Hep kendimi suçluyordum ... Bütün bunların benim yüzümden olduğunu düşünüyor, kapı aralığından korkuyla onları seyrederken hep ağlıyordum ... Ben doğduğum gün annem beni öldürüverseymiş, bunlar olmazdı diyordum içimden ... Dünyaya gelmekle herkesi mutsuz ve perişan etmişim diyordum ... O kavgalarda her an biri ölebilirdi ... Bundan da korkuyordum ... Arada bir polis gelirdi eve ... Yoldan geçerken gürültüyü duyanlar şikayet ederlermiş ... Babam polislere bir şeyler söyler, savuş-tururdu onları ... İkisi de birbirinden şikayetçi olmazdı zaten ... Yine polisler ... İşin ilginç yanı, avukatlık mesleğinde de polis-lerle dirsek teması devam edecek. Polis gördüğü zaman ne hissediyor acaba? Benim ona anlattığım hikayelerden çok daha heyecanlı, hüzünlü, kavgalı dövüşlü, vurdulu kırdılı, içinde sık sık polislerin de yer aldığı kendi hikayesini anlatıyor bana. Sol yanına eğdiği başına eliyle destek yapıyor. Arada bir uzaklara, bazen de önüne bakıyor, ince, titrek, kırılgan bir çocuk sesi çıkıyor ondan. -Babam bir an bile evden çıksa, annemle yalnız kalsak, pis pis gülerdi bana ... Sonra da saçımdan tuttuğu gibi savurur, bacaklarımı tekmelerdi. Babam, bacaklarımdaki morlukları görünce, bu sefer annemi daha çok döverdi. Bir keresinde kolu kırıldı annemin ... Hastanede alçıya aldılar ... O ara birkaç ay bizim evde büyük bir sessizlik hüküm sürdü. Annem ne kadar uğraşsa da babamın onu dövmesini sağlayamadı. Ben de oh demiş, biraz olsun rahatlamıştım ... Kırık koluyla beni de dövemiyordu ... Arada bir tekmelemeye, tek koluyla beni tutmaya çalışsa da, beceremezdi çünkü ben kaçardım ... Bu alçı hiç çıkmasa keşke derdim. Babam da rahattı o zaman ... Ama o kavgasız günler iyi gelmedi anne-me ... Kendi kendine konuşmaya, sabaha kadar evde dolaşmaya başladı. Ye mek de yemiyor, sanki karşısında birileri varmış gibi boşluğa bakarak konuşup duruyordu. Karşısındaki kişi çok saygıdeğer biriymiş gibi yerlere kadar eğilerek onu selamlıyor, sonra da namaz kılar gibi ellerini göğsünün üzerinde birleştirerek onu dinliyor, mırıl mırıl kendi de ona bir şeyler söylüyordu. Ben onu öyle gördükçe dehşete kapılıyor, evde hayaletlerin dolaştığını düşünü 340 GÜLSEREN BUDAYICIOCLU yor, geceleri karanlıkta o hayaletlerin benim yanıma da gelecekleri fikrini bir türlü kafamdan atamıyordum. Her gece odamın kapısını dikkatle kilitliyor, en küçük bir tıkırtı duysam dehşet içinde yataktan fı rlıyordum. Annemin sağlığının giderek bozulduğunu görünce, babam da endişelenmeye başladı. Artık onu dövmüyor, o sataşsa bile yavaşça kolundan tutup onu bir yere oturtuyor, o yatmadıkça kendisi de yatmıyor, içkili bile olsa gözlerini bir an bile ondan ayırmıyordu ... -Onu doktora götürmek babanın aklına gelmedi mi hiç? -Geldi... Zaten yıllardır hep bunu yapmaya çalıştı. .. Doktordan kaç kere randevu aldı ama annemi götürmeyi bir türlü başaramadı. Hatta bir keresinde onu götüremeyince randevuya kendisi gitti. Doktor ilaç vermiş, bunları içirin demiş ama annem hiçbirini kabul etmedi. Birkaç kere de babamı annemin suyuna ilaç damlatırken gördüm ama annem bunu da çabuk anladı. "Sen beni öldüreceksin," diyerek saldırdı babama ... O da çaresiz kaldı. .. Sonunda, baktı ki bu işe bir çözüm bulamazsa bizim evde faciaların en büyüğü yaşanacak, o zaman bir hastaneyle görüştü. Annemi yatırmaya karar verdiler ... Ben de bir an önce yatsa da biraz nefes alsam diye buna için için seviniyordum ... Annem buna da karşı çıktı ama bu sefer babam kararlıydı. "Sen istesen de istemesen de hastaneye yatacaksın," dedi ... O ara çok sıkıntısı vardı annemin ... Sanki gözlerinden ateş çıkıyor, bir türlü oturamıyor, sık sık nefes alıyordu ... Okullar kapanmıştı ve ben hep evdeydim. Ona baktıkça korkuyor, ne yapacağımı şaşırıyordum ... O sabah eve ambulans gelecek ve annemi istemese de zorla hastaneye götüreceklerdi. Sabah babam bazı evrakları alıp çıktı evden ... Giderken de anneme hazırlanmasını söyledi. Annem işte o zaman başka çare kalmadığını anladı. .. Babam ne yapıp edecek ve onu hastaneye yatıracaktı. .. -Sen annenle evde yalnız mı kaldın? -Yalnız kaldık. Kalbim yerinden fırlayacak gibi güm güm atı-yor, gözlerimi annemden ayıramıyordum. Korkuyordum. Önce banyoya girip aptes aldı. Sonra banyoya bir sandalye götürdü. HAYATA DÖN 341 Ardından da önceden hazırladığı kalın bir ip aldı eline ... Kendini asacak zannettim. Elim ayağım titremeye başladı. Sonra beni çağırdı yanına. Sesi yıllardır hiç olmadığı kadar sakindi. .. Önce kısa bir tereddüt geçirdim, sonra sanki hipnotize olmuş gibi uslu uslu gittim yanına ... Sandalyeyi kenara aldı ve oturmamı istedi. .. -Oturdun mu? -Oturdum ... Ne yapıyor bu kız? Neden onun yanına gidiyor? O sandalyeye neden oturuyor? Hiç mi korkmuyor? -Onu uzun süredir böyle sakin görmemiştim ... Sanki aylardır süren sıkıntı kaybolmuş ve rahatlamıştı. .. Sesi bile bir başka çıkıyordu ... Hemen oturmak istemedim ama kolumdan çekip oturttu beni. -Hiç direnmedin mi? Neden oturdun o sandalyeye? -Bilmem ... Ona karşı gelmek hiç aklıma gelmedi. .. Beni döverken de öyle yapardım ... Sadece ellerimle başıma siper alır, beni istediği gibi dövmesi için önünde dururdum ... Hemen aklıma bu kliniğe ilk geldiği gün geliyor. Onu odama almaya çalışırken düşmüş, ben yanına yaklaştığımda da tıpkı şimdi söylediği gibi ellerini başına siper etmişti. O gün, bu kızın dayak yemeye alışkın olduğunu düşünmüştüm. Demek yanılmamışım. Ancak yine de bir gariplik var. Dayaktan, hatta ölümden bile kaçmıyor. Annesinin çok ağır hasta olduğunu bildiği halde onun dediğini yapıyor ve hiç direnmeden gösterdiği sandalyeye oturuyor. Her insanda doğuştan var olan korunma refleksi, sanki bu kızda hiç gelişmemiş! Bunu anlamak zor! -Annen seni belki de öldürecek ama hala o ne derse yapıyor-sun. Kaçsana oradan! -Ama öldürmedi. -Ama öldürmemiş! Ya öldürseydi? -Ben de kurtulurdum. -Bu kadar düşmanın varken, sen bari kendini korusana be kızım! Her neyse, seninle daha sonra bunları konuşacağız ... Sonra ne oldu?