Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

617 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
11 günde okudu
Oblomov
"Ya şimdi ya hiçbir zaman" Sanırım kitabın içinden çekilecek en muazzam, en etkileyici, en altı çizilesi cümle bu değildir fakat Oblomuv ve Oblomovluk ile alakalı en açıklayıcı cümle olmalı. Hep "şimdi" olmak isteyip" şimdi" ile beslenip doğrusunun "şimdi" olduğunu bildiği halde "hiçbir zaman"da kalanların hikayesi Oblomov. Issız Adam filminin en unutulmaz cümlesi olan "Karda donmak üzeresin, uyumak tatlı geliyor ama sen, öldüğünün farkında değilsin." repliği sanırım bir çeşit Oblomov tanımı. Kitaba dair çok şey söylemek istiyorum ama bir o kadar da okumayıp okuyacak olanların heyecanını diri tutmak niyetindeyim. Öncelikle öyle altı yüz küsür sayfa kitabı görüp de karamsarlığa düşmeyin lütfen (kaldı ki gerçek bir okur çok da ilgilinmez kitap sayfasıyla) Sadece otobüste, yolda, iş yerine okunmak için kalın bir kitap, taşıması güç oluyor o yüzden bu salgın döneminde evde zevkle ve çarçabuk okuduğum bir kitap oldu. Kitabın ilk iki yüz sayfasında nerdeyse yatağından dahi kalkamayan Oblomov /Oblomovluk tarif ediliyor. Hatta ben işi ileri götürüp "ister misin kitap sonuna kadar yatakta kalsın bu adam" diye düşünüp Gonçarov'un bu denli bir olaysızlığı bu denli uzun ve edebi bir şekilde anlatma ihtimaline hayranlık duymuştum. Neyse ki iki yüz sayfadan sonra da olsa yatağından dışarı çıkan bir Oblomov çıkıyor karşımıza kozasını yırtmaya çalışan, kelebeğe dönüşme ümidini kaybetmiş bir tırtıl edasıyla. Bu hareketlenmenin mimarı biricik hatta tek dostu Şltolts'un katkısı büyük. Ama nasıl ki kozasını yırtmaya çalışan kelebeğin kozasını kendisinin yırtmasına izin vermeyip yardımcı olduğunda o kelebeğin hayatta kalma ihtimali yoksa Oblomov da kozasını kendi yırtamayan bir kişiliğe dönmeye başlıyor adeta. Kitabın ilk iki yüz sayfasını okurken Buzatti'nin Tatar Çölü'ndeki bekleyiş kavramı geldi aklıma. Geldiği ilk gün gitmek isteyip ölümüne kadar gidemeyen bir bekleyiş. Ya da Herman Malvılle'nin Katip Bartleby'indeki eylemsizliği. Bu kadar eylemsiz olmasına rağmen okunması çok kolay ve de çok zevkli olan bir kitap Oblomov. Sabah kalkmak için kurduğunuz bir alarm düşünün. Alarm sabah çalmadan kırk beş dakika önce uyandınız saate baktınız daha çalmasına çok var. İçiniz biraz daha uyuma sevinciyle doldu ve yastığa gömüldünüz tekrar. İşte o yastığa başını sevinöle gömen kişi Oblomov, o mutluluk da Oblomovluk demek isterdim ama maalesef öyle değil. Alarmdan kırk beş dakika önce falan kalktığınız yok. Başınızın etini yercesine ötüyor çalar saat, binbir güçlükle kafanızı kaldırıyorsunuz "beş dakika daha deyip erteliyorsunuz. Beş dakika sonra yine erteliyor, beş dakika sonra yine erteliyor, beş dakika sonra yine erteliyorsunuz. Öyle bir erteleyiş ki ömrünüzün sonuna kadar devam ediyor. İşte o erteleyen kişi Oblomov, ertelemeye bastığınız andaki hissettikleriniz de Oblomovluk. Gerçi bu eylemsizlik Oblomov'a atadan babadan kalan bir hatıra. Hatıra demeyelim biz ona genetik bir hastalık. Oblomov daha çocukken eve gelen sıra dışı, beklenmedik bir mektubun etkisinin anlatıldığı bir bölüm var. Yani Zweig'ın Santranç kitabında kahramanın kitabı eline ilk aldığındaki merakı, coşkusu, "içinden ne çıkacak acaba" heyecanı varsa Oblomov ailesinde mektuba karşı o denli bir kayıtsızlık hatta "günlük rutinimizi bozar" endişesi vardı. Her şeyiolup hiçbir şey yap(a)mayanların her şeyini kaybedince de hiçbir şey yap(a)madıklarının ispatıdır Oblomovluk. Günümüzde koçluk diye dolaşan mesleğin daha o günlerdeki timsali Ştolts gibi bir dostun, ikili ilişkilerde senin adına yapman gerekenleri yapan dünya güzeli bir kadın olan Olga'ya rağmen üstelik. Kitabın ilerleyen bölümlerinde Olga ve Şltots'a sitem etmiyor, kızmıyor hatta kırılmıyor değilsiniz. (en azından ben kırıldım) Bazı hususlarda kendilerini bir konuşma ile (evet cenk edasında bir konuşma olsa da) ve vicdanlarını temize çekmelerine içerliyorsunuz mesela. Tüm uyuşukluğuna rağmen inanılmaz saf, iyi yürekli olan Oblomov'un daha fazla bir takdiri hak ettiğini düşünüyorum. Oblomov açısından sorun uyuşukluğunun dünyada karşınıza çıkabilecek en iyi insan olsanız dahi bunu da örtecek, göz önüne getirtmeyecek seviyede baş göstermesi. Şltots'un Alman olup bu karakterde olması belki de bir Alman disiplinine örnektir. Olga ile Şltots arasında geçen konuşmalar daha o yıllarda kendinden yaşça küçük bir kadın ile erkek arasında ne denli derinlikte bir dostluk, arkadaşlık kurulabileceğini, aklınıza gelebilecek her şeyden konuşulabileceğini, hem konuşarak hem de konuşmadan anlaşılabileceğinin göstergesi olmuş. Yine de Oblomov'un bu kadar ince düşünceli, nahif bir kişi olması hepsinin önüne geçiyor benim nezdimde. Üstelik eylemsizliğe rağmen öngörülü ve zeki. Olga'nın gör(e)mediği bir hususu daha yolun başındayken görüp Olga'dan anlayış beklediği bir bölüm var ki maçın kırılma anı bence. Hem maçın kırılma anı hem de okuyucunun nispeten de olsa Olga ve Şltots'a olan kırılma anı. Daha çok evde vakit geçirmek zorunda olduğumuz bu salgın döneminde herkes hayatı boyunca olmasa da yer yer kendi yaşamında bir Oblomov, yaşadığı bölgede bir Oblomovluk görecek, duyacak, hissedecektir muhakkak. Oblomov; sevdiğiniz bir insanı uyuşuk görmeniz değil, uyuşuk bir insanı sevmeniz için yazılmış muazzam bir kitap. Yazara ve incelemeyi okuyan sevgili okurlara saygılarımla. bir Oblomov alıntısıyla bitirelim: Bu incelemeyi ya şimdi okursun ya hiçbir zaman.
Oblomov
Oblomovİvan Gonçarov · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202139,3bin okunma
··
40 görüntüleme
Xyz okurunun profil resmi
Issız adama benzettiğimiz replik çok doğru. Okuyunca aynı şey uyandı bende de.
Mustafa Yılmaz okurunun profil resmi
Sizin incelemenize de baktım şimdi. “Bu kitabı bir kadın veya çok dürüst biri yazmıştır” tezinizin vücut bulmuş hali sanki Oblomov. Aynı sayfada aynı cümlenin altını çizmek kadar “insanlığı kurtarmak hissiyatı” olmasa da aynı kitap için aynı repliği düşünmüş olmak da mutlu ediyor insanı.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.