Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

makale notları-5
Geleneksel anlamda kelam ilmi, felsefi önermeleri konu alır. Ayrıca varlık ve yokluk, bilgi ve değerler de kelam ilminin konuları arasındadır. Kelam ilmi, varlığın mahiyeti ve eşyanın tabiatından bahseder; eşyanın hakikatini, mahiyetini, düşünce sürecinin keyfiyetini, mertebelerini ve tümellerini açıklar. Bundan sonra özellikle Abbasi, Selçuklu ve Osmanlı gibi emperyal rejimler sayesinde fıkhın anlamı gittikçe daralarak bildiğimiz hukuk ilmi anlamına indirgenmiştir. İslam' da ilim tamamen sivil bir alan sayıldığı için başta dört mezhep imamı olmak üzere ulema, devlette görev almaktan ısrarla kaçınmıştır İbni Teymiye örneğinde görüldüğü gibi Hanbelilik, hadisi spekülatif düşünceyi dışlayıcı (exclusive), Hanefilik ise içerici (inclusive) olarak alır. Yani Hanbelilik, neredeyse fıkhın reddedildiği tamamen hadise=ilme dayalı, Hanefilik ise bilgi/düşünce bütünlüğüne dayalı bir fıkıh paradigmasını esas alır. Bu anlamda Hanefilik, fıkıh boyutlarının ideal terkibini, bizzat İslam düşüncesi olarak külli fıkıh paradigmasını temsil eden yegane mezhep olmuştur. . Özellikle fıkh-ı zahirin ideal mezhebi olarak Hanefiye, fıkh-ı batının ideal meşrebi olarak Bahaüddin-i Nakşibendi tarafından kurulan Nakşibendiye ile izdivacından sonra Osmanlı-sonrası İslam tecdit tarihinde İslam düşüncesinin ana kanalı haline gelmiştir. Asr-ı Saadet, ilim ile amelin, ideal ile reelin tam olarak buluşmasıyla dinin ideal olarak hayata geçtiği bir altın çağı simgeler. İlim ile amelin tam olarak buluşmasından dolayı bu çağ, aynı zamanda 'Asr-ı Hikmet olarak da adlandırılabilir. Ancak Hz. Peygamber 'aleyhi's-salatü ve's-selamın irtihaliyle kapanan 'Asr-ı Saadet'ten sonra gelen Arizi Çağ' da din, bir ideolojileşme sürecine girer. Burada ideolojileşme sürecinden kasdımız, birincisi, ilim ile amelin arasının açılması, ikincisi, bunun sonucunda ilmin parçalanmaya başlamasıyla birlikte daha önce sübjektif bir vasıf, fazilet olan fıkıh gibi kavramların objektif bir bilgi disiplini haline gelmesi, hal ilminden kal ilmine dönüşmesidir. Geleneksel dünyagörüşüne göre ilmin varlık sebebi ameldir; amelden kopuk soyut bir ilmin kıymeti yoktur. Hz. Ali'nin "İlim, cahillerin çoğalttığı bir noktadır" sözü, modern bilginin krizini anlatmaya kafidir. Modern bilgi sayesinde realitenin parçalı olarak algılanmasından dolayı modern insan, ağaçlardan ormanı göremez hale gelmiştir. Çağımızda sosyal bilimler, XIX. asırda Comte'un öngördüğü kuşatıcı bir sosyoloji disiplininden bile uzaklaşarak parçalanmışlardır. Bunu telafi için çağdaş sosyolojide geliştirilen inter- veya mülti-disiplinerlik, hatta holizm gibi yollar da nihai olarak sadra şifa olmaktan uzaktır. Çünkü bunlar da aslında mevcut disipliner parçalanmışlığı esas almaktadır. Bu yaklaşım, yedi farklı disiplinden kişinin aynı anda bir dürbünden bakma teşebbüsüne benzetilebilir. Halbuki burada bütünsel bir perspektiften bakarak ormanı gördükten sonra farklı disiplinlerden kişileri ağaçlara yönlendirecek bir kişiye ihtiyaç vardır. Modern pozitivistik bilgi paradigması, postmodernizmle sarsılmış, onun yerini hermenötik gibi alternatif perspektifler almıştır. Tekst ile kontekst arasındaki bir çevrimi esas alan hermenötik, doğrudan Aristogil fıkıh=phronesis kavramıyla ilgilidir. Evrensel bir fıkıh=phronesis, sosyal bilimleri birbirine bağladıktan sonra sosyal bilimler ile İslami ilimleri birbirine bağlayacak, böylece dini ile sektiler ilim=düşünce arasındaki ayrılık giderilecektir. İslam-Osmanlı gelneğinde sosyal ile İslami ilimlerin sentezi olarak fıkha örnek bir eser, Kınalızade 'Ali Çelebi (91 6-979/l5 1l-1572)'nin Ahlak-ı itlaf adlı eseridir.
·
16 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.