Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

makale notları-17
Tarımın esas olduğu ve onu işleten aile yapısı ilişkilerinin merkeze alındığı; dolayısıyla da köylü zihin yapısından kaynaklanan Çin düşüncesi dört belirgin özelliğe sahiptir: "Geriye dönük bir tarih anlayışı, metafiziğin ve mantıksal düşünce biçiminin yokluğu ve ahlak üzerindeki aşırı vurgu. Aşağıda klasik Çin düşünce okullarına tek tek yer verildiğinde de görüleceği üzere, bu okulların hepsi, metafizik spekülasyonlardan kaçınmaktaydılar. Ne bizatihi Konfüçyüs ne de kendilerinden bu okulun iki önemli temsilcisi olarak söz edeceğimiz Mencius ve Hsun-Tzu, metafizik sorunlara fazla ilgi göstermedikleri gibi bu tür konular hakkındaki bilgileri de çok fazla değildir. Konfüçyüs' de ne hakikat ne de onun mahiyetine ve epistemolojiye yönelik bir ilgi görünmez. Klasik Çin okulları arasında metafizik ilgileri .en ileri düzeyde olan Taoculuk gibi görünür. Ancak o da, metafiziğin hakkında konuşulamayacağını göstermeye çalışır: "Tao'yu bilen söylemez, söyleyen bilmez." Düşüncesini fayda üzerinde temellendirmeye çalışan Mo Tzu'da da metafiziğin herhangi bir konusuna yönelik bir ilginin işareti görünmez. Mantıkçılar/İsimler Okulu'nun metafiziğe yönelik ilgisi, Yin Yang okulu hariç, burada ele alınacak olan okullar arasında en fazla olanı gibi görünür. Her şeyin değişebilirliği (Hui Shih), mutlak, değişmez olan ve tümellerle (Kung-Sun Lung) ilgilenmişlerdir. Metafiziğe yönelik ilginin yokluğu ya da çok az oluşu yüzünden, bu son okulun Çin düşüncesinin gelişimi üzerindeki etkisi çok az olmuştur.Asıl konusu politika olan Yasacı Okul da metafizik, mantık ve epistemolojiyle ilgilenmemiştir. Yasacı okul da dahil şimdiye kadar zikredilenler, siyaset ve sosyal felsefe gibi pratik şeylerle ilgilendiklerinden, metafiziksel spekülasyon onlar için hiçbir faydası olmayan fuzuli uğraşılar olarak görülmekteydi. Bu dönemdeki bütün filozoflar, metafiziği ya bütünüyle görmezden gelmişler ya da Yüce Hakikat'in aslını ve karakterini bütüncül bir şekilde anlamayı bizatihi bir uğraş olarak değil, fakat geçici, kendi hedeflerini, sosyal, politik ve ahlaki görüşlerini meşrulaştırıcı bir uğraş olarak görmüşlerdir. Tanrı, tümeller, zaman ve mekan gibi ana metafizik konular ya hiç ya da çok nadiren ele alınmıştır. Klasik (ve ortaçağ) Çin düşüncesi, sistematik olmadığı gibi mantıki bir incelikten de yoksun olduğundan, düşüncelerini nadiren katı mantıki kanıtlara dayandırmaya çalışmışlardır. Aslında, metafizik düşüncenin yokluğu ve mantığa yönelik ilginin azlığı, yukarıda da zaman zaman söylenildiği üzere, bu dönem düşüncesinin pratiğe, dolayısıyla da ahlaka gösterdiği aşırı ilgiden kaynaklanmaktadır. Keza Suzuki'ye göre, eğer din İbraniler, felsefe Yunanlar ve mistisizm Hintlilerin ayırt edici özellikleri olarak kabul edilirse, Orta Krallık dönemi Çinlileri arasında yaygın olan düşüncenin ayırt edici özelliğinin de ahlak olduğu çok rahatlıkla söylenebilir. Konfüçyüs kendisini yeni bir düşüncenin ifade edicisi olarak değil, geçmişin bir nakilcisi olarak görür. Çünkü geçmiş, yani Chou dönemi, olması gereken ideal hayat tarzının gerçekleştiği bir dönemdir. Konfüçyüs aile merkezli ve Mo Tzu'nun "ayırım yapma" olarak isimlendirdiği bir ilkeyi vurgularken, Mo Tzu ayırım yapmaksızın "herkesi/her şeyi kuşatan sevgi" ilkesini öne çıkarmaya çalışır. İnsanın "kendisi için yaptığını, başkaları için de yapma ve kendi ailesi için olduğu kadar başkalarının ailesiyle de ilgilenme" düşüncesinin anlamsız olduğunu, onun yerine "kendim için olduğu kadar arkadaşlarıma ve kendi aileme olduğu kadar onların ailesine de ilgi göstermeliyim" düşüncesinin konulması gerektiğini söyler. Mo Tzu, Konfüçyüsçülerin ruhların varlığını kabul etmemelerine rağmen, onlara kurban takdim edilmesinin önemli olduğunu vurgulamalarını bir tutarsızlık olarak görür. İnsanları her şeyi kuşatan sevgiyi uygulama hususunda ikna etmek maksadıyla; Tanrı'nın var olduğunu ve onun insanları sevdiğini ve bütün insanların birbirlerini sevmelerini istediğini; Tanrı'nın özellikle yöneticiler olmak üzere bütün insanları gözettiğini ve kendisine itaat edenleri mükafatlandırdığını, etmeyenleri de cezalandırdığını; ayrıca her şeyi kuşatan sevgiyi yerine getirenleri mükafatlandıran ve "ayırım"ı uygulayanları da cezalandıran ruhların bulunduğunu söyler. Saldırgan savaşı ve devletlerin genişleme çabalarını reddeden Mo Tzu, siyasi hayatı nesnel ve evrensel ahlaki değerlerin yönetmesi gerektiğini savunur ki, bununla da yalnızca güce dayanan bir siyaset felsefesini reddetmiş olur. Dönemin hakim düşünce okulları olarak kabul edilen Konfüçyüsçülük ve Mohizm'in yanı sıra onlarla rekabet halinde olan başka okullar da vardı ve bunlardan biri de İsimler Okulu (Ming Chia)45olarak isimlendirilendir. Kadim dönemlerde İsimler Okulu'nun mensupları "tartışmacılar" (pien ehe) olarak bilinmekteydiler. Bunlar, görünüşte mantık kurallarına aykırı ifadeler ileri süren, başkalarıyla tartışmaya arzulu, başkalarının savunduklarını inkar eden ve başkalarının inkar ettiklerini savunan kişiler olarak tanınmaktadırlar. Bunlara mantıkçılar denmesi, onların entelektüel karakterini vurgulamaya yönelik bir isimlendirmedir; yoksa ne herhangi bir kıyas geliştirmişler ne de bir düşünce yasası bulabilmişlerdir. Onlarda, bir düşünce sisteminden beklenen ifade tarzı olan, sistematik ve tutarlı bir akıl yürütme tarzı yoktur. Metafizik ve epistemolojik kavramları basit olsa da, entelektüalizme yönelik ilk antik Çin eğilimini göstermesi açısından da önemlidir. Kendi düşüncelerini akıl yürütmeyle isbat etmeye çalışan Mohistlere göre, bu konuda daha ileri bir durumda oldukları söylenebilir. Bir anlamda sonraki safhalarında bilinen şekliyle bir mantık dalı ortaya çıkarması mümkün olan böyle bir okul varlığını devam ettirememiştir. Hui Shih, değişimi dolayısıyla da izafiyeti vurgularken, Kung-sun Lun, küllileri ve değişmezliği vurgular. Yin-yang düşüncesi, oldukça basit ancak, Çin medeniyetinin metafizik, tıp, yönetim ve sanat vs. gibi her yönünün onun etkisini taşıdığı bir öğretidir. En yalın haliyle bu öğreti, var olan her şeyin ve her türlü olayın bu iki gücün/ilkenin ürünleri olduğunu savunur. Bu iki ilkeden yin, "olumsuz, pasif, zayıf, dişil, yok edici"; öteki olan yang ise, "olumlu, faal, güçlü, eril ve inşa edicidir". Bu teori, yin-yang düşüncesinin üzerinde düşünülmüş hali olarak kabul edilebilecek olan Beş Güç58 (wuhsing: demir, tahta, su, ateş ve toprak) ile ilişkilendirilir; ancak ona, Beş Fail'in birbirlerinin yerini aldıkları bir döngü düşüncesini ilave eder. Bunlar dışında yin-yang teorisi, Çin ahlak ve toplumsal öğretilerini kozmolojik bir temele oturttu. Eşyanın birbirleriyle ilişkili ve gerçekliğin daimi bir değişim sürecinde olduğu anlayışını geliştirdi. Yin-yang'ın uyumu Çin hayat ve düşüncesindeki uyuma yönelik vurguyu açıklar ve hem Konfüçyanizm, hem Taoculuk hem de Budizm için ortak olan orta yol doktrinini te'yid eder. Yin-yang teorisi önemli bir teori olmakla birlikte, onunla alakalı tek bir kadim araştırma ve hatta onun özünü ifade eden tek bir paragrafın bile yokluğu da, bu yazının sınırlarını ve hedefini aşan, ancak açıklanmaya muhtaç bir durumdur. Yasacı okulun ilk öncüleri olarak kabul edilenler, fiili ve gerçek siyaset hakkında keskin anlayışlara sahip olan kimselerdi. Bu dönemde yöneticiler, onların tavsiyelerini almaya gayret göstermekteydiler. Yaptıkları tavsiyeleri başarılı olduğunda, yöneticilerin danışmanları ve bazen de bakanları olurlardı. Bu kişilere fang shu chih shih/yöntem sahibi insanlar denilirdi. Bunlar, büyük devletlerin/toprakların yönetilmesinde kullanılacak yöntemler geliştirdikleri için bu isimle anılmaktaydılar. Onlara göre bu yöntemler, yöneticinin şahsında büyük bir gücün toplanmasını sağlayan ve sıradan bir insan tarafından bile kullanıldığında başarısız olunmasının imkansız olduğu yöntemlerdi. Bunların içlerinde, diğerlerinin yöntemlerini rasyonel olarak meşrulaştırmaya ve onları teorik olarak temellendirmeye çalışan başka birtakım kişiler de vardı. İşte Yasacı Okul denen okulu oluşturanlar bu son kişilerdi. Genelde yasacıların ve özelde Han Fei Tzu'nun yegane hedefi, yöneticiye, yaşadıkları dünyada nasıl ayakta kalacağı, gücünü ve hakimiyet alanını nasıl arttıracağını öğretmektir. Bu yüzden yasacıların hedef kitlesi, doğrudan yöneticilerdir; tek tek bireyler ancak yönetici sınıfı ilgilendirdikleri ölçüde onların ilgi alanlarına girerler. mparatorluğun kısa süredeki bu yıkılışının sebebi olarak tarihçiler, halkına karşı sert ve acımasız oluşunu zikrederler. Merhametsizlik suçlaması Han Fei Tzu'ya da yapılır. Yasacılık, Ch'in impara80. Watson, "lntroduction",İmtorluğunda denendi ve kusurlu bulundu. 82 Bu yüzden en azından iki bin yıldan beridir hiçbir Yasacı Okul takipçisi ve öne çıkmış bir Yasacı bilim adamı var olmamıştır. Zaman zaman onların teşvik ettikleri otoriteryen yöntemler bazıları tarafından canlandırılmış olsa da, Konfüçyüs ya da Taoculuk ile karşılaştırılabilecek türden daimi bir felsefi gelenek olmadı. Çin dışında, bir ahlak ve siyaset felsefesi olarak bilinen Konfüyüçyanizm, Konfüçyüs tarafından kurulmuş olarak kabul edilir. Batı dillerinde eser kaleme alanlar ya da onlardan beslenenler bir kenara bırakıldığında bu adlandırma Çinliler tarafından nadiren kullanılır. K'ung, onun aile ismidir; özel ismi ise Chi'u' dur. Milattan önce 5 51 yılında şimdiki Şantung eyaletinin güneyinde bulunan Lu devletinde doğmuştur. Köken olarak Şang hanedan ailesine dayanan Sung devletinin aristokrat ailelerinin birinden olması muhtemeldir. Bütün yapmak istediği, altın çağ olarak kabul ettiği kendisinden beş yüzyıl önceki Chou Hanedanlığının ilk dönemlerinin yönetiminde uygulanan temel ilkeleri ve o dönemdeki toplumu ayakta tutan değer yargılarını canlandırarak yaşadığı dönemdeki siyasi çatışmalara son vermek ve Chou dönemindeki Çin birliğini yeniden tesis etmekten ibaretti. Bu yüzden Konfüçyüs kendisini, yeni bir düşünce getiren birisi olarak değil, geçmişin düşüncelerinin bir nakilcisi olarak görmektedir. ""Ben yaratıcı olmaktan çok aktarıcıyım. Eskiyi sever ve ona inanırım. Konfüçyüs modern batılı anlamda ilk hümanistlerden biri olarak kabul edilebilir. Konfüçyüs'ün hedefi, insanlar arasındaki uyumlu bir ilişkiyle yönetilen iyi bir toplum inşa etmekti. Bunun gerçekleşmesinin ise, ancak erdemli ve ahlaki örneklikle yönetilen iyi bir devletle mümkün olduğunu savunmaktaydı. Onun uyumlu ve iyi yönetilen, hiyerarşik bir toplum anlayışı idi. Çin Kültüründe yirminci yüzyılın başlarına kadar hakim düşünce sistemlerinden biri olan Taocu ekol, Konfüçyüsçülüğün bu dünyaya yönelik vurgusuna karşılık, mistik bir anlayışı öne çıkarır/vurgular. Ancak bu durumu, söz konusu iki düşünce ekolünü birbirlerine zıt oldukları şeklinde görmekten ziyade, yin-yang düşüncesinde olduğu gibi birbirlerini tamamlayan, biri olmaksızın ötekinin noksan olacağı bir bütünün iki yarısı olarak görmek daha uygun bir yaklaşım olacaktır ki, kadim dönemlerden beri de hep de öyle görülmüş, anlaşılmıştır.
·
90 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.