Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

484 syf.
9/10 puan verdi
Düşmanca bir dünyanın içinde yer alan çaresiz yolculuk
Umuda - ya da ölüme demeliyim daha isabetli olur- doğru çıktığı yolda yüzlerce insana mezar olan bir gemi: Struma “Geçmişten adam hisse kaparmış… Ne masal şey! Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi? “Tarihi tekerrür” diye tarif ediyorlar; Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?” demiş Mehmet Akif Ersoy “Kıssadan Hisse” adlı dörtlüğünde. Şairin dediği gibi, günümüzde yaşananlardan da görüyoruz ki tarih hiç durmaksızın tekrarlanıyor, aynı acı olaylar hep yaşanıyor; değişen sadece zaman, mekan ve oyuncular. Tam bundan 79 yıl önce soğuk bir şubat günü, II. Dünya Savaşı zamanları. Nazilerden kaçan Yahudileri Filistin'e götürmek üzere Romanya'dan yola çıkan Struma gemisi, İstanbul’da bir Sovyet denizaltısından atılan ve 750’den fazla Yahudi Karadeniz’in soğuk sularına gömülür. Yıllar sonra “değişen bir şey var mı?” diye sorguladığımızda görüyoruz ki yok aslında değişen hiçbir şey yok. Çünkü insanlık ders almayı bilmiyor ya da istemiyor. İnsanlar yine dinlerinden, milliyetlerinden, cinsiyetlerinden, fikirlerinden ya da renklerinden dolayı lanetleniyor. Ya ateş altındaki yıkılmış şehirlerinde, ya mülteci kamplarında tel örgüler arkasında yaşam mücadelesine devam ediyor ya da bir yerlere kaçıp kurtulmak isterken soğuk sularda can veriyor. Daha yaşanası bir dünyada, geçmiş acılardan ders alarak insanca yaşayabileceğimiz günlere diyerek ve birbirleri hakkında önyargılar barındıran bencil, zalim, vicdan yoksunu, merhamet eksiği insan topluluklarının sebep olduğu bir faciayı yazacağım sizlere -yine kalemimi kısa tutamayarak- Struma faciasını.. 1933 yılında Yahudilerin haklarının azaltılması ile adım adım başlayan felaket, sonunda Nazi hükümetinin, eline geçirebildiği bütün Avrupa Yahudilerini hedef alıp yok etmeye kalkması ile büyük acılara neden olur. Naziler Polonya’da yürürlüğe koydukları Yahudi karşıtı yasaların benzerlerini, müttefikleri Romanya’da da yürürlüğe koyar. 1941 yılına gelindiğinde Romanya’nın Yaş şehrinde 4 bin Yahudi’nin Nazilerce katledilmesiyle korku ve umutsuzluk içinde olan Romanya Yahudileri için Filistin’e gitmekten başka çare kalmaz. İkinci Dünya Savaşı ile Nazi işgalinin olduğu her yerden Filistin’e büyük bir Yahudi göçü başlar. Türkiye karasularını kullanarak Filistin’e kaçmayı planlayan Romanyalı zenginlerden ve entelektüellerden oluşan büyük bir Yahudi grubu da birleştirdikleri para ile Struma isimli bir kömür gemisini kiralarlar. 12 Aralık 1941’de 769 zengin ve entelektüel Yahudi işte bu köhne Struma adlı gemiye binerek Filistin’e gitmek üzere yola çıkarlar. Daha önce hayvan taşımacılığında kullanılan 150 yolcu kapasiteli Panama bandıralı Struma gemisinde sadece bir tuvalet ve dört banyo vardır. Gemiyi işletenler gemideki ahırları kamaraya dönüştürür ve 769 yolcuyu gemiye doldurur. Yolcu başına 1000 dolar alan gemi sahipleri, yolcuların geminin küçüklüğü hakkındaki itirazları üzerine açıklarda büyük bir geminin beklediğini, yolcuların o gemiye aktarılacağını söylerler fakat ne yazıkki bu büyük bir kandırmaca ve aldatmadan başka şey değildir. Baskı altındaki Avrupa’dan kaçmaktan başka bir şey düşünmeyen korku içindeki yolcular çaresiz bu gemiye binerler. Oysa günlerce önce Romanya’daki gazetelerde ‘Struma: Yahudileri Filistin’e kaçıracak gemi’ başlıklı ilanlar verilmiş, bu ilanlarda lüks gemilerin fotoğrafları kullanılmıştı. 12 Aralık 1941’de Romanya’nın Köstence limanından yaklaşık 790 yolcu ve 10 mürettebatla kalkıp, İstanbul ve Çanakkale boğazlarından geçerek Ege’ye, oradan da Akdeniz’i geçerek Filistin’e ulaşmak isteyen Struma’nın motoru daha İstanbul’a ulaşamadan açık denizde arızalanır ne de olsa oldukça eski bir hurda yığınından başka bir şey olamayan bir gemidir. Yolcuların aralarında topladıkları para ve mücevherler karşılığında, yakından geçen bir geminin mürettebatı gemiyi onarır. Ancak gemi ikinci bir motor arızası sebebiyle 15 Aralık’ta İstanbul Boğazı’nda, Sarayburnu açıklarında demir atmak zorunda kalır. Bu arada Almanya’nın İstanbul büyükelçisine gemide ‘yolcuların salgın hastalık’ taşıdığı ihbarında bulunur ve Almanya tarafından yolcuların karaya çıkarılmaması konusunda Türk hükümetine baskı yapılır. 800'e yakın Yahudi yolcu, Struma'da beklerken Türkiye'ye yalnızca Alman hükümeti tarafından baskı yapılmıyordu. Aynı zamanda İngilizler de, Struma'nın Filistin'e gitmesi taraftarı değillerdi. Bunun sebebi, o dönemde Filistin'de kurdukları yönetimin, Yahudilerin sayısı arttığı takdirde zora gireceği düşüncesiydi. Struma Filistin'e varırsa, Avrupalı diğer Yahudiler de Filistin'e varmak için harekete geçecekti. İngiltere, bu düşüncesinden ötürü yoğun baskı uyguladı. Ve ne geminin yola devam etmesine ne de yolcuların karaya çıkmasına izin verildi. Almanya ile müttefik olan Romanya da gemiyi geri kabul etmedi. Türkiye de mültecileri kabul etmeye yanaşmaz çünkü hem Almanya hem de İngiltere’nin bu konuda yoğun baskıları vardır. Ayrıca Türkiye savaşta taraf olmamak için yoğun çaba sarf etmektedir. Kısacası, yüzlerce çaresiz Struma yolcusunun sığınabileceği ne bir kimse, ne de bir ülke vardı. Umutsuz bekleyiş başladı. Tarihi geçmiş Filistin vizesi bulunan sadece birkaç yolcu İngiliz hükümetinin onayıyla, Martin Segal ve ailesi de ABD’nin ricası üzerine Vehbi Koç’un aracı olması ve Türk hükümeti nezdindeki girişimleriyle gemiden indirilir. Segal, bir Amerikan petrol şirketinin Romanya müdürü, Vehbi Koç ise aynı şirketin Türkiye temsilcisidirler. Koç, Segal ailesi için zamanın İçişleri Bakanı Faik Öztrak ve İstanbul Emniyet Müdürü İhsan Sabri Çağlayangil ile bir dizi görüşme yapar. Dokuz hafta boyunca kıyıda demirli vaziyette bekleyen gemiye Kızılay ve İstanbul’daki Yahudi toplumu tarafından yardım malzemeleri ulaştırılır. Yolcular için kıyıda ateşler yakılır motivasyon etmeye çalışılır ama ne fayda.. Gemide kalan yolcuların akıbeti ile ilgili haftalar süren müzakereler sonuç vermeyince, Türk hükümeti 23 Şubat 1942’de motoru halen çalışmayan gemiyi Karadeniz’de Şile açıklarına çektirir. Gemi Sarayburnu’ndan uzaklaşırken yolcular yatak çarşaflarına “Yaşasın Türkiye, Kurtarın bizi!” yazarak Türkiye lehine sloganlar atsa da bu çabaları fayda etmez. Gece boyunca sürüklenen gemi, 24 Şubat sabahı büyük bir patlamanın ardından batar. 103’ü çocuk olmak üzere 768 kişi sularda kaybolur. Sadece David Stoliar adlı 20 yaşında bir yolcu ve Ivanof Diko isimli ikinci kaptan sağ kurtulur. Stoliar ve Diko sabaha kadar bir tahta kirişe tutunarak hayatta kalmaya çalışırlar. Soğuk sularda donmak üzere olan bu iki kişiden, tüm umutları tükenen Diko kendini akıntıya bırakarak yaşamına son verir. Stoliar ise çaresizlikten bileklerini kesmek ister ancak donmak üzere olan elleri çakıyı açamaz. Ölmek üzereyken 12 kürekli Türk Kurtarma Kayığı tarafından bulunur ve karaya çıkartılır. Uzun yıllar neden battığı bilinemeyen gemiden sağ kurtulan tek yolcu olan David Stoliar, İsrail Silahlı Kuvvetler Radyosuna verdiği bir demeçte; geminin bir Türk torpido botunun açtığı ateş ile batırıldığını iddia eder. Oysa 1960’larda Sovyet arşivlerinden çıkan belgeler ışığında Struma’nın Sovyet denizaltısı Shch-213 tarafından torpido ile vurularak batırıldığı anlaşılır. Yolcu ve mürettebatıyla Karadeniz’in karanlık sularında kaybolan Struma bir insanlık ayıbı olarak tarihe geçer. Olay tüm dünyada tartışılır. Savaş sonrası, araştırmalara konu olur. Filistin’de protesto gösterilerine ve ayaklanmalara neden olur. Her ne kadar olayların sorumluluğu dönemin Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ne yüklenmek istense de daha sonra açıklanan İngiliz Dışişleri arşivlerindeki Türkiye-İngiltere yazışmaları, bu facianın asıl sorumlusu olarak, Orta-Doğu çıkarlarını yitirmek istemeyen İngiltere’nin katı tutumunu gösterir. Sorumlu kim? Struma faciasının ardından 'yaşananların sorumlusu kim' tartışmaları başlamıştır. Türkiye'nin, '500 yıl önce İspanya'dan kaçan Yahudilere' kapılarını açan çizgisinden, Struma ile gelinen bu duruma nasıl geldiği soruları sorulmuştur. Dönemin Başbakanı Refik Saydam, olayın ardından şu açıklamayı yapmıştır: “Biz bu hususta elimizden gelen her şeyi yaptık. Maddî, manevî en ufak mesuliyetimiz yoktur. Türkiye, başkaları tarafından arzu edilmeyen insanlara meclâ olamaz. Türkiye, başkaları tarafından arzu edilmeyen inanlar için vatan hizmeti göremez. Bizim tuttuğumuz yol budur. Kendilerini bu sebepten İstanbul’da alıkoyamadık.” Struma'yı kim batırdı? Diğer bir tartışma ise geminin hangi ülke tarafından batırıldığıdır. Bazı kişiler, Türkiye'nin Struma'yı vurduğu konusunda iddialara sahiptir, ancak SC-213 kodlu Soyyet denizaltısının zabıtlarında, o güne dair resmi bilgiler yer almaktadır ve Struma'yı SSCB'nin batırdığı birçok kişi tarafından kabul edilmekte. Olayın ardından 1942'nin Ekim ayında, SC-213 denizaltısı Karadeniz'e döşenmiş bir mayına çarparak batmıştır. Mayının Romanya tarafından döşendiği iddiası güçlü olmakla birlikte, bir rivayete göre Almanya denizaltı avcısı tarafından batırılmıştır. Struma’nın enkazı 16 Temmuz 2000 de İstanbul boğazının 6 mil kuzeyinde yaklaşık 80 metre derinlikte bulundu. Teknik Dalış Takımından (TDT) aldığı destekle çalışmalarını yürüten Sualtı Araştırmaları Derneği, üç yıllık bir çalışmanın ardından Struma'nın enkazına ulaşmayı başardı. Gemi, İstanbul Boğazı'nın 6 mil kuzeyinde, 70-80 metre derinliğinde bulundu. Proje koordinatörü Levent Yüksel'e ait açıklama; “Karinasının üzerinde, kireçli su ısısı nedeniyle, yılmadan uzanan, acıların ve inançların gemisi, dehşetin gemisi Struma’ydı. Biz Struma’yı bulmadık. Struma bizi misafir etti. Defalarca dalmamıza, her seferinde bir yerine inmemize rağmen sırrını saklamayı başaran Struma, sonunda bize güvenmiş, bizi kabul etmişti. Gizemini bizimle paylaşmıştı. Bu saygı yüklü, duygu yüklü bir buluşmaydı. Nefesler tutuldu, soluklar kesildi. Kıç bordasında olması muhtemel ismi görmek için kekamozu kazıyıp, Struma’ya zarar vermek istemedik. Belirli belirsiz gözüken tek harfi pas geçtik, kıç güverteye çıktık. Karadeniz’in o derinliklerde görüş verdiği bu nadir günde, meleklerin bizimle beraber olduğuna inandık. Kıç tarafta yaptığımız video çekimlerinden sonra, boydan boya, baş tarafa uzandık. Infilakın etkisiyle hafif sancak tarafa boyun eğmiş baş tarafın belirli belirsiz hüznü bir yana, tarihe direnen bu abideyi saygıyla selamladık.” Struma ile ilgili Türkiye'de dikkat çekmiş başka eserler de mevcuttur.. • Struma'da anılarını bir deftere kayıt eden bir kadının yaşadıklarını içeren Hakan Akdoğan kitabı Struma: Karanlık'ta Bir Ninni • Aynı zamanda facia ile ilgili, Halit Kakınç'ın belgesel niteliği taşıyan Struma: Yüzen Tabut kitabı da önemli eserlerdendir. • Doğan Akhanlı tarafından yazılan Madonna'nın Son Hayali de, içinden Struma geçen yerli eserlerden. • Doğan Akhanlı Madonna'nin Son Hayali'nde, Sabahattin Ali'nin "Kürk Mantolu Madonna"sı Maria Puder'in peşine düşüyor. Maria Puder gercekten de doğum sırasında mı olmuştu? Yoksa İstanbul'da demir atmasına izin verilmeyip, soykırımdan kaçmaya çalışan 769 yolcusuyla sulara gömülen Struma'da mıydı kürk mantosuz Madonna? youtube.com/watch?v=poDcFKn...
Serenad
SerenadZülfü Livaneli · Doğan Kitap · 2015136bin okunma
··
309 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.