Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Birkaç yıl önce, öğle yemeği için sözleştiğimiz halde beni son anda eken bir arkadaşımı beklerken sağanağa yakalanmış, Victoria Caddesi'ndeki McDonald”s'a sığınmak zorunda kalmıştım. Granit duvarları, buzlu camları olan binanın zemin katındaki bu restorana girer girmez ciddi bir atmosfer sarıverdi beni. Bütün müşteriler yalnız oturuyor, gazete okuyarak ya da kahverengi fayanslara boş boş bakarak yemeklerini yiyordu. Lokmalarını aceleyle, kabaca çiğneyen, önlerindeki yemeği hapur hupur mideye indirmekten başka bir şey düşünmeyen bu insanlara bakınca “aşevindekiler bile daha kibarca, daha bir neşeyle yemek yiyordur herhalde” diye düşündüm kendi kendime. Restoran her türlü iyimser düşünceyi ve inancı anlamsız kılacak biçimde dekore edilmişti: Burada, insanların bazen karşılık beklemeden birbirlerine yardım edebileceği, insan ilişkilerinin nadiren de olsa içten olabileceği, hayatın yaşanmaya değer olduğu yolundaki bütün inançlarımı yitirivermiştim. İçeri girende bir huzursuzluk hissi yaratma konusunda gayet başarılıydı bu restoran. Gözü rahatsız eden ışıklandırma, dondurulmuş patatesler devasa fritözlere atılırken çıkan o ses, sipariş almak için birbirini yiyen kasa görevlilerinin arsızlığı, bütün bunlar insanda bir yalnızlık duygusu uyandırıyor, rastlantı sonucu oluşmuş bu vahşi evrende yaşamanın anlamsız olduğunu düşündürüyordu insana. Ortamın yarattığı bu huzursuzlukla başa çıkmanın tek yolu buradaki herkesin yaptığını yapmak, yani yemek yemekti.
·
13 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.