Kureyş'i, Arap kabilelerinin en şereflisi olarak görmüş ve bu kabilenin mensuplarına diğer bütün Araplar üzerinde egemenlik (hakimiyet) ve "iktidar'' yetkisi tanımış ve şöyle demiştir:
"Arap kabileleri şu emaret (emirlik, beylik) hususunda ( en şerefli olan) Kureyş'e tabi'dirler. Arapların mü'minleri (Hanifler) Kureyşin mü'minlerine, müşrikleri de Kureyşin müşriklerine uyarlar. İnsanlar (altın, gümüş) madenleri gibi (kimi halis, kimi kalp )dır.
(Ebu Hüreyre'nin rivayeti için bkz. Sahih-i Buharı Muhtasarı ... , c.lX, s.218, hadis no. 1422.)
En "şerefli" kabile olarak gördüğü Kureyş'in sadece Araplar üzerinde değil, bütün halklar ve insanlar üzerinde de egemen olduğunu anlatmak üzere, kendisinden sonra "emaretin" (iktidarın) Kureyş'e ait bulunduğunu şu şekilde vasiyet etmiştir:
"Nas, emanet hususunda Kureyş'e tabidir."
(Sahih-i Buhari Muhtasarı... , c.IX, s.218, hadis no. 1422; ve c.VI.)
Bu söylediğini biraz daha açıklığa kavuşturmak ve hilafet kuruluşunun Kureyş'e ait bulunduğunu anlatmak için şunu eklemiştir:
"Şu hilafet Kureyş uhdesinde bulunacaktır... Kureyş'ten iki kişi kaldıkça şu hilafet Kureyş'ten zail olmayacaktır."
(Sahih-i Buhari Muhtasarı ... , c.IX, s.220, hadis no. 1423; ve c.lX, s.222-223, hadis no. 1424 ve 1425.)