Sağlığına içiyorum Mo YanBu yazıya 2 kadeh Kızıl Yeleli At, 3 kadeh İlk Görüşte Aşk, 3 kadeh Ateş Bulutu Yakar, sayısını hatırlamadığım kadar Bulut ile Yağmurun Aşk Mayası ve 2 fıçı Üst Üste Binmiş Yeşil Karınca, ha bir de İçki Şehri’nin son icadı Maymun Likörü içtiğimi söylemeden başlarsam yazdıklarımı ciddiye almış olursunuz. Zaten böyle bir inceleme ve söz konusu kitap ne ayık kafayla okunur ne de yazılır, okunsa da bir şey anlaşılmaz. Siz okurlara da ikram etmek isterim, özellikle İçki Cumhuriyeti’nin en son icadı Maymun Likörü’nün tadı bir enfes. Bu içkiler insana kafayı bulmuş çirkin bir kertenkele gibi hissettiriyor. (bu benzetmeyi de senden çaldım)
Lan Mo Yan sen ne anasının gözü şeysin öyle! Bu kitabı hangi kafayla yazdın oğlum? Hadi yazdın, beni gülme krizlerine soktuğun o benzetmeleri ne tarafından uydurdun? Sendeki hayal gücü ve saçmalara kabiliyeti içkiden kaynaklı olamaz! İçki Cumhuriyeti’ne yaptığın gezide sana kesin bir şey yedirdiler! Senin kadar lafını esirgemeyen, ağzı bozuk, küfürbaz, boşboğaz, yılandilli vesaire vesaire bir yazar daha tanımadın. O kadar saçmalık içinde her şeyi ne güzel anlatmışsın ya! Ben senin kadar cüretkâr olsam bu yazıyı yazarken, beni bu sitenin kapısından sokmayı bırak ömrü billah kitap okutmazlar bana! Ben de burada saçmalamak istiyorum ama senin kadar kafayı bulamıyorum. İçki ve edebiyat birleşince ortaya ne çıkar diye merak etmeyin, buyrun İçki Cumhuriyeti’ne. Burada en başta saçmalamak serbest!
Dilimize taze taze çevrilen, dumanı üstünde canlı kanlı bir Mo Yan kitabı! Muazzam bir hayal gücünden doğmuş bir hikâye! İnsanın ağzı sulanıyor! Çıkmasını aylarca beklediğim bu kitap beklentilerimi karşıladı desem yalan söylemiş olurum, biraz tuzu eksik olmuş, tadında da bir gariplik var ama yine de yazarın çok yakın bir dostu olmam münasebetiyle kendisini affediyorum! Kitap edebi bakımdan karnımı çok doyurmasa da beni fazlasıyla eğlendirdi.
Hikâyemiz İçki Cumhuriyeti’nde parti yetkililerin sazlı sözlü alem yaptıkları, ziyafetlerinde canlı çocuklar yedikleri iddialarını araştırmak için Müfettiş Ding Gou’er’in görevlendirilmesiyle başlıyor. İçki ülkesi hayali bir şehirdir. Haritada böyle bir yer yok (Acaba? İnansam mı?) ama bu ülkede sınırsız bir tüketim, israf ve pislik var. Fark ettiğiniz gibi bir dedektif roman havasında başlayan kitap gerçek ve fantezinin absürt bir sevişmesi (hatta ötesi) haline dönüşüyor. Kimin altta kim üstte olduğuna karar vermek bir yerden sonra önemini de yitiriyor ve bir süre sonra buhar olup uçuyor. Zaten yazarın genel olarak amacı da gerçeklik ile hayal gücü arasındaki sınırları bulandırmak. Kafamızı fazlasıyla bulandırdığı gibi bunu da bir güzel başarıyor. Sarhoş biri için gerçek ve hayal nasıl birbirine girmişse burada da durum aynen budur.
Kitap 1989 ila 1992 yılları arasında Çin Ekonomik Reformu ve pek çok sosyal hareketlilikten sonra yazılmış. Kitapta özetle bedensel ve zihinsel arzularımızın içki içerek, güzel yemekler yiyerek, seks ve gücün peşinden giderek tatmin edilebileceği gerçeği üzerinde duruluyor. Bu romanda insan eti insanların zihinsel ve bedensel ihtiyaçlarını tatmin etmek eden bir lezzettir. Kitapta tasvir edilen hiyerarşik toplumda insanlar alt ve üst sınıf olarak kategorize edilmiş. Burada hayatta kalmak için ya öldüreceksin ya da öleceksin. Mo Yan’ın her şeyden önce bu kitabı Çin’in yamyamsı doğasına karşı sosyolojik bir eleştiri olarak yazdığı söyleniyor. (Sanırım bir ara da yasaklanmış bir kitap) Öyle ki kitapta tasvir edilen yemekleri acaba hangi mide sindirebilir? Mideniz sağlam değilse bu kitap size çok iğrenç gelebilir. Kan ve pislik hiç bitmiyor. Açıkçası kitapta adı geçen yemekleri yemeyi geçtim, zihnimde canlandırırken bile midem bulanıyor. Hemen birkaç tarif vereyim. Aklıma ilk gelenler: maymun beyni, ornitorenk buğulama, (Ah bu yemeğin bir yapılışı var, öyle güzel anlatılmış ki!) ayı pençesi, deve toynağı, hayvanların cinsel organları, kırlangıç yuvası, perdeli ördek ayağı, hayvanların tüm sakatatları ve daha yüzlerce çeşit yemek… Özetle herhangi bir hayvanın yenmeyen hiçbir tarafı yok bu ülkede… Sırf tasvir edilen yemeklere bakarak bile insan doğasındaki yemek ve seks ihtiyacının en nadir, en ilginç şekilde nasıl ortaya çıktığını görmek hiç de zor değil. Cinsel istek yeme ve içme ile ilişkilendiriyor sürekli. Burada materyalist, zenginlik ve refah arzusuyla yanıp tutuşan bir toplum var. Çin toplumunda, devrimde sonra insanlara hizmet etmek ve onları mutlu etmek anlayışı yerini sadece zengin insanların mutluluğuna bırakmıştır. Yeni slogan her ne pahasına olursa olsun “parayı takip et, zevklerin peşinden koş” olmuştur. Sonuçta bürokrasi ve yozlaşma yüzünden tüm etik değerleri yerle bir olan bir toplum hortlamıştır. Güç, para ve zevk bu yeni toplumda üç belirleyici unsur olmuştur. Mo Yan insan yaşamı ve alkol arasındaki ilişkiden başlayarak, paranın, hırsın, sınırsız zevk almanın doğasına iniyor, bu unsurların çağdaş toplumda nasıl bir güç savaşına dönüştüğünü çeşitli metafor ve benzetmelerle anlatıyor.
Kitap 10 bölümden oluşuyor, her bölüm de 4 kısma ayrılıyor. Mo Yan tarafından yazılan Ding’in araştırması, Li’nin Mo Yan Hoca’ya yazdığı mektup, Li’nin yazdığı bir kısa hikâye ve Mo Yan’ın Li’ye cevap olarak yazdığı mektup. Li, burada İçki Cumhuriyeti’nde likör çalışmaları yapan bir doktora öğrencisidir ve aynı zamanda edebiyata meraklı bir Mo Yan hayranıdır. Mo Yan’dan yazdığı mektuplarda edebiyatına dair kendisine tavsiyeler vermesini ister. Tüm bu anlatılar her ne kadar birbirlerinden uzak gibi görünseler de aslında birbirleriyle çok yakından ilişkilidir. Her birinde bir parça gerçeklik, bir parça kurgu saklı. Burada iç içe geçmiş 4 dünya var. Evrensel küme gerçek dünya. Alt kümeyi mektuplar oluşturuyor. Kesişim kümelerini de Li’nin hikâyeleri ile Mo Yan’ın romanı dolduruyor. Yazar okurun kafasını karıştırmak için her şeyi yapıyor. Zaman ve mekân algısı da bir süre sonra belirsizleşmeye başlıyor. Hatta kitabın sonlarında da bilinç akışı tekniğine şahit oluyoruz. Son bölümlerde Mo Yan’nın bilinçaltı bizimle konuşmaya başlıyor, aklımıza tabii hemen Ulysses geliyor burada.
Li’nin İçki Cumhuriyeti hakkında yazdığı hikâyeler gerçek mi değil mi bunu bilmiyoruz ama her şey oldukça gerçekçi görünüyor. Müfettiş Ding’in yapacağını Li yapıyor. Müfettiş ana kahraman olmasına rağmen okura İçki Cumhuriyeti hakkında çok bilgi vermiyor çünkü onun kafa oraya vardığından itibaren bin beş yüz oluyor. Gördüklerine, duyduklarına, bize bildirdiklerine ne derece güvenebiliriz? Arzu ve şehvet dedektifimizi o ülkeye adım attığı anda ele geçiriyor, görevini unutuyor ve kişisel istekleri ön plana çıkıyor. Dedektif başından geçenler hakkında bize hiçbir bilgi vermiyor, bu görevi Li’nin mektupları ve hikâyeleri üstleniyor. Bundan dolayı da kitaptaki en önemsiz karakter durumuna düşüyor müfettiş. Mo Yan da kitaptaki önemli karakterlerden biridir, ancak onun da sonu dedektif gibi oluyor. Bi’ kadeh daha?
Şekil, biçim, anlatım bakımından çok farklı bir romanla karşı karşıyasınız. Böyle bir kitap herkese göre mi bilemiyorum ama bu kitabı sevmek için Mo Yan’ı biraz okumuş, onun tarzına aşina olmak gerekiyor diye düşünüyorum. Mo Yan bana hep keyif vermiştir. Alakasız kelimeleri çok başarılı bir şekilde bir araya getirerek okuyucuyu güldürmeyi ve düşündürmeyi başarıyor bence. Kullandığı metaforlar da son derece yerinde. Evet, son söz olarak ne demeli bilmiyorum ama ortaya çok farklı bir kitap çıktığı gerçek. Mo Yan eline sağlık!
Saçmaladığımı düşünüyorsanız sorumlusu ben değil, üst üste içtiğim Üst Üste Binmiş Yeşil Karıncalar likörüdür.