Kapanan ellerimde kalan birkaç zerre kum ,
bir deniz kabuğu,sessiz ve ölü.
Bir daha o çanı duymayacak kulaklarım,
ayaklarım adımlamayacak o aynı kumsalı,
bir daha asla , o hüzünlü yolda ,
o kör geçitte ve uzun sokakta
yürümeyeceğim perişan. Ve konuşuyorum kendi kendime ;
çünkü karşıma çıkanlar hâlâ konuşmuyor benimle.
Gölge - Gelin
Geceler gündüzleri kovalarken
yalnız yaşayan bir adam vardı
heykel gibi kıpırtısız otururken
hiç gölge düşürmezdi.
Beyaz baykuşlar tünerdi başına
kış vakti ay ışığında;
ölü sanarak gagalarını silerlerdi ona
haziran ayında yıldızlar altında.
Alacakaranlık parıltısında
grilere bürünmüş bir hanım geldi:
çiçekler bezeli saçlarıyla
bir an orada durup bekledi.
Adam uyandı, fırladı taştan
ve kırdı onu tutsak eden büyüyü;
ona sıkıca sarıldı, etine kemiğine bakmadan,
ve kadının gölgesine büründü.
Artık yürümez o kadın eskisi gibi
ne güneş, ne ay, ne yıldız altında;
yaşayıp gider günlerini
gece ile gündüzün olmadığı diyarda.
Ama senede bir mağaralar esnediğinde
ve uyandığında saklı şeyler
dans ederken şafağa dek birbirleriyle
tek bir gölge düşürürler.
there was a man who dwelt alone,
as day and night went past
he sat as still as carven stone,
and yet no shadow cast.
the white owls perched upon his head
beneath the winter moon;
they wiped their beaks and thought him dead
under the stars in june.
there came a lady clad in grey
in the twilight shinning:
one moment she would stand and stay,
her hair with flowers entwining.
he woke, as had he sprung from stone,
and broke the spell that bound him;
he clasped her fast, both flesh and bone,
and wrapped her shadow round him.
there never more she walks her ways
by sun or moon or star;
she dwells below where neither days
nor any nights there are.
but once a year when caverns yawn
and hidden things awake,
they dance together then till dawn
and a single shadow make.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.