Kapadokya denince aklıma peribacaları geliyor ilkten. Sonra ıssızlık ve sonsuzluktaki yeraltında, kuytuluklarda süren hayatların izleri. Bir yanda Erciyes Dağının külhanbeyi duruşu, ötede Kızılırmak’ın nazlı nazlı akışı. Ve atlar geliyor aklıma. Toynaklarından kıvılcım çıkaran, yelesi rüzgâra karşı atlar. Şarabın buruk tadı, üzümün damağa değen lezzeti geliyor aklıma. Kapadokya denince bulutlar geliyor aklıma. Kayboluş öyküleri bir de. Yitiklik... Ve dünyanın nasıl kurulduğu, insanların inançları için ne çilelerden geçtikleri geliyor aklıma...