Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

112 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
18 günde okudu
Şiir nedir diye sorulduğunda herbirimiz okuduğumuz şaire bağlı olarak birbirinden farklı cevaplar vereceğiz muhtemelen. Kimimiz için yabancı bir şarkıdır mesela ,ne demek istediğini anlamasak bile şiirde öyle bir ahenk kurulmuştur ki ruhumuzu yeni bir dünyaya taşır.Kimimiz içinse türküdür, dinledikçe düşünceleri deryasına götürür. Kimimiz için bir romandır, uzun bir hayatı anlatır. Kimimiz için bir hikayedir, kısa bir hayatı anlatır. Kimimiz için bir tablodur, baktıkça kendimizi buluruz. Kimimiz için bir bilinmez ,kimimiz için bir aşk ,kimimiz için bir oyun ,kimimiz için bir sinema... Örneğin; Sezai Karakoç yabancı bir şarkı olmuştur çoğu kez,Edip cansever bir tablo ,Necip Fazıl bir türkü , Nazım Hikmetse hikaye, romandır benim için. Ne kadar zor olsa da şairlerin siyasi görüşlerini arka planda bırakmaya çalışıyorum. Bu görüşlerden şairlerin eserlerinden hep mahrum kalıyoruz çoğu zaman. Bugün 'şu'cu ya da 'bu'cu dediğimiz birinin şiirini çok rahat bir şekilde okuyamıyoruz maalesef hakeza diğeri içinde geçerli bir durum bu. Şiirlere önyargılı bir şekilde yaklaşmadığımız müddetçe tüm şiirlerde bir şeyler bulabiliriz kendimizden diye düşünüyorum. Bir şairin dediği gibi"Şiir öyle bir dildir ki başka hiçbir dile çevrilemez,yazılmış göründüğü dile bile" Evet, Nazım Hikmet benim için bir hikaye, bir romandır.Her yazdığı şiirin arkasında muazzam bir hayat vardır.Genelde günde üç şiirden fazla okumamaya çalışıyorum;çünkü okuduğum her şiiri önce kendim yorumlamaya çalışıp sonrasında şiirlerin bir araştırmasını yapıyorum, bulduğum ya da yorumladığım kısımları not alıyorum. İşte Nazım Hikmet'in şiirlerini araştırdıkça kendisiyle geç tanıştığım için hayıflandığımı söylemeliyim.Bu kitapta not aldığım kısımları paylaşmak istiyorum: -22 yaşındayken"Güneşi İçenlerin Türküsü" şiirini yazar.Sömürgesiz bir dünya,elleri nasırlı köylülerin hakkının verilmesi gerektiği, halkın umutsuz olmamasına aksine güzel günlerin yakın olduğunu bağırarak söyler. "Akın var güneşe akın ! Güneşi zaaaptedeceğiz güneşin zaptı yakın!" -"SalkımSöğüt" ile zaman karşısında yenilen insanının sonunu anlatır.Tabi sadece zaman değildir;yakın arkadaşı olan Valla nurettin'in onu bırakıp gitmesine de sitemdir bu şiir. "Birden bire kuş gibi vurulmuş gibi kanadından yaralı bir atlı yuvarlandı atından! Bağırmadı,gidenleri geri çağırmadı, baktı yalnız dolu gözlerle uzaklaşan atlıların parıldayan nallarına!" -"Bahri Hazer"ile Hazar gölünü ve Türkmenli bir kayıkçı'nın Hazar gölündeki durumunu ve Kayıkçı'nın ekmeğini çıkardığı gölün eninde sonunda mezarı olacağını, kelimeleri yarıda bırakma oyunu ile içene işleyerek aktarır: "Aldırma anam ne çıkar! Ne çıkar kudurtsun Karayel suları, Hazerde doğanın Hazerdir mezarı!" -Kerem Aslı hikayesindeki Kerem'e atıf yaparak,kendilerini yarı yolda bırakan ve kendisinin de bu yolu bırakmasını isteyen arkadaşlarına sitem ederek toplumsal bir çağrı yapar.Aydınlarin halk için yanmayı göze alacak kadar içinde halk sevgisi olması gerektiğini,Kerem Aslı hikayesi'nde Kerem'in Aslı'ya kavuşmak için nasıl kül olduysa,herkesin huzur bulmasi için gerekirse Aydınlar kül olmayı göze alınmalı. "Ben yanmazsam sen yanmazsan biz yanmazsak, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa ." -Nüzhet hanım Nazım'a çok aşıktır.Tek gayesi Nazım'la hayal ettiği evde hayatlarını sürdürmektir;ama Nazım deli doludur yerinde duramaz,Nüzhet hanım ise tam tersi sakin bir hayat yaşamaktadır.Nüzhet hanım bu tempoyu kaldıramayacak,Nazim'dan ayrılacaktır, felsefe hocası da olan Servel Berin ile evlenecektir.Bir gün Nazım, Tiyatro çıkışında Nüzhet hanım ve kocası ile karşılaşır, çok üzülür "Mavi Gözlü Dev ,Minacık Kadın ve Hanımeli".Şiirini yazar. "O mavi gözlü bir devdi. Minnacık bir kadın sevdi. Mini minnacıktı kadın. Rahata acıktı kadın yoruldu devin büyük yolunda. Ve elveda! deyip mavi gözlü deve, girdi zengin bir cücenin kolunda bahçesinde ebruli hanımeli açan eve." -Başlamayan bir Aşk'ın bitiş şiiridir "Bir Ayrılış Hikayesi".Bir çok şaiirin aşık oldugu Sukufe Nihal hanım'a Nazım Hikmet'te aşık olur hem de sırılsıklam.Birgün dayanamaz Sukuefe hanim'a bir mektup yazar "ben sizin için çıldırıyorum siz bana aldırış bile etmiyorsunuz"der ,Sukufe hanım mektubu alır ve sadece güler,Nazım Hikmet'in kalbi yaralanır ve bu şiiri yazar. "Erkek kadına dedi ki: - Seni seviyorum, ama nasıl? kilometrelerce derin, kilometrelerce dümdüz, yüzde yüz, yüzde bin beşyüz yüzde hudutsuz kere yüz... " -Nazım Hikmet zor durumdadır ekmek parası için kara kara düşünmektedir. Peyami Safa'nında yazarlık yaptığı,faklı ideolojiye sahip dergiden teklif alır .Nazım politikaya karışmamak şartıyla Orhan Selim takma adıyla yazmaya başlar.Sürekli tepki gösteren her iki gruba tepki olarak "Orhan Selim "şiirini yazar.Özellikle kalemini sattı diyen arkadaşlarına ağır bir şekilde yüklenir şiirinde. "Fakat bugün Sende beni sattığını gösteren bir tek satır bulanin alnını karislarim ." -Bursa cezaevinde yatarken nişanlısı Piraye'ye :davasının hiç iyi gitmediğini idam verilebileceğini söyler .Piraye mektubu aldığında hemen cevap olarak :"sana bir şey olursa ben yaşayamam" yazar ve gönderirir.Nazım mektubu okur okumaz alır elline kalemi başlar "Karıma Mektup"şiirini yazmaya . "Haydi bunlara boş ver. Bunlar uzak bir ihtimal. Paran varsa eğer bana fanile bir don al, tutu yine bacağımın siyatik ağrısı. Ve unutma ki Daima iyi şeyler düşünmeli mahpusun karısı." -Hapishanede Şeyh Bedrettin hikayesini okuyup etkilenen Nazım yapay bir şeyh Bedreddin destanı yazarak ortaya "Şeyh Bedrettin Destanı"şiirini yazar. "Boynu vurulacak iki bin adam, Mustafa ve çarmıhı cellat, kütük ve satır her şey hazır her şey tamam." -Kuvayi Milliye Destanı’nı, Ali Fuat Cebesoy’un İsmet İnönü’ye iletmesi üzerine İnönü'nün: “Anadolu Savaşı’nı Nazım, bu destanla bir kez daha kazandı" sözlerine Mazhar olmuştur. Bu şiirde ne ideoloji var ne de kavaga bu şiir bir halkın topyekun düşmana isyanı var.Bu şiir onu vatan haini olarak görenlerin bile bunu ancak vatanını seven biri yazar dedirtirmiştir. Ne yazaki ki,Nazım bunu cezaevinde bitirse de maalesef kitabı kimse basmadı. Nazım öldükten sonra basılabildi. "Onlar ki toprakta karınca ,suda balık Havada kuş kadar cokturlar. Ve kahreden yaratan ki onlardır, Destanimizda yalnız onların maceralari vardır." -Hapiste olsa dahi Nazım memleket hasretini haykırmaya devam eder : "Memleketimi seviyorum Çınarında kolan vurdum,hapishanelerinde yattım . Hiç bir şey gideremez iç sıkıntımı Memleketimin şarkıları ve tütünü gibi." ... Sen şimdi yalnız saçımın akında, enfarktında yüreğimin, alnımın çizgilerindesin memleketim,memleketim,memleketim... -Deniz Harp okulu öğrenci olayında Nazım Hikmet'in kimseyle iletişime geçmemesi için tek başına bir hücreye koyup,56 gün tecrit ederler.Ama Nazım alır not defterini başlar yazmaya "Bir Cezaevinde,Tecritteki Adamın Mektupları " şiirini . "Belki avluda bir ağaç bulunur ama gökyüzünü başımın üstünde görmek bana yasak... Burası benden başka kaç insanın evidir? Bilmiyorum. Ben bir başıma onlardan uzağım, hep birlikte onlar benden uzak. Bana kendimden başkasıyla konuşmak yasak." -Nazım denizde,havada ve karada yaşayan canlılar üzerinden, kardeşlerine sitem eder . "Dünyanın en tuhaf mahlukusun yani, Hani şu derya içre olup deryayı bilmeyen balıktan da tuhaf..." -Nasıl bir adaletsizlik ki Cinayet işleyen ve kapkaççılık yapan katil Osman bile hapisten çıkarken,hiçbir suçu olmayan Nazım'a 28 yıl verilir !! "Ben içeriye düştüğümden beri güneşin etrafında on kere döndü dünya Ona sorarsanız: Lafı bile edilemez , mikroskopik bir zaman Bana sorarsanız : On senesi ömrümün." -Yaşamak nefes alıp vermekle yaşanabilecek bir durum değil,yaşamak ne olursa olsun ölüme karşı durarak yaşamakla mümkün . "Yaşamak şakaya gelmez , büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın ... Yani ,nasıl ve nerde olursak olalım hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak... " -Hapisteki tecrübesinden de yaralanarak yeni gireceklere tavsiyesi de vardır ama ne tavsiye ... "Bir de ağız dolusu gülmeyi unutma hiç bir zaman. Bir de kimbilir,sevdiğin kadın seni sevmez olur, ufak iş deme,yemyeşil bir dal kırılmış gibi gelir, içerdeki adama. İçerde gülü, bahçeyi düşünmek fena, dağları, deryaları düşünmek iyi. Durup dinlenmeden okumayı yazmayı, bir de dokumacılığı tavsiye ederim sana, bir de ayna dökmeyi, Yani içerde on yıl, on beş yıl daha da fazla hatta geçirilmez değil,geçerilir,kararmasın yeter ki sol memenin altındaki cevahir!" -Roman tadındaki şiirlerinden olan yazılışından 35.yil sonra yayınlanan "Memleketimin İnsan Manzaraları'ndan" tren garında bulunan galip usta ile çocuk olan Kemal'in şiiri: "Galip Usta tuhaf şeyler düşünmekle meşhurdur: Kaat helva yesem her gün diye düşündü 5 yaşında Mektebe gitsem diye düşündü 10 yaşında. Babamın bıçakçı dükkanından Akşam ezanından önce çıksam diye düşündü 11 yaşında. Sarı iskarpinlerim olsa kızlar bana baksa diye düşündü 15 yaşında... -Nazım "Vasiyeti'ni"yazsa da gerçekleşmez maalesef .Özellikle şiir de geçen ırgat Osman ile şehit Ayşe'nin hikayesini öğrendikten sonra bu şiirden etkilenmemek çok zor: Kurtuluş savaşı dönemlerinde,demirci köyü'nde yaşayan ırgat Osman,gönlünü güzelliğiyle köydeki herkesi büyüleyen Ayşe adlı bir kıza kaptırır.Ayşe de osman'ı sevmektedir. Köyün ağası Hacı Ethem'in oğlu Hasan da Ayşe'ye aşık olur. Gel gör ki Ayşe osman'ı sevmektedir; Hasan'ın Ayşe ile evlenmesine tek engel osman'dır. Osman'ı öldüre bilmek için köyün kabadayısı olan Ali'den yardım ister Hasan. Ali osman'ı bıçaklayarak öldürür. Bir çınar ağacının altına gömer.Kurtuluş savaşı yılları olduğu için katil bulunamaz ama köydeki herkes katilin kim olduğunu bilir. gelgit zaman artık Osman'ın çınar ağacının altında bulunan mezarı da yoktur; hafriyat alınırken bilinmeyen bir yere defnedilir. "Anadolu'da bir köy mezarlığı'na gömün beni. Hasan Bey'in vurdurduğu ırgat Osman yatsın bir yanımda ve çavdarın dibinde toprağa çocuklayıp kırkı çıkmadan ölen şehit Ayşe öbür yanımda." -Japonya'ya atılan Atom bombası bulut oluşturarak Anneleri ,çocukları ,gelinleri ve ihtiyarları zalimce öldürmesine isyan eder. "analardır adam eden adamı aydınlıklardır önümüzde gider. sizi de bir ana doğurmadı mı? analara kıymayın efendiler. bulutlar adam öldürmesin." -1945'te Hiroşima'ya atılan bombayla ölen ve hala etkisinden olan çocukların ağzından bir kez daha isyan eder ve herkese seslenir çocukları öldürmeyin : "Benim sizden kendim için hiçbir şey istediğim yok Şeker bile yiyemez ki Kaat gibi yanan çocuklar ." -Nazım'in peşini birakmazlar bir türlü. Nazim'da eşi Münevver ve iki aylık oğlu Mehmet'i bırakarak Bulgaristan'nin Varna sehirindebki 3 katlı Bor oteline yerleşir.Karadeniz'e bakan bu yerde oğlu Memet'e seslenir ama Memet babasına dargıdır babasının ona "Memet" demesine bile içerlenir "Hayır benim adım Memet değil Mehmet'tir"der.Babasıyla ölünceye kadar sadece 15 gün beraber olur öldükten sonra da onun hakkında hiç konuşmaz . "Karşı yaka memleket, sesleniyorum Varna'dan, işitiyor musun? Memet! Memet! Karadeniz akıyor durmadan, deli hasret, deli hasret, oğlum, sana sesleniyorum, işitiyor musun? Memet! Memet!" Ah Varna'da Bor otelinde oturup Nazım'i okumak vardı beee.. -Nazım'in umudu git gide azalmaktadır artık . Hükümetinin vurdumduymazlıgi,gerçirdigi kalp krizleri artık ülkeye dönemeyeceğini gösteririr.Memlekete duyduğu hasretle haykırır. Cem karaca'nin enfes yorumunuda buraya bırakayım youtu.be/p_ibErhjDS8 Çok yorgunum, beni bekleme kaptan. Seyir defterini başkası yazsın. Çınarlı, kubbeli, mavi bir liman. Beni o limana çıkaramazsın... -"Ben bir ceviz ağaciyim Gülhane park'inda. Ne sen bunun farkındasin ne de polis farkında " Bu şiiri ilk Cem Karaca'dan dinlemiş çok sevmiştim.Bir de edebiyat öğretmeni arkadaşımdan bunun hikayesini dinlemiştim: Rivayet odur ki Nazım Hikmet birgün Piraye'yle Gülhane park'inda buluşmak için randevulaşır.Tabi o aralar Nazım kaçak olduğundan polisler tarafından aranmaktadır. Nazım parkta Piraye'yi beklerken polisler çıka gelir.Nazım alelacele ilk gördüğü ceviz ağacının tepesine çıkar.Orda beklemeye başlar .Ama gel git zaman polisler bir türlü oradan ayrılmazlar. Bir süre sonra Piraye de gelir,Nazim'da polislerden ses veremez .Zaman hızla geçmektedir .Ne polisler ne de Piraye parktan ayrılmamaktadır . Nazım da bakar olacak gibi değil,çıkarır not defterini başlar "Ben bir Ceviz Ağacıyim Gülhane parkı'nda"şiirini yazmaya.Diye anlatılmıştı bu hikaye bana,benim için bir efsaneydi, ta ki "Asım Bezirci'nin Nazım Hikmet" kitabını okuyana kadar.Maalesef orada bu rivayetin doğru olmadığı ,Şair bu şiiri yazdığında Rusya'da olduğunu hatta Gülhane park'inda ceviz ağacı'nin olmadığını Nazım'in anısına 2000'li yıllarda İstanbul büyükşehir belediyesi tarafından ceviz ağacı ekildiği yazilmıştı.Her bu şiiri okuduğumda keşke bu gerçeği öğrenmeseydim diyorum. -Yaşadığımız anın geçici olduğunu doğum , ölüm ve yokluğu muazzam bir şekilde tasvir etmiştir . "Su başında durmuşuz çınarla ben suda suretimiz çıkıyor çınar'la benim. Suyun şavkı vuruyor bize, çınar'la bana." -1958'de Nazım Hikmet şehirlerin gülü olarak kabul ettiği Paris'e Vera ile beraber gelir .Vera'yi bir yerde bırakarak, işçilerle beraber paristeki protestlara katılır . "Henüz vakit varken gülüm Paris yanıp yıkılmadan, Henüz vakit varken gülüm Parisliler,Parisliler Paris yanıp yıkılmasin..." -Avni Arbaş Nazım hikmet'in en yakın arkadaşıdır. 1919 yılında dünyaya gelen ve babası kuvayi milliye'de subay olan Avni erbaş aynı zamanda bir ressamdır. Özellikle at tablolarından etkilenen Nazım bu şiiri yazmıştır. "Bana Avni'nin atlarına binmek nasip olmasa gerek ama Memet binecek, gelecek düşmanla topuz topuza!" Son Olarak Genco Erkal ve Fazıl Say'in olduğu "Nazım Hikmet oratoryosu nu şiddetle izlemenizi tavsiye ederim. youtu.be/Wmg9zmmwrSg İyi okumalar...
Henüz Vakit Varken Gülüm
Henüz Vakit Varken GülümNazım Hikmet Ran · Yapı Kredi Yayınları · 202223,3bin okunma
··
747 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.