Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

124 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
(spoi içerir.) Destanlaşan Sevda Sevdalılarını sınamayan sevda yeryüzünde açmamıştır daha. İlk karşılaşmanın, buluşmanın, ilk paylaşımlarının heyecan ve mutluluğu ile bağ kurulur. Bu bağ daha önce yaşanmamış farklı bir mutluluk doğurur. Her an sevdalısını görmek, sesini duymak ister bir damla içmiş olan bile. Bir de sabır ile, yokluğu ile, sevdalının aldanışı ile sınar kişiyi. Ahmet ile Gülbahar’da böyle sınanırlar. Her adımı geçerde birinin fedakarlık olarak kabul ettiğini diğeri aldatılma olarak kabul eder. Böylece sevdaları destana dönüşür. Sevdalıların biri kuş olur diğeri taş olur. Dilden dile anlatılır durur yıllardır. Bu destanı ilk babamdan dinlemiştim. Bir zamanlar iki sevdalı varmış. Zalim mi zalim bir bey bu sevdaya pek kızmış. Bey bu karşı mı gelinir. Bir dediği iki olmasın dermiş. Böylece Ahmet ve Gülbahar’ın destanı anlatırlırdı bizlere. Sevdalı olan sözüne sadık olur diye ders çıkarırdık. Bir de zalim olursan ister bey ol ister halktan biri sonun hep hüsran olur. Dersimizi böyle alır destanın kahramanlarına hayran olurdum. Ahmet’e hep kızardım ‘Senin için fedakarlık yapmış ne demeye sevdanı ayrım bıraktın?’ diye. Gülbahar’a derdim gidiyorsa kendi kaybeder. Seni anlamayan oydu. Haksızlığa uğrayan Gülbahar’dı benim gözümde. Çok destan dinledik böyle. Hepsinde de sevdalılardan biri destanlaştırdı sevdasını. Anladım ki kavuşurlarsa sadece sevda olacaktı hikayeleri. Ne zaman ki sevdalılardan biri öldü hikayeleri destan oldu. İsimleri baki kaldı destanlarıyla. Gelenek göreneklerimize bağlı bir toplumuz. Hele doğuda doğup büyüdüyseniz her işte, her sözde bir adab-ı erkanın öne çıktığını görürsünüz. Bunlar bana bazen çok sıkıcı görünürdü. Bazen de pek komik gelirdi. Bir örnek vereyim, daha küçüktüm bir kız istemeye şahitlik ettim. Kız hakkında söz sahibi olan amca vekil imiş. Kızın yerine konuşur, soruları sorarmış. Bu beni çok sinirlendirmişti. Daha ilkokulda bu tarz şeyleri kabul etmemek gerektiğini öğrenmiştik. Buna kızıyordum. Ama öte yandan gelen misafire hürmet pek hoşuma giderdi. Misafir gelmiş erkek tarafı divana buyur edilmişti. Kız tarafı yer minderinde bir köşede edep ile oturmuştu. Köylerde divanı olan bir oda olurdu. Misafir varsa küçük büyük farketmez o divan onlar içindi. Misafir yoksa evin büyüklerine hizmet ederdi. Evlenecek genç bir köşede oturmuş sessizce bekliyordu. İlginç olanı gencin ailesine soru sorulmamasıydı. Kimin çıraklığını yapmışsa o ustaya sorular yöneltiliyordu. Usta da iki taraf arasında hakem gibi adil konuşmaya çalışıyordu. Aileler anlaşacak orta yolu bulunca ikramlar gelirdi. Bizim oralarda kahve verilmezdi. Dışardan gelene önce sofralar kurulur bir vakit namaz birlikte eda edilir. Sonra çay içerken konuşulurdu. Konu tatlıya bağlanıyorsa tatlılar ikram edilirdi.İşte bizim vazifemiz de bur Maa başlardı. Mahallenin çocukları tellallar gibi tatlı dağıtıp duyururlardı bu hayırlı işi. Gülbahar ve Ahmet’in hikayesininde böyle olmasını çok istemiştim çocuk aklımla. Onlarında tatlısını dağıtsın çocuklar. Onlarla beraber sevdalarına sahip çıkmış bunca insanı Gülbahar’ın taşlaşmış hali değilde sevinci karşılasıydı. Som mavisi kuşun güzelliğini, onların çocuklarında görselerdi. Böyle olsaydı herkes gibi olurlardı. O zaman destan yalan olurdu. Şimdi geriye destanları kaldı. Ahmet haklıydı ama Gülbahar da haklıydı. Babasının zulmüne şahitlik etmişti. Ahmet nefes alsında zindan, dünyası olsun istemesi sevdasındandı. Ahmet’i kaybedince taş kesilmesi de sevdasındandı.
Ağrıdağı Efsanesi
Ağrıdağı EfsanesiYaşar Kemal · Yapı Kredi Yayınları · 202227,3bin okunma
·
7 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.