Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

352 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
5 günde okudu
Anlatmaya nasıl başlasam bilemiyorum. Ben inceleme yapma konusunda acemiyim.Normalde bir kitabı okuyunca kitabın arkasına notlar alırım,bitirdiğim tarihi yazar karakterler ile ilgili küçük incelemecikler yapar,sonrada raftaki yerine bırakırım.Ama yedi duraklık uzun bir okuma yolculuğundan sonra yol arkadaşım Proust ‘a okuyup hemen rafa kaldırma şeklinde bir vefasızlığı yapamadım. Kendimi panik bir okur olarak tanımlarım. Kitaplar hakkında uzun araştırmalar yapar,listeler hazırlar, çokça kitap yorumları okur ve bu yorumlardan çok etkilenir hatta bazı kitapları ben bu metnin hakkından gelemem korkusuyla ertelerim. “ Kayıp Zamanın İzinde “ serisi de ertelediğim kitaplarımdandı.Ne zaman ki yayınevi kitap kapaklarını değiştirmeye başladı ben de siyah ve daha asil bulduğum eski kapakları sevdiğim için yaşadığım yerdeki küçük bir kitapçıdan kitapları edindim.Eee başladılar raftan bana göz kırpmaya dedim zamanıdır...elime kalemi alıp masa başına geçip ders çalışır gibi okumaya başladım.Ama ilerleyemedim neredeyse her cümlesi” HAZ” üzerine kurulu bir yazarın metininden zevk alamamak... bu kasıntı okuma halinden kurtulmamda canım Mina Urgan’ın “Bir Dinozorun Anıları “ adlı kitabında dedikleri gelgi” Ben Proust ‘u ne zaman ameliyat geçirsem ya da kendimi hasta hissetsem öyle okurum bana iyi gelir.”Zaten bir rivayete göre de yazar tüm seriyi yatar şekilde bir yatakta yazmıştır. O melankolik ruh halinden mi ?yoksa uykulu hallerden mi ?okuyana tatlı yavaş bir huzur verir. Biraz bilgi... Kitap yaklaşık dokuz milyon altı yüz dokuz bin karakterle resmi olarak en uzun roman olma unvanına sahiptir.Ve çevirisi Roza Hakmen tarafından yapılmıştır. Proust ‘un deyimiyle “sessizliğin ve karanlığın ürünü “ olan bu eserin o atmosferini bozmadan okuyucuya geçirebilmek de bence bir sanattır. Seri dairesel bir anlatim izler. Yazar kronolojik bir sıra izlememiştir.Tüm bellek karışıklığını son kitapta aydınlatmıştır. Proust günlük yaşamda ayakkabı bağlamak,bir şeyler yemek, yürümek, gibi yaptığımız her sıradan hareketin bilinçsiz olarak hafızamızı tetiklediğini gündelik yaşamdan yola çıkarak geçmişimizle ilgili birçok şeyi aydınlatabileceğimizi idda etmiştir.(kahramanımızın da madleni çaya batırmasıyla geçmişte çıktığı yolculuk gibi) Kimilerine göre kurgusal biyografi olarak tanımlanır. Ama tamamen kurgusal değildir. Mesala “Lenoi Hala “ okurken benim çok ilgimi çeken , komik bulduğum bir yandan da gerçek hayatta böylesi bir insanın olmasının mümkün olmadığını düşündüğüm bir karakterdir.Ama evi şu anda müze olarak ziyarete açıkmış:)) Seride yer alan her karaktere ayrı ayrı değinmek çok isterim ama sanırım bu mümkün değil. Çünkü herbirinin hayatı kendi içinde bir roman gibi. Yayınevi de bunu düşünmüş olmalı önemli ve merak edilen karakteri “Seçilmiş Dizin “ adı altında yayınlamıştır.” Benim en sevdiğim Françoise oldu . Yazarın da bu karaktere özel bir yer ayırdığını düşünüyorum. Çünkü Françoise o dünyadan değildi yani burjuvazinin içinde yer almıyordu. Ama serinin başından sonuna bizimleydi. Onun aksiliklerini, yerel ağızla konuşmasını, modern yaşama ayak uyduramamasını( telefon kullanmaktan kaçınması:)) okumak çok keyifliydi. Bir hususta onu anlayamadım . Albertine’yi sevmedi halbuki ortak noktaları vardı ikisi de burjuvazinin içinde yer almıyorlardı daha halka yakın hatta haktandılar. Ama nedense sevmedi... Kahramanımızın hayatındaki insanlarla aşkları, ve bazı şehirler arasında bir benzeri , çağrışım olduğunu düşünüyorum kendimce böyle bir ilinti kurdum. Sırasıyla ele alırsak “Combray “ bu küçük Fransa kasabasının anlatıldığı bölümleri okumaktan çok keyif aldım çok sevdim. Combray kahramanımız için Swan ‘dır , Odette ‘dir. Bahçede Bergotte’nun romanlarını okumaktır. Ve de Gilberte ‘dir aşkın en masum halidir.(büyükannesinin vazosunu satıp ona çiçek aldığı bölümler unutulmazlarımdan) Mm de Düşes ( bence burdaki duyguları hayranlıktı) ona hissettikleri , giydiği kıyafetin en küçük ayrıntısına kadar anlattığı ve aşkını anlatmak için yine hiç sözcük tasarrufunda bulunmadığı o ihtişamlı kadın... Düşes benim için Paris şehri gibiydi. Yazar da öyle anlatmış “ Düşes benim için Paris ‘in ferah, geniş kaldırımlarıydı .”der. Vee Albertine aşkın en güzel anlatıldığı kadın. Onu kafamda Balbec şehri olarak tanımladım.orası gibi sıcak yakıcı,çarpıcı... Marcel ‘in sanrılarla, kıskançlıkla dolu büyük aşkı. Aslında sevme şekli yanlıştı, onu kendine köle etmeye, aşkına mahpus olmaya zorladı. Ama kimdi mahpus Marcel mi? Albertine mi? Bir şehir daha var ki Marcel ‘in hastalıklı ruh hallerinde bu aşktan kurtuluşu bulmaya ,oraya giderek özgürlüğü bulacağını hayal ettiği şehir Venedik . Benim de sevdiğim görmek istediğim bir şehir olmasına rağmen burada sevemedim sanki Albertine’yi ve Marcel ‘i ayıran kötü bir imgeye dönüştü kafamda. Bu arada şeyi boyunca kahramanımızın adını hiç duymuyoruz. Marcel ismini ilk söyleyen de onu aşka Mahpus eden de aynı kişi. Yazar sadece duygusal dünyasını anlatmamış . Döneminin önemli konularına da yer vermiş. “ Dreyfus Olayı “ fazlaca söz ettiği bir konudur. Bunu dışında eşçinsellik( Albertine ‘nin karanlık geçmişini buna dayandırıyor) , aşırı anne sevgisi, çocukların zamanla ebeveynlerine dönüşmesi (annesinin büyükannesinin ölümüyle onu gibi davranması ve tıpkı ona dönüşmesi) Uzun uzun akşam yemekleri( bazen sıkılsam buraları okumaktan) Bazen de hayal ettim okurken 19yy. sonları kabarık şık kıyafetler, Dükler, Düşesler,resmi konuşmalar, yalan yapmacık sosyete ilişkileri... bayılırım böyle sahnelere:) Buraya kadar anlattıklarımdan “Tat kaçıran “ ayrıntılar verdiğimi düşünenler olursa diye söylüyorum. Zira böyle bir şey mümkün değil. Her kelimesi , her cümlesi farklı bir manzaraya açılan pencere gibi olan ve sanatın her dalının( müzik, kitap önerileri, Elstir tabloları...)yer aldığı bir şölende ... Ben de nasıl bir değişim oldu? Ne kadar kısıtlı kelimelerle iletişim kurduğumu fark ettim bu sözcük deryasından sonra:)küçük bir anım seriyi ilk okumaya başladığımda “Snop “kelimesi sürekli geçiyor cümle içinde ama ben bilmiyorum kelimemin anlamını öğrenmiş oldum:) Son olarak seriyi okumak isteyenler okumak zorunda olduklarını düşündükleri için okumasınlar. Pelin Batu bu konuda:Proust, aslında kendisini, geçmişine götüren madlenden yemek misali ara ara dilini, anlatımını özledikçe açıp okunacak bir yazardır.”
Yakalanan Zaman
Yakalanan ZamanMarcel Proust · Yapı Kredi Yayınları · 20201,061 okunma
··
412 görüntüleme
Gönül. okurunun profil resmi
Benim de Marcel'den sonra aklımda en cok kalan karakterin François olması, Mina Urgan gibi bir ameliyatımdan sonra Çiçek Açmış Genç Kızları okuyarak kendime gelmem:) Proust, adeta ruhuna ve diline geçmiş. Tıpkı Kayıp Zamanın kendisi gibi bir anlatım yakalamıssın. Yakaladığın detaylar bir bütünü ne kadar güzel tamamlıyor. Ki bu deneyimi anlatmak ne derece mümkün? Çok sevdim. Yüreğine, kalemine sağlık⚘ Siyah kapaklı baskıları tamamladığımda yarıda kestiğim bu serüvene yeniden başlayacağım. O zaman mutlaka geri döneceğim buraya:)
Bohem okur okurunun profil resmi
Çok teşekkür ederim senin yorumun benim için çok önemliydi 🙏
Bohem okur okurunun profil resmi
Uygulama izin vermediği için incelememi düzenleyemedim yazım yanlışları için belirtmek isterim 😔
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.