Bilim insanlarının kulak ardı ettiğimiz uyarıları, bu ve başka felaketleri yıllar öncesinden haber vermişti aslında. Örneğin iklim
değişikliğinin sadece kutup ayıları ya da penguenlerin sorunu
olmadığını çok iyi biliyorduk. Tarla açmak için yağmaladığımız
ormanlar yalnızca boynu vurulan ağaçları ya da orman canlılarını
ilgilendirmiyordu. Bir kez kullanıp attığımız plastikler de sadece
balıkların meselesi olamazdı. Kusursuz bir yaşam ağı, biz dünya
varlıklarını birbirine bağlıyordu. Bunu biliyor, ama yok sayıyorduk.
Bazı bilim insanları Dünya’nın yeni bir jeolojik zamana
girdiğini savunuyor ve buna da “antroposen”, yani “insan çağı”
adını veriyor. “İnsan ve doğa birbirinin kaderini tayin edecek”
deniyor. İsrail’deki Weizmann Bilim Enstitüsü’ne göre, 2020 sonu
itibarıyla insan yapımı nesnelerin ağırlığı, dünyadaki tüm bitki
ve hayvanların toplam ağırlığını aştı. Yani doğal alanlarla beraber
canlılar azalırken, biz 1 trilyon tonluk beton, plastik, metal nesne,
bina vb. ürettik.
Üstelik üretmeye ve de sürekli tüketmeye devam ediyoruz. Bu
ay Atlas raporuna taşıdığımız Avrupa’dan plastik atık ithalatının
Akdeniz kıyılarımızdaki üzücü sonuçlarını ilerleyen sayfalarda
göreceksiniz. “Artık mızrak çuvala sığmıyor” diyor bölgede çalışan
Doç. Dr. Sedat Gündoğdu, “Hayatımızda yeri çok, ona muhtacız
diyerek üretmeye ve tüketmeye devam ettiğimiz müddetçe,
mikroplastik atıklarını Akdeniz’de görmeye devam edeceğiz.”
Salgında neredeyse bir yılı geride bırakırken, yarasalar
dosyamız da madalyonun öteki yüzünü çeviriyor ve “olağan
şüpheli” konumundaki bu canlıların olağanüstü becerilerine
ve faydalarına odaklanıyor. “Artık sadece kendimizi düşünerek
sağlığımızı korumamızın mümkün olmadığı anlaşılıyor” diyor
Dr. Öğr. Üyesi Emrah Çoraman, “ekosistemin sağlığını da
korumamız şart.”
Umut etmek, talep etmek ve adım atmak için hâlâ geç değil.