Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

368 syf.
·
Puan vermedi
·
26 günde okudu
Eşitlik isteyen bir kadın nasıl oldu da şeytana dönüştü? Tanrıça kültürünün günümüze değin nasıl yok edildiğini, sanki hiç yaşanmamışçasına tarihin derinliklerine gömülmek istendiğini, erkek egemen sistemin kendini özne ve kendi dışındaki her şeyi nesne olarak gördüğü bir perspektifte tanrıçalara yaşam şansını tanımadığını herhalde hepimiz görüyoruzdur artık. Gerda Weiler, mitolojinin etkisi üzerine bir soruyu, ‘Mitolojik olan politiktir.’ diye yanıtlıyor. Tıpkı ‘kişisel olan politiktir.’ söylemindeki gibi. İdeolojinin en temel işlevlerinden biri, belirli bir toplumdaki bütün anlamlandırma pratiklerini ve simgesel süreçleri bireyin yaşamına entegre etmek ve onun yaşam biçimi haline sokmaktır. Mitolojinin de buna benzer bir işlevi vardır. Kadınların değişime uğradığı ‘unutturma mitleri’nde geçmişte cinslerin eşitliği ya da kadınların önemine ilişkin hiçbir iz bulunmaz. Geçmişi tamamen göz ardı ederler ve kadınları nefret dolu, karanlık, çirkin, nedensiz yere saldırgan varlıklar olarak tanımlarlar. Tıpkı Lilith gibi. ‘Haklı çıkarma mitleri’nde cinsler arası çatışma kabul edilir, ‘değişim mitleri’nde ise kadınların güçlerini kötüye kullanmasının biyolojik temelli olduğu ileri sürülür. Bu mitler, elbette ki toplumun ahlaki anlayışını ve kadınlara karşı tutumunu da belirler. Mesela ‘verimlilik’ sembolü olan tanrıça figürlerinin şişman olmalarının, üreme ve besleme organları olan vulva ve memelerinin abartılmış semboliğinin kadınların doğurma ve besleme gücüne dikkat çektiği artık bütün toplumbilimciler tarafından kabul görüyor. Ancak erkek egemen sistem/kültür bu tür figürleri seks sembolü olarak tanımlama eğilimine giriyor. Kendisiyle eşit yaratılan Lilith’e tahakküm kuramadığı için yeni bir eş isteyen ve bunu da Yüce Tanrı’nın ancak üçüncü seferde ve onu da Adem’in kaburgasından yaratarak mutlu olunması sağlanan Adem. Var olan tanrıça kültünün yıkılmasındaki önemli etkenlerden biri olan Lilith-Havva-Adem üçlemesi, toplumsal cinsiyet rol modelleri olarak önümüzde duruyor. Lilith bugün bile kötülenen, kendi iradesini savunan ve boyun eğmeyen kadın figürüyken, Havva erkek egemen sistemin istediği gibi itaatkâr, sevecen, affedici ve sorgulamayan bir kadın figürü. Erkek figürü ise Adem gibi, sürekli üst/üstte olmak isteyen, her anlamda güçsüzlüğünü fiziksel gücü ile bastıran, Lilith gibi kadınlar tarafından zaafına yenik düşerek kandırılan. Her mitolojik dönemde gördüğümüz gibi tanrıçayken, mitler aracılığıyla doğası(!) gereği kötüleştirilen, nefret dolu, çirkin ve karanlık olarak sunulan kadınların Lilith aracılığıyla somutlaştırılması yazar tarafından çok güzel ele alınmış. İbranice yazıtlarda kadının savaşçı, irade sahibi ve kendine güvenen karakteri pasifize edilmeye çalışılarak kadın, birey olmanın dışına sürüklenmiştir. Öyle ki doğum yeteneği dahi erkeklere mal olmuştur. Birçok kültürde hala geçerli olan bir gerçek olarak; ‘Kadın doğası gereği Şaman’dır ve bu nedenle de bir eğitime gerek duymaz.’ cümlesi kendini kadın özellikleriyle donatıp kadını reddeden bir zihniyeti boşa düşürmez mi? Açıkça bu kitapla ortaya konulan bir başka durum da insan ikidir, ancak düşünmenin tek cinsiyeti vardır. Erkek gibi düşünmek, erkek gibi davranmak, erkeksi olmak vs. gibi kalıpların kadınlığı erkek açısından bakarak eksik görmesi buna verilebilecek en güzel örneklerdendir diye düşünüyorum. Tüm mitolojilerin erkek egemen zihniyete dönmesi anne ölümüyle gerçekleşmiştir diyerek bize başka bir kapı açıyor Zingsem ve haklı da çıkıyor. Bu zihniyetle birlikte sadece kadın değil, kadınla özdeşleşen yılan, ejderha, baykuş gibi hayvanlar da nasibini alıyor ve onların da doğası değişiyor. Bilgelik, iyi niyet, evi koruyan ruh olma özelliklerini kaybedip hırsız, fesat, kıskanç gibi özelliklerle donatılıyor. Analitik psikoloji ise erkekliği bilinçli kültür, kadınlığı ise bilinçsiz doğa olarak eşitliyor(!). Özellikle Jung’çı Psikanalistlerin yaptığı değerlendirmeyle ortaya attıkları ve artık geçerliliği olmayan, dayandıkları sözde kanıtların yeni araştırmalarla çöktüğü ‘Lilith Kompleksi’ de kitabın sonlarında şöyle ifade ediliyor. 1.Erkeğe ne boyun eğen ne de ona hizmet eden, eşit değerdeki kadın onunla aynı kaynaktan gelmiştir. 2.Cinsel açıdan aktif kadın kendi zevki ve baştan çıkarma gücüyle yalnızca kendi cinsel ihtiyaçları için aktif bir şekilde çalışır, artık seçilmek ve alınmak kavramlarının dışına çıkmıştır. 3.Anneliği kötüler, çünkü bağımlı, sorumlu ve bağlı olmak istememektedir. Öyle ki bunları kabul eden her kadın ‘Lilith Kompleksi’ne tutulmuştur, tedavi edilmelidir(!). Ve kadın, bu kompleksi bilinçsizce yaşar. İtiraf edemediği ve yaşamaktan korktuğu için de kadın, güvensiz ve eksik hissetmektedir. Oysaki Lilith, ne gebeliği ne anneliği reddeder. Lilith çocuk düşmanı da değildir. Tam tersine Adem’den ayrıldıktan sonra da sürekli bir gebelik halindedir. Ve sadece gebe de değildir, çocuklarını dünyaya da getirir. Her gün yüz çocuk. Bunu yalnızca bir Tanrıça başarabilir! Kadınların tarihlerinin erkek egemen zihniyet ile yazılmış olması artık bir şey ifade etmiyor. Artık biliyoruz ki bilinçsizlik dişi değildi, dişi olan bilinçsiz hale getirilmiştir. Dün denk geldiğim bir kazı çalışması haberinde, kadınların birer savaşçı da oldukları ortaya çıkarılmıştı. Erkeklerce tanımlanmış kadınlık zihniyeti Lilith’den bugüne devam ediyor. Kadının varlığını başkaları için var olma ile sınırlandıran her zihniyete tepkimiz Lilith kadar net. Ruhunda Lilith’i yaşatan tüm kadınlara, Lilith’in bütün torunlarına selam olsun.
Lilith
LilithVera Zingsem · İlya Yayınları · 2006144 okunma
··
432 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.