Sus Barbatus 1 kitabıyla en beğendiğim kitaplardan biri olan eserin 2.cildini sabırsızlıkla bekledim. Şimdi de 3. cildini beklemeye koyuldum. İlk kitabın da tanıtımını yapmıştım burada. Yaşar Kemal seviyorsanız onun yolunda devam eden bir yazarla karşı karşıyasınız. O kadar iddialıyım. Zira okuyan herkes aynı şeyi düşünüyor. İnce Memet tadını bulduğum tek kitap oldu Sus Barbatus'lar. Lakin lütfen önce Sus Barbatus 1 okumanız lazım. Birbirinin devamı kitaplar zira.
&"Unutmak bir hastalık. Soyut bir çürüme. Bir yerinden çürümeye başlıyor ve sonra da yayılıyor. S. 35"
Yazar, güçlü gözlemleriyle adım adım bütün coğrafyayı kucaklıyor adeta.Bir ressam titizliğiyle aktarıyor bu gözlemleri. Biz de sevgili Faruk Duman'ın peşine takılıp yola çıkıyoruz.
Sus Barbatus 1 de adeta kar ve buzla iliklerinize kadar donarken bu ciltte eriyen kar sel olup akıyor. Yazarın deyimiyle 'çağsak sular' köpük köpük akıyor.
Dili ise destansı halk hikayecilerine özgü, kısa, kesik cümleler... Destan motiflerinin de yer aldığı kurguyu takip etmek keyifli bir maraton.
Kahramanımız Civan Yusuf ilk ciltteki Kenan'a benzer.
"Süre süre indirdiler dağlardan
Mor sümbüllü bahçelerden bağlardan
Kerem der ki şu geçtiğin yollardan
Kaç kuzulu ceylan, kaç avcı geldi" s. 74
Destansı birçok anlatı ve motifler de eserimizde bolca yer alıyor: "Yusuf'un bu ışıkta dişleri parladı söndü" Türk destanlarındaki ışık motifi aydınlık veren dini bir motiftir. Destanların büyük kahramanları ve onların evlenecekleri kadınlar çok defa kutsal bir ışıktan doğarlar veya çocuk doğmasına delalettir.
Ağaç motifi, Türk destanlarının asıl ögelerden biridir ki Civan Yusuf, Elif'i ağaç altında görür.
At motifi deTürk destanlarında ve diğer sözlü anlatı ürünlerinin hemen hepsinde önemli bir konuma sahiptir. Burada da Civan Yusuf'un atı Cennet Köroğlu'nun Kırat'ına benzeşir.
İşi olan adamın yatması olacak şey mi? "Yatana ne derler, tembel. Bizim oralarda öyle. Bak mesela o kadar işin arasında Oblomov yatıp durdu da iyi mi oldu?" s. 91
Sus Barbatus 1 de Kenan'ın Atalay'dan aldığı silah bu ciltte Aynur tarafından tekrar bulunur. Silaha sevinemeden bir delikanlının nehirden cesedini bulur,öldü sanır ve eğile kalka, bağıra bağıra yaşananlara ağlar...
Eserde beğendiğim kıssalardan biri de sayfa 107 de geçen Hz. Yusuf kıssası oldu. Onun kör kuyuya atılması ve kuyunun dile gelip oradan çıkması tam bir halk anlatısı.Bunun gibi bir çok bağımsız halk anlatısına eser boyunca yer veriliyor.
Eserde devrin baskısı, siyasi çalkantılar başarılı aktarılmış. Bu süreçte yakılmak ya da yok edilmek zorunda kalınan kitapların hali her zaman beni üzmüştür. Mustafa Öğretmenin oğlu Orhan da boş Kitaplığı görünce düşündüğü manidar:"Kitaplar yok olmaz, kitapların özelliği budur da onun için." s 112
"Cehennem başkalarıdır."demiş ya, işte o yanlış. İnsan kendinin cehennemidir. S. 115
Kadir Ağa, Bekir Komutanın en yakın müttefiki iken onunla ilgili nasıl aksi görüşleri var,nitekim fırsatını bulduğu ilk anda onu da şikayet eder yani tam güvenilmez insan tipi, ikiyüzlü :" Ne olacak, bunlar da bir nevi sarhoş asker değil mi? Ama dur sen, senin gibilerin de defteri dürülecek zamanı gelince. Sarhoş. S. 145
Eserde keyiflendiğim yerler de vardı mesela Kadir Ağa'nın kızı Ece'nin Halkevi bildirisini babasının ceketine dikmesi, buna kendisinin de içten içe gülmesi gibi. Burayı çok keyifle okudum. Keşke bu bildiriyi Bekir Komutan bulsa dedim nitekim sonrasında Bekir Komutan değil ama onun yerine gelen yeni komutan bulur.
"Bazen insanın eziyet ettiği insanlardan korkması gerekir. S. 158"
Jilet karakteri eserde kendine epey yer buluyor. Jilet zeki, sezgileri güçlü, çok iyi iz takip eden bir karakter yalnız Kadir Ağa'nın adamı oluşu onun en büyük talihsizliği olur. Onun yolunda başına gelmeyen kalmaz.
Aynur'un bulduğu kişinin adının Hukuk Fakültesi öğrencisi Ferit olduğunu öğreniyoruz. Jilet tarafından yaralanmış bir delikanlı. Şanslı ki Halil bulur onu.
Elinden tutar. Kendi yaşadıklarını hatırlar :"Öğrenmişti. Yaşam öğretir. İnsanın öğreneceği yoksa da." S. 171
Eserde tek kahraman yok herkesin hikayesi farklı, eserde yok yok...
Halil'in öykücülerle ilgili bakış açısı da eleştirel :"O güne kadar Sait Faik'i ve birkaçı dışındaki tüm öykücüleri birer küçük burjuva, idealist birer hayalperest olarak görmüyor muydu? Kendi adasında, yaşamını tehlikeye atmadan dünya hakkında, insanlar hakkında son derece iyimser, bir bakıma bilim dışı şeyler yazmıyor, söylemiyorlar mıydı? " s. 171
Sezgi konusunda en zayıf hayvan insandır. S. 180
Zihnimiz en sadık yoldaşımızdır ve yeri geldiğinde bize tüm eksik parçalarımızı bulup verir. 212.s.
Başkaldırmak insana özgü değil. Doğanın her yanında var.s. 270
Elbette yeni bir dünya yeni bir insanla olanaklıdır, öyle ya kişi kendi çevresine bir kere alışmayagörsün. S. 301
Devrim her zaman olmaz, devrimin gerçekleşmesi için toplumsal yaşamın bu zorunluluğu doğurması gerekir ama aynı zamanda kişinin içindeki bu değişimin de belirlenmesi... S. 302
Gülsen Hanım romatizmanın bir tür rüzgar olduğunu söyler dururdu. İçimizde rüzgar var. Bizim bedenimize hapsolmuş bir rüzgar. İşte bir kere girmiş ve artık çıkamıyor. S. 326
Bir kere bilgi bizi sonsuza dek değiştiren bir şeydir. Bilgiyi aldığımız zaman ondan kurtuluşumuz yoktur. Bir maya. Kendi kendini çoğaltmaya , bu yolla davranışlarımıza biçim vermeye başlar. S. 353
Yazar, kuşkusuz yaşayabilmek ve yazabilmek için kazanmalıdır,ama asla kazanmak için yaşamamalı ve yazmamalıdır. S. 436
Gençken, ah insan gençken yapar ne yaparsa. Bir parça da akıl olsaydı. Allah insana ikisini beraber vermiyor.