Gönderi

Dünyanın çiçek hastalığı olmadan daha güvenli bir yer olacağına şüphe yok; ne var ki yok etme kampanyasının sonunda virüs stokları tamamen imha edilmek yerine ABD'nin Atlanta şehrindeki Hastalık Kontrol ve Korunma Merkezi'nde ve Moskova'daki Viral Preparasyonlar Araştırma Enstitüsü,nde korumaya alındı. Bu stoklar yirminci yüzyılın sonunda yok edilecekti, ama beklenen gün geldiğinde virüsün ileride değerli bir araştırma aracı olabileceği düşüncesinde olanlar ile herhangi bir "canlı" türünü yok etmeyi uygun bulmayan muhafazakarlar bu kararı rafa kaldırdılar. ABD'de 11 Eylül olaylarının patlak vermesi, ardından Ekim ve Kasım 2001'deki şarbonlu biyoterör saldırılarının gerçekleşmesi işin rengini değiştirdi. Biyoterörizmin gerçek bir tehlike olduğunu ve en etkili silahların için de şarbon ve botulinum toksininin yanında çiçek virüsünün de yer aldığını artık herkes kabul ediyor. Çiçek hastalığı yok edildikten kısa bir süre sonra aşılar da ortadan kaldırıldığı için, dünya nüfusunun büyük bir kısmı buğün çiçek virüsüne açık durumda ve aşı stokları son derece yetersiz. Çiçek virüsü istikrarlı bir virüs, aktifliğini uzun bir süre koruyor; yığınlar halinde büyütmek çok kolay ve havada yayılabiliyor. Bir terör gurubu daha ne ister ki? Ayrıca ne kadar virüs olduğunu ve kimlerin eline geçtiğini kimse bilmiyor. 1980'lerde Rus ordusunda çalışan biliminsanlarının çiçek/Ebola virüsü hibriti gibi daha ölümcül virüsler geliştirdiğini söylentileri dolaşıyordu; 1990'larda Sovyetler Birliği'nin dağıtılmasıyla birlikte bu biliminsanları başka ülkelere dağıldı, belki çiçek virüsünü de beraberinde götürdüler. ABD hükümeti muhtemel bir biyosaldırıya hazırlık olarak riskli gurupları aşılamaya karar verdiğinde, aşının yan etkileri, özellikle de kardiyak sorunlara yol açma riski olası bir tehdide kıyasla kabul edilemeyecek derecede yüksekti. Yani çiçek virüsünü saklama taraftarları şimdilik kazanmış görünüyor
Sayfa 175 - Metis BilimKitabı okudu
·
7 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.