... yabancı misafirlere soruyorum: Türkiye’de tanıdığınız insanların sizin ülkeden ya da tanıdığınız başka kültürlerden farkı ne?
Bir yabancının ayna tutması, her gün baktığın yüzünde gölgeler görmene sebebiyet verebiliyor.
‘’Mesela’’ diyeceksiniz...
Mesela ‘’Sürekli bir suçluluk duygusu içinde gibisiniz.’’ dedi biri. ‘’Evinize bir akşamüstü aniden gelen misafirlere, ‘Kusura bakmayı, pek toparlayamadık, etraf çok dağınık’ diyorsunuz. Ya da yemeğe gelenlere çoğu zaman, ‘Valla işte evde ne piştiyse, kusura bakmayın’ diyorsunuz. Sizden bir şey istendiğinde, yapmak istemeseniz bile, düpedüz ‘Hayır’ demek yerine başka şeyler, mazeretler söylüyorsunuz. Hayır demek çok kaba geliyor size. Mesela, ‘Akşam yemeğe gideceğiz, çocuğumuzu iki-üç saat saatliğine size bırakabilir miyiz?’ sorusuna, işiniz varsa önce ‘Hayır’ deyip, 5 dakika sonra geri arayıp, ‘’Tamam tamam, ayarladık, bırakabilirsiniz’ diyorsunuz. Verdiğiniz cevaptan hızla pişman oluyorsunuz. ‘Ayıp ettiğinizi’ düşünüyorsunuz. Bu ayıp etme meselesi samimiyetinizden çalıyor.’’
...
‘’ E peki siz?’’ dedim, ‘’Siz hiç bu cümleleri söylemiyor musunuz?’’ ‘’Hayır’’ dedi. ‘’Biz hayırda hayır deriz. Evimiz ve yemekler için de böyle cümleler kurmayız.’’
Bunlar belki de o kadar önemli değilmiş gibi duruyor. Yani n’olacak, iki çift laf edip kibarlık etmiş oluyoruz. Ama altında serili olan duygu önemli. Suçluluk duygusu.
Toparlayamadım, hazırlayamadım. Daha iyisini yapamadım. Rezil oldum. Ayıp ettim. Bunlar. Bunlar incelik gibi duran kaba duygular aslında.
Bu cümlelere verilen cevap da manidar: ‘’N’olacak canım biz yabancı mıyız?’’ Demek başkalarını yabancılıyoruz.
Ben kendi adıma, şöyle insanların gözünün içine baka baka koca bir HAYIR patlatmayı çok isterdim. Yani düpedüz. Rahat rahat. Lak diye.