olarak doğdu; Osmanlı İmparatorluğu bir Avrupa devleti olarak kabul edildi ve İmparatorlukta, bilhassa Âli Paşa'nın liderliğinde, ciddî reformlara gidildi. Çar Nikola 1'rin emelleri, İkinci Katerina'nın emperyalist emellerinin aynı idi. Ümidi kolay bir zafer kazanmak ve Osmanlı hükümetine vesayetini kabul ettirebilmek için Osmanlı topraklarında yaşayan Ortodoks hıristiyanlarınn hâmisi rolünü ilk hamlede Bâb-ı Âli'den koparabilmekti. Fakat karşısında yalnız Osmanlı İmparatorluğu'nu değil, Avrupa'nın iki büyük askerî kuvvetini ve İmparatorluğu büyük bir basiret ve dirayetle idare eden Âli Paşa'yı bulacaktı. Âli Paşa diplomatik yönden hem savaşı idare edecek, hem de Kırım Savaşı'nı sona erdiren Paris Kongresi'nde hemen hemen bütün arzularını her iki tarafa da kabul ettirecek ve Sardunya başvekiline "Paris Kongresinde Âli Paşadan daha büyük diplomat yek" dedirtecekti. Savaşa doğrudan doğruya iştirak eden Osmanlı İmparatorluğu, Fransa, İngiltere ve Rusya ve bu devletlerin yanında Paris Kongresi'ne iştirak eden Avusturya ve Prusya üzerindeki tesirler yeni bir siyasî yapıya yol açacak ve Viyana Kongresi (Eylül 1814- Haziran 1815) ile kurulan ve "Mukaddes İttifak" diye bilinen gerici anlaşma yerini Avrupa Camia'sına (Concert de l'Europe) bırakacaktı. Bu kitap Kırım Savaşı'nın ve onu takip eden Paris Antlaşması'nın Avrupa'da yarattığı bütün tesirleri kapsamaz; 1856 ile 1914 arasındaki Avrupa diplomasisini ve Paris Antlaşması'nın Avrupa'ya getirdiği değişikliklerin tamamını incelemek iddiasında da değildir. Kitap Âli Paşa'nın Paris'teki diplomatik dirayetini Osmanlı tarihine alâka duyanlara tanıtmak için yazılmıştır. Türk tarih kitaplarının bir çoğu Kırım Savaşı'na tahsis ettikleri sayfaların azını Paris Kongresi'ne ve Ali Paşa'ya ayırırlar. Avrupa tarihçileri ise Kırım Savaşı'nı ve Paris Kongresi'ni ciddî şekilde araştırmış ve bu hususta sayısız kitap ve makale yayınlamışlarsa da görüş noktaları daima "Avrupalı" olmuş, Âli Paşa'ya ancak bir kaç satır tahsis etmişlerdir. Osmanlı Devleti için ise Paris Kongresi bir ölüm kalım savaşı ve bu savaşın muzaffer komutanı da yalnız ve yalnız Âli Paşa idi. Kitap, Osmanlı-Rus Savaşı ile başlar. Aslında bu savaş, iki emperyalist kuvvetin, yani Rusya'nın ekonomik menfaatlerinin İngiltere ve Fransa'nınkiler ile çatışmasının askerî sahneye çıkmasından ve bu çatışmada Osmanlı İmparatorluğu'nun bu iki emperyalist ideolojinin ateşi arasında kalmasından çıkar. İngiltere ve Fransa, Rusya'yı Balkanlarda ve Orta Doğu'da iktisadî menfaatlerini tehdit eden bir kuvvet olarak görüyordu. Rusya ise hayallerini geniş tutuyor, yalnız Balkanlarda ve Orta Doğu'da değil, Türkiye'yi himayesi altına aldıktan sonra Eflâk-Buğdan'dan Sırbistan'a, Macaristan'dan Arnavutluk'a ve Yunanistan'a kadar uzanan bir Slav imparatorluğu kurmayı dış politikasının temel taşı yapıyordu. On dokuzuncu yüzyılın ortalarında Rusya'da ateşlenen panslavizm bu görüşün ideolojisi olmuştu. Osmanlı İmparatorluğu'nun bu iki emperyalist çarpışmanın arasında kalması Boğazlara sahip olmasındandı. Yani, satranç masasında iki taraf arasında kalmış bir piyon gibiydi. Fakat bu piyon bir vezir kadar kuvvetli idi. Boğazlar olmasaydı bu piyonu her iki taraf da kolaylıkla feda edebilirdi. Rusya Boğazlara sahip olursa Osmanlı İmparatorluğu ikiye bölünür ve kısa zamanda tarihe göçebilirdi. Boğazlara sahip olan Rusya, Karadeniz'i bir Rus gölü, Tuna'yı bir Rus nehri yapar, Türkiye'nin ve Yunanistan'ın Ege kıyılarındaki limanlarını kendi ekonomik çıkarları için kullanabilirdi. Ege ve Akdeniz sahillerinde bir kuvvet teşkil etmek, Rusya için Orta Avrupa'ya nüfuz etmenin bir başlangıcıydı. Batı Avrupa içinse bu büyük bir felâket olurdu, zira Rusya, Boğazlan eline geçirirse, doğu'dan bir çığ gibi Orta Avrupa'ya yürür ve önüne geçilemez bir kuvvet olurdu. Bu durumda Rusları, Boğazlan eline geçirmeden evvel durdurmak, Batı Avrupa için sadece politik ve ekonomik bir mesele, Osmanlılar için ise bir ölüm kalım savaşıydı. Batı ve Orta Avrupa devletleri, yani İngiltere, Fransa ve Avusturya, Osmanlı İmparatorluğu'nun bütünlüğünü sadece kendi menfaatlerini savunabilmek ve Rusya'nın, batıya ve güneye doğru ilerleme tehlikesini durdurabilmek için müdafaa ediyordu. Osmanlı İmparatorluğu'nun yaşaması veya ölmesi sadece bir Avrupa problemiydi. Kırım Savaşı'nın başlamasında, İstanbul'daki İngiliz sefiri Lord Stratford de Redcliffe'in rolünün çok mühim olması ancak bu şekilde izah edilebilir. Fransa ve İngiltere'nin Çar'ın ihtiraslarına set çekmek istemesi, Osmanlı devlet adamları için İmparatorluğu'n toprak bütünlüğünü savunmak ve Rusların arzularına karşı direnmek bakımından çok iyi bir kozdu. Âli Paşa bu kozu çok iyi kullanacak ve barış masasında bunun en güzel misalini verecekti. Avrupa devletleri Rusya'nın batıya ve doğuya sarkmasını kendi iktisadî menfaatlerine uygun görmüyorlardı; bu şüphesiz. Fakat aynı zamanda onlar için Rusya'nın despotik politikası Avrupa'da 1848'de çıkan ve bastırılan, fakat alevlenmesi ihtimal dahilinde olan liberal-milliyetçi ihtilâllere karşı bir garanti ve Avrupa'da status quo'yu devam ettirebilmek için iyi bir vasıta idi. Bu devletlere göre Boğazların Rusya'nın eline geçmesi iktisadî bakımdan zararlı, fakat aynı zamanda Rusya'nın bir kuvvet olarak devamı kendi gerici politikaları bakımından faydalıydı. İngiltere ve bilhassa Fransa ve Avusturya, barış masasında iki taraflı oynayacaklar ve bu oyun önceden tahmin edilemeyen diplomatik problemler yaratacaktı. Menfaatlerini korumak bakımından İngiltere, Osmanlı İmparatorluğu'nun yanında yer alır ve bu hareketini devam ettirebilmek için de basında Osmanlıların lehine bir kampanya başlatır. Fakat savaş sırasında basın büyük bir şiddetle İngiliz kahramanlığını âdetâ göklere çıkardığından, bu hareket tarzı savaşı hem uzatır ve hem de İngiltere hükümetinin Rusya'ya herhangi bir şekilde taviz vermesinin önüne geçer. Savaşın başında öngörülemeyen bu hareket Paris Kongresinde Âli Paşa'nın Osmanlı topraklarından fedakârlık yapılamayacağı görüşünün müdafaasına büyük destek olacaktı. Paris Kongresi'ni ve bunun getirdiği şartları anlamak için Kırım Savaşı'na, kısa da olsa bir göz atmak faydalıdır. Arzu edenler, savaşın ayrıntılarını bibliyografyada zikredilen kitaplarda bulabilirler. Yazarların okuyucuya bu bakımdan yeni bir bilgi vermek gibi bir iddiası yoktur. Kitabın "Âli Paşa Paris Kongresi'nde" adlı bölümü her şeyden evvel Fransız Dışişleri Bakanlığı arşivlerinde bulunan malûmata dayanır. Fransızca ve çoğu elle yazılmış olan bu vesikalar Âli Paşa'nın Kongre esnasındaki rolünü pek açık bir şekilde belirtmektedir. Tahmin edilebileceği gibi incelenmesi icap eden daha bir çok evrak Viyana, St. Petersburg, Londra arşivlerinde de mevcut. Mamafih, Baumgart'ın hazırladığı ve İngiliz delegeleri ile Londra arasında ve Avusturya delegeleri ile Viyana arasında Kongreden evvel ve Kongre esnasındaki yazışmayı ihtiva eden kitaplarına da müracaat edildiğinden Viyana arşivlerine müracaat zorunluğu ortadan kalkmıştır. Yazarlar, İngiliz Dışişleri Bakanlığında bulunan ve Kırım Harbi'ne ve Paris Kongresine ait yazışmalardan da faydalanmışlardır. Gaye Kırım Savaşı yıllarındaki Avrupa tarihini yazmak değil, o zamanda Osmanlı İmparatorluğu'nun karşılaştığı güçlükleri, Avrupa'nın emperyalist arzularını, bu arzular için çevrilen oyunları ve bütün bunlara elinden geldiği, gelebildiği kadar set çekmeye çalışan Âli Paşa'nın hikâyesini okuyuculara sunmaktır. Bir bakıma bu kitap Eren Yayıncılık tarafından yayınlanan Sadrazam Ali Paşa kitabının devamı da sayılabilir. Kitabın hemen tamamı Kırım Savaşı ve Paris Kongresi hakkında muhtelif Türkçe, İngilizce, Fransızca ve Almanca yazılan kitaplarla Fransız arşivlerinden elde edilen malûmata dayanır. Okuyucuya daha cazip gelmesi ümidi ile ve kesintisiz okunmasını temin için bibliyografik dip notlar vermekten mümkün olduğu kadar kaçınılmıştır. Dip notlar yalnız ana konu ile münasebeti olup ikinci derece önemi taşıyan hususlardan ibarettir. Kitabın sonunda verilen bibliyografya Kının Savaşı'nı ayrıntılı olarak incelemek isteyenler veya savaş tarihi ile alâkadar olanlar için umarız ki faydalı olacaktır. Paris Antlaşması'nın Fransızca aslı da eklenmiştir. Kitabı hazırlayanlar yalnız "Ali Paşa'nın Monolog'u" kısmında Paşa'nın vasiyetnamesini ve yazmış olduğu muhtelif lâyihaları (bilhassa 30 Kasım 1867'de Girit'ten gönderdiği) ve mektupları esas almışlar, belki de açıkça söylemediği fakat ima ettiği bazı noktaları buraya eklemişlerdir. Âli Paşa'nın uzağı gören bir devlet adamı olduğuna şüphe yok. Eğer, İnal'ın dediği gibi, bizde de büyük devlet adamlarının Avrupa'da olduğu gibi hatıralarını yazma geleneği yerleşmiş olsaydı, Âli Paşa vasiyetnamesinde açıkça söylemeyip dolaylı olarak ifade ettiklerini herhalde hatıralarına dahil ederdi. Yazarlar, bu kitabın hazırlanmasında kendilerine yardımcı olan Georgetown Üniversitesi, Martin Luther King ve Library of Congress kütüphanelerinin personellerine teşekkür etmeyi borç bilirler. Ayrıca, Fransa Dışişleri Bakanlığı'nın Arşivine de el yazması ve basılmış dokümanları temin etmesinden dolayı müteşekkirdirler. Dr. Baran Tuncer'in kıymetli tenkitlerine ve yazarları samimiyetle teşvik eden ve kitabı büyük bir titizlikle yayına hazırlayan Eren Yayınları sahibi Muhittin Salih Eren'e de minnettardırlar. Şayet bu kitap, Osmanlı tarihine bir hizmet, araştırmacı ve okuyuculara faydalanabilecekleri bir eser olarak kabul edilirse, yazarlar kendilerini bahtiyar addeceklerdir. Washington, 2002
Sayfa 9 - EREN Yayıncılık ☪ 1.Baskı - Eylül 2002, İstanbulKitabı okudu
·
106 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.