Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

256 syf.
9/10 puan verdi
FERİDUN ANDAÇ / ANONİMLEŞEN EDEBİYAT
Feridun Andaç, edebiyatımıza, inceleme, araştırma, deneme, anlatı, öykü, biyografi, söyleşi ve derleme alanlarında eserler kazandırmış, kıymetli bir isim. Son olarak okumuş olduğum bu kitabını, yazardan daha önce okuduğum kitapları ile birleştirince, ortaya nefis bir harmoni çıktı. Belki doğru bir yaklaşım, doğru bir tavır değil lakin ben Andaç ile edebiyat perspektiflerimizin aynı doğrultuda olduğunu, beğenilerimizin ve eleştirilerimizin paralellik gösterdiğini düşündüğüm için, onun eleştirmen kimliğine ne yazık ki objektif yaklaşamıyorum. Feridun Andaç eleştiri nedir, ne değildir, hususuna bir söyleşisinde şöyle izah getiriyor: "Yazar 100 metre koşucusudur, eleştirmen maratoncu! Eleştiri, ders vermez; gösterir, anlamaya çalışır, yorumlar, uyarır. Eleştirmen kendini “Tanrı” gibi görmez. Aslında, `bir bilen`de değildir. Ama eleştiri yazmaya soyunmuşsa eğer; yöneldiği eleştiri alanını bilendir kuşkusuz. Eleştiri, ne alkıştır ne de kibirli bakış. Akılcı doğru söz de diyebiliriz. Bunun içindir ki; eleştirmen bir yazara ne dosttur ne de düşman. Engels'in dediği gibi ; `Eleştiri sosyalist olur ve yoksulluk üzerine yazılardan sözeder.Ama içimizdeki, yazdıklarımızdaki, bakışımızdaki yoksulluktan`..." "Anonimleşen Edebiyat" adlı bu eseri ise, -edebiyatın dünü bugünü üzerine düşünen, yeryüzü edebiyat atlasında gezinmeyi seven, denemelerinde yazıdan yoruma bakışı önceleyen bir yazar olarak kaleme aldığı denemelerini topladığı- "Edebiyatın Yol Haritası" başlıklı eleştiri-inceleme serisinin üçüncü kitabı... Öncelikle kitabın isminde yer alan "anonimleşme" kavramına değinmekte fayda var. Bu elbette ki yazar tarafından bilinçli yapılmış bir tercih, üstelik de gelecek tepkileri, çıkacak tartışmaları bile bile... Andaç, anonimleşme derken, aynılaşma, benzeşme, sıradanlaşma, çoğaltma, kimliksizleşme, yineleme, üslupsuzluk, aidiyetsizlik, geleneksizleşme ve edebi belleksizlik gibi olguları baz almış. "Yani parça-bütün, aynılaşarak çoğaltılan bir edebiyat kurma sözkonusu. "Türk romanı mı, Türkçe roman mı?" sorunsalını masaya yatırarak giriş yapıyor Andaç. Yazarın dilinin, eserini anlamlandıran bir güç konumunda olduğunu söyleyerek, eserlerin ulus olma niteliğini taşıyan isimlerle değil de dil olma özelliği ile nitelendirilmeleri gerektiğini vurguluyor. Çünkü aslolan dildir, edebiyatın ırkı olmaz. "Türkçe edebiyat...Türkçe öykü...Türkçe şiir...Belki bunları yinelersek; 'Türk lokumu' ile edebiyatın aynı şeyler olmadığının da ayrımına varırız." Yine bu bölümde, edebiyatı ve toplumu doğru okumak, edebiyatı savunmak konusuna parmak basıyor. Yaşanılan ya da tanıklık edilen tüm gerçeklerin, edebi belleği yeterli olan her yazar tarafından muhakkak suretle kaleme alınması gerektiğini belirten Andaç, bu konuda Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde yaşananları örnek gösteriyor. Yıllarca, hatta neredeyse bir asır boyunca bu bölgede olup bitenlerin, neden edebiyata yeterince konu olmadığını ve olanların neden gölgede bırakıldığını irdeliyor. Haydar Karataş, Suzan Samancı, Mehmed Uzun, Yavuz Ekinci, Murat Özyaşar, Vecdi Erbay, Muharrem Erbey, Hasan Özkılıç, Mehmet Taşdemir ve Aytekin Yılmaz'ın bu alandaki çalışmalarını göstererek, bu yazarların eserlerinin, yurt coğrafyasına derin ve sorgulayıcı yeni bakışlar getirdiğini ilave ediyor. Bu kısım benim için çok ilgi çekiciydi, elimden geldiğince edebi eleştiri kitapları okumaya çalışan bir okur olarak, bu bağlamda bir eleştiri ya da tavsiye ile daha önce hiç karşılaşmamıştım. Ama yine de şaşırmadım zira Feridun Andaç, bir edebiyatçı olarak bunu görev bellediğini, mesuliyetini taşımak zorunda olduğunu söylüyor ve yaptığı röportajda Fakir Baykurt'tan duyduğu şu söylemi kendine şiar ediniyor : "Ben kendimi tarih karşısında şimdi Marmaris'te resim yapan darbeciden daha sorumlu görmüşümdür. Demirel'den, Erbakan'dan daha sorumluyumdur. Bu aynı zamanda benim kuşağımın niteliğidir." Derken, sıra geliyor eğitim sistemimize...Liselerde ve üniversitelerde verilen eğitimin aksaklıklarına perde aralıyor yazar. Ezberci eğitim anlayışından tutun da dersaneciliğe, özel okul rantçılığına kadar her türlü sorun yazarın kaleminden nasibini alıyor. Ülkemizdeki liselerde, Türk Dili ve Edebiyatı dersi adı altında verilen derslerin son derece yetersiz ve işlevsiz olduğunu söyleyen yazar, sonrasında gelen üniversite tahsilinin de akademik özerkliği olmayan bir yapı içerisindeki eğitmenler sebebiyle birçok açıdan yetersiz olduğunun altını çiziyor. "Üniversite sınavlarının karşımıza çıkardığı manzara bir 'sonuç'tur yalnızca... İyi yetiştiremediğin, fırsat eşitliği tanımadığın bir lise eğitimini sınava çekiyorsun. Aslında üniversite sınavında alınan sonuç, Türkiye'deki eğitimin iflasının yansımasıdır... Binlerce öğrenciyi ezberci eğitimin kıskacına sokan, kendi eksiğini dersanecilik'le kapatmaya çalışan, 'parası olan okur' mantığını egemen kılan bir anlayış; sonuçta, bütün bu arenada, Türkiye'deki lise eğitiminin yetersizliğinin sınav sonuçlarını açıklıyor." Günümüzde ''Kayıp Kuşak" olarak algılanan 1950 Kuşağı yazarları da Andaç' ın dikkat çekmek istediği bir başka konu. Bu konuyu ele alırken, özellikle, günümüzde bu amaca yönelik çalışmalar yapan yayınevlerini ve yayımladıkları eserleri sıralıyor. Bir nevi takdir babında... Yapı Kredi, İnkılap, Bilgi, Metis, Çekirdek, Adam, Oğlak, Varlık, Mitos Boyut, Remzi, İletişim, Özgür, Toplumsal Dönüşüm, Aras, Can, Belge, Telos ve Papirüs gibi yayınevleri, yaptıkları özverili çalışmalarından dolayı, okurlara nitelikli kitap ulaştırabilen yayınevlerinden bazıları... Ben gibi siyasal roman okumayı seven okurlar için de birkaç çift lafı var yazarın. Önce bana kızıyor Andaç, ''siyasal roman'' diye bir tür olmadığını, bu çeşidin ancak bir izlek, bir tema olarak ele alınabileceğini söylüyor. Ve siyasi söylemlerin ağır bastığı romanlar okumak istiyorsak tercihimizi Tahsin Yücel, Ayla Kutlu, Ahmet Altan, Namık Doymuş, Yılmaz Karakoyunlu, Nihat Behram, Oya Baydar, Ahmet Yurdakul, Gürsel Korat, Ümit Kıvanç, Öner Yağcı, Habib Bektaş ve Tahir Abacı gibi yazarlardan yana kullanmamızı salık veriyor. Yine benim çok beğendiğim bir paragraf vardı ki bahsetmeden geçebilmem mümkün değil. "Kemal Tahir okumalarım, bana roman okuma keyfini en çok hissettiren anlar olmuştu." cümlesi ile yazara olan beğenisini açıkça belli eden Andaç, okurlar ve eleştirmenler açısından yapılan eleştiriler bağlamında Kemal Tahir ile Ahmet Altan'ın kaderini birbirine benzetiyor. Bu nihai kaderin sebeplerini ise benim de gönülden katıldığım maddeler halinde kendince şöyle sıralıyor: -Tarih bilincinden yoksunluğumuz -Roman okuru olmayı bilemememiz -Eleştiri düzeyinin olmaması -Roman ile tarihi karıştırmamız -Edebi bilgimizin yetersizliği Bu gibi genel konuların akabinde kitap-yazar eleştirilerine geçiyor Andaç. Takdir edersiniz ki bu andan itibaren, okunacaklar listeme ilave ettiğim onlarca eser oldu. Gerçekten, kitaplar derya deniz, bizler ise sadece o denizde bir kum taneciği... Oku oku bitmiyorlar, azalmıyorlar, azalmaları bir yana gün geçtikçe de artıyorlar. Eserin, Değişim adlı ikinci bölümünde, Demirtaş Ceyhun ile başlattığı eleştiri kervanına ''Dört Kemaller"olarak nitelediği Orhan Kemal-Kemal Tahir-Kemal Bilbaşar-Yaşar Kemal, Oğuz Atay, Muzaffer İzgü, Füruzan, Tomris Uyar, Osman Şahin, Selçuk Baran, Tezer Özlü, Selim İleri, Sulhi Dölek, Erendiz Atasü, İnci Aral, Nedim Gürsel, Enis Batur, Ahmet Altan, Necati Tosuner, Mustafa Kutlu, Rasim Özdenören, Bekir Yıldız ve Adalet Ağaoğlu'nu da ekleyerek, bahsi geçen yazarların yazın hayatları ve eserleri hakkında seçme bilgiler veriyor. Son bölüm olan "Bugünün Yansısı"nda ise, başlığa uygun olarak günümüz yazarlarını hedef alıyor. Yazar ile görüşlerimizin paralellliği burada bir kez daha çıkıyor karşıma. Orhan Pamuk ile yapıyor açılışı ve onun edebiyat duygusundan kopmayan, iyi bir kurgu tasarımcısı olduğunu aktarıyor. Pamuk'un yazdığı romanları önemseten etkenin, anlattıklarının arka planındaki düşünsel öz, iyi tasarlanmış olay örgüsü ve kurgusal bütünlük olduğunu savunuyor. Benim de Pamuk külliyatında en alt sıralara yerleştirdiğim Kar ve Masumiyet Müzesi'ne değiniyor, bu iki kitaba olan eleştirileri ise genel olarak negatif yönde. "Kar romanı...Pamuk adına şanssız bir romandır. Yazarlık mahremiyetini deşifre etmesi, yazma/yaratma özgürlüğüne ket vurabilecek bir söylemle ortaya çıkması, romancı duruşunu ıskalayan tavır içinde olması açısından; Kar, Pamuk'un gölgesinde kaldı şimdiden... Sahi, Stendhal bugün yaşasaydı; acaba Pamuk'un bu karlı ve kârlı yolculuğuna ne derdi acaba?! Sevgili okur da, Fabricio'nun Clelia'ya aşkından bihaber, Ka'nın İpek'e aşkını okuyarak avunacak. Belki de Stendhal'i bir marka mıdır diye de soracak! Pamuk ise, gerçek yazarlığını unutup, bir marka yaratma sevdasında olduğunu, ipin ucunu medyaya vererek galiba yol alacak bundan böyle." İlgimi çeken, belki de hoşuma giden bir diğer eleştiri ise Elif Şafak hakkında olandı. Feridun Andaç'a göre, Şafak bir popüler kültür malzemesi.. Öyle ki bu alt bölümün başlığına bile "Popülerliğin İzinde'' ismini uygun görmüş. Bizim gibi gelişmekte olan ya da azgelişmiş ülkelerde roman her zaman öğretici, yol gösterici zaman zaman da uyarıcı bir anlatım biçimi olmalıdır. Bu çerçevede, yüz binlerce okura ulaşan Şafak' ın Aşk romanını da "roman okuyan bir toplum" biçiminde değerlendirip açıklayamayız. Hatta bu kitabın edebiyat başlığı altında bir roman olmadığı da ayan beyan ortada. Benim değil, yazarın iddiası bu lakin hemfikirim.. "-Bir gün herkes ilahi olana kavuşacak...- Bu sesi fısıldayan bir romancıyı yeşerten toplumun gidişatının ve edebiyatsızlaşmayı, dolayısıyla romansızlaşmayı gösteren bir olgu olarak okumak gerektiği düşüncesindeyim Elif Şafak'ın duruşunu ve Aşk romanının popüler kültürün bir parçası olma halini. Elif Şafak, dilindeki yalana sığınarak yazıyor; yazdığının da roman sanılmasını istiyor. Kendini bir tür "edebî yalvaç"lığa soyunduruyor... Eğer Aşk'ı okumak, oradan yaşadığınız çağın sanrısına/sanrılı ilişkilerine bakmak istiyorsanız; Ingeborg Bachmann'ın Malina romanına yüzünüzü dönmenizi isterim. Hem, Elif Şafak'ın ondan yer yer etkilenmek isteyip de nasıl bunu beceremediği konusunda da sizi uyarırım sevgili okurum." Bu son bölümde bahsi geçen diğer yazarlar ise Murathan Mungan, Latife Tekin, Buket Uzuner, Cemil Kavukçu, Ahmet Yurdakul, Mahir Öztaş, Jale Sancak, Ayfer Tunç, Yekta Kopan, Aslı Erdoğan, Sema Kaygusuz ve Faruk Duman...4 sayfalık bir de Hasan Ali Toptaş değerlendirmesi vardı ama ne yalan söyleyeyim okumadan geçiverdim, pişman değilim... Benim için çok keyifli ve çok feyizli bir eser oldu Anonimleşen Edebiyat. Literatürüme yeni isimler ve kitaplar kazandırdığım, bilmediklerimi öğrendiğim, bildiklerimi tazelediğim bir yolculuktu. Edebi eleştiri kitaplarında denk gelme şansını bulamadığımız onlarca isme ve yayınevine denk gelmek muazzamdı. Yazarın, kadın yazarlara verdiği önemi ve biçtiği değeri ise fark etmemek olanaksızdı. Feridun Andaç, donanımına ve birikimine çok güvendiğim bir isim zaten. Şayet edebiyat ile yakından ilgili, haşır neşir iseniz kitabı mutlaka okumanızı öneririm. Yok değilseniz, bu anlattıklarım ziyadesi ile yeterli gelecektir...
Anonimleşen Edebiyat
Anonimleşen EdebiyatFeridun Andaç · Varlık Yayınları · 20144 okunma
··
817 görüntüleme
Sultannn okurunun profil resmi
Kitaplar oku oku bitmiyor.. Bitmesin de zaten. Ne kadar okursak o kadar zenginleşiyoruz. Siyasal roman yazarlarında sanki eksiklik hissettim. Daha fazla yer verebilirdi. Eğitim sistemine değinmeye gerek yok zaten. Bir edebiyatçı olarak eksikleri benden iyi bilirsin. Eleştirilerin çok haklı. Elif Şafak konusunda aynı fikirdeyiz. Baba ve Piç dışında hiçbir eserini okumadım. Bir kitapta bütün yazarları bulmak güzel olmalı. Ellerine sağlık canım. Ancak fırsat bulup okuyabildim :)
Seda okurunun profil resmi
Teşekkür ederim
Sultannn
Sultannn
Hocam. O siyasal içerikli romanlara, günümüzden sadece birkaç örnek vermiş. Mesela, yazarın başka bir eserinde de Vedat Türkali hakkında epey olumlu cümleleri vardı. Elif Şafak'ın 5 kitabını okudum ben, herkesin görüp benim göremediğim şeyi bulmak için... Hâlâ bulamadım🤣
1 sonraki yanıtı göster
Bu yorum görüntülenemiyor
Yasemin okurunun profil resmi
Büyük emek harcamışsınız, teşekkürler. Böyle kitaplar okumayı ben de seviyorum. Bahsettiğiniz serinin (Edebiyatın Yol Haritası) kitaplarını yazabilir misiniz?
Seda okurunun profil resmi
Çok teşekkür ederim zaman ayırıp okuduğunuz için. Serinin ilk kitabı, seri ile aynı ismi taşıyan "Edebiyatımızın Yol Haritası" (2000), ikinci kitabı "Romanda ve Öyküde Gerçeklik Arayışları" (2011) ve son kitabı ise Anonimleşen Edebiyat (2014) Hepsi deneme türü olduğu ve kronolojik bir edebi sıra izlemediği için birbirinden bağımsız olarak da okunabilir.
1 sonraki yanıtı göster
Anna K. okurunun profil resmi
Çok güzel bir inceleme olmuş.. emeğinize sağlık
Seda okurunun profil resmi
Teşekkür ederim, elimden geldiğince...
AkilliBidik okurunun profil resmi
Yine döktürmüşsün, kalemine sağlık.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.