Gönderi

Fi tarihinden belki, yarım kalan bir öykü... ama yarım ne kadar yarımdır..
Öfkeyle kalkmadı. Zararla oturmadı da. Öfkeyle kaldı oturduğu yerde. ‘’İnsan sesleri bu kadar rahatsız edici miydi sahiden’’ diye düşündü. Duvara baktı. İyice öfkelendi. Bu duvar neden bu kadar yakındı kendisine. Cidden yakındı bu duvar kendisine. Şimdi fark etti bunu. Duvar iliklerine kadar yakınlaştı. Yakındı, duvarın yakınlığına içinden. İnsanın elinde bir yakınma mı kaldı diye düşünmeden edemedi de. Bu kadar düşünce anca öfke anında insan zihnine hücum eder. İnsana, ancak böyle bir şehir de... Kalabalık hissini yaşadı. Duvara baktı. Duvar yakındı ve kalabalıktı. İnsana bakamadı. Ama insanlar yakındı ve kalabalıktı. Arabalar, motorlar, işler ve güçler, yapma ve yapılmış ne varsa yakındı ve kalabalıktı. En çok gürültü ama. O çok yakındı ve kalabalıktı. Annesi seslendi içerden. Yemek hazırdı. Ters cevap vermek istedi nedensiz. Yapmadı, yuttu. Kazandı o anda bir şeyi. Ama düşünüyordu durmadan. Sanki diline ateş oturmuş, oradan dışarı doğru çıkmak istiyordu. Banyoya doğru yürüdü. Yürüdü dediysem iki adımlık yerdi. Duvarlar gibi her şey çok yakındı. Elini yıkadı. Su söndürürdü ateşi. Diline baktı aynada. Ateş biraz sönmüştü. Gözleriyle bakıştı. Gözlerinin bu kadar net durması ürküttü onu. İnsan gözleri bu kadar net durmamalı. İnsan gözleri, her an farklı şeylerle karşılaşırken bu kadar net durmamalı. İnsan kalbi baktığı şeyi anlamalı. Gözlerine bakıyordu. Gözleriyle gözlerine baktığı sürece gözleri net bakıyordu. Anlamadı. Gözleriyle kendini görmeye çalıştığı sürece anlamadı. Yüzünü yıkadı. İyice ovuşturdu yüzünü suyla. Serinlediğini hissetti. Bu sefer gözlerine baktı aynada. Ama gözleriyle bakmadı. Daha sakindi. Bir insan gibi daha sakin olduğunu hissetti. Annesi seslendi içerden. Yemek hazırmış. Öyle diyordu. Bağırdı. Kelimenin içini tiksinilecek duygularla doldurarak hem de. Kaybetti o anda bir şeyi. Ama neyi kaybettiğini fark etmedi. Bundan sonrasında güzel şeyler yaşamayı beklemedi. Güzel şeyler yaşanmadı. Yemek zıkkım oldu. Halbuki tadı güzeldi. Annesi, kadın oldu. Halbuki annesi güzeldi. Şefkatliydi. Babası, iğreti durdu. Halbuki babası güzeldi. Televizyon, çok bağırıyordu. Halbuki televizyon çok bağırıyordu. Annesi yine seslendi içeriden. İsmini söylerek. Çabuk ol dedi. Sofra yerde. Sofra yerde dediğimiz zaman bazı okuyucular sofranın neden yerde olduğuna şaşırabilir. Ama sofra yerde, şaşırılacak bir şey yok. Sofralar yerden bir metre yukarı kaldırdık. Sofraları yerden bir metre yukarı kaldırmamız sofraya değil kendimize değer verdiğimizdendi. Sofra yerdeyken ekmek kırıntıları yeniyordu. Sofra bir metre yukarı kalkınca ekmek kırıntıların masada kalmasında bir beis yoktu. Neyse… Banyodan çıkıp, odaya gidip sofraya oturdu.
··
81 görüntüleme
Fâtih okurunun profil resmi
Hem verdiği mesajlar (anneye karşı tavır ve bu tavrın tezahürü, sofra meselesi gibi) hem de yalnızca dört adımlık bir mesafeyi (banyoya iki adım, iki de sofranın kurulduğu yere olsa) ve bu mesafede yalnızca ufacık bir geçişi tahkiyesi açısından bence gayet başarılı olmuş. Bu yarım değil tam hikaye bence. Gerisi okura kalmalı :)
Abdullah okurunun profil resmi
Sağolasın :) eh işte nasıl görülüyorsa artık, müsvedde diyeceğimiz halde paylaştık burada, gerisi okura kalsın
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.