Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

415 syf.
·
Puan vermedi
bir estet olarak aht
ahmet hamdi tanpınar'ın spotify listesini barındıran harikulade bir sanat eseri huzur. bir kitap düşünün, size yalnız edebiyat vaad etsin ancak yanında sanatın formlarından biri olarak müziği de sunsun. sosyolojiden ve psikoloji tahlillerinden de tattırsın. inanılmaz bir haz alıyorsunuz. bu kitabın başı müzik, ortası müzik, arası müzik, sonu müzik. kitap dört bölümden oluşuyor ve bu bakımdan sonataya benzer. giriş melankoliyle kendini duyuruyor, roman da ikinci dünya savaşından bir gün evvelini anlatırken mümtaz'ın babasının ölümünü ve merdivenden düşüşüyle bir silahın patlayışıyla o sesi duyurur. ikinci kısım daha mutlu ve lirik bir sesle kendini duyuruyor; burada mümtaz'ın nuran'la bir aradalıklarını okuyoruz. üçüncü kısım ilki gibi yüksek ve melankolik bir sesle nuran'la aralarında yaşadıkları aşklarını anlatırken bir anda yıkıcı bir tesirle suat'ın ayak seslerini duyurur; dördüncü kısımda bir toparlanışı, kapanışı hissediyoruz. ahmet hamdi tanpınar'dan söz edeceksek, geri dönüşleri olan bir örgüden söz edeceğiz; bir iç içelikten. huzur'u okurken bu denli zamanda geri dönüşlerin olmasıyla, zaman zaman hangi dilimde olduğumu şaşırdım. huzur, bir nehir romandır. hem mahur beste'den hem de sahnenin dışındakiler'den izler taşır. nar lekesi gibidir bunlar, çıkmaz. nar lekesinin dökülüşüne şahit olmayanların yalnızca koyu bir leke dedikleri, bilenlerin "nar" diye isimlendirdikleri türden. ben yalnız koyu bir leke gördüm. görünürlüğü öyle çok ki merak edip hangi kitaplarla ilişki diye, akışın hangi nehre vardığını izledim ve işte bu iki kitapla da ilişkili olduğunu öğrendim. buna dikkat ederek okuyacak olsaydım; ilki mahur beste, ikincisi sahnenin dışındakiler ve son olarak huzur. son olarak diyorum ama ben asıl şimdi başlayacağım ya da başladım. işte öyle bir şeyler. huzur için aht'nin spotify listesi demiştim ve tek tek geçen eserleri arayıp liste yapıyordum ki halihazırda şöyle bir listeyi gördüm bile: open.spotify.com/playlist/4XaR5d... benden evvel, benim söyleyeceklerimin söylenmiş olduğunu görmek beni garip hissettiriyor. ne hissedeceğime karar veremez bir halde oluyorum. bir yenilik sunamadığım için sıradan, benle aynı fikre sahip birini bulduğum için de bir arada; tek başına bırakılmışlığın o çürük kokusunu duymamanın huzuru. huzur demişken artık huzur'a girelim. huzur, birinci dünya savaşının bir gün öncesini iki yıllık bir zaman dönüşüyle anlatan tek bir günün romanıdır. bahsini ettiğim roman için sıklıkla "huzursuzluğun romanı" deniyor, ancak ben buna doğrusu katılamıyorum. bazen metnin ana fikrini bulmakta zorlanırım, ayrıntılar daha çok ortada cümbüşlü gelir. yine öyle bir cümbüşte kaybetmiş olmalıyım ki suat neon renklerle kendisine doğru yürümemi sağladı. kitap için sürekli söylenen bir tanım var " huzursuzluğun romanı" doğrusu kitap bana huzur veriyor ancak bundan daha sonra bahsedeceğim ve bu klişenin altını doldurabilecek tek karakter benim nazarımda suat. peki suat kim? senelerce nuran'a aşık olan ve eşini de senelerce aldatan bir adam. huzursuzluk, başka birinin mutsuzluğuyla mutlu olmaksa suat huzursuzun teki. mutlu olmayı da mutlu etmeyi de bilmiyor ve dahası başkasının mutsuzluğuyla besleniyor. bir sahne izliyoruz, suat'ın intihar girişimi öncesinde beethoven'ın a minör'ü çalıyor. hah işte tam burada söylenen bir şey var; fethi naci bu intihara "çeviri intihar" diyor. çeviri intihar der çünkü, aldous huxley'in "ses sese karşı" romanında bir karakterin yine beethoven'ın dörtlüsü çalınırken intiharına çok benzer. ikisi de huzursuzdur. ve benim aklımaysa şöyle bir sahne gelmişti okurken: youtube.com/watch?v=U_74PjS... brook elbette çok başka bir karakterdir, içi güzeldir brook'un. suat için çok şey söylenebilir ancak benim için genel intibaın kaynak ismi o, ancak benim kitapla birlikte aldığım hazzın kaynağı değil. ben burada ahmet hamdi tanpınar'ın karakterlerine kısaca eğilmek ve ardından da ne kadar talihli olduğumuzdan söz etmek istiyorum. kitabın ana karakteri olarak hem öksüz hem yetim kalmış ve amcasının oğlu olan ihsan ağabeyinin yanında yaşayacak, hayatının aşkını, hayatının buhranını, hayatının kilit dönemini bizle paylaşacak korkunç bir karakter. tabii korkunç ifadesi çok subjektif. zira bunu korkulası bulan bir okuyucu olan benim. birçokları için müthiş bir aşık, müthiş bir insan olabilir. zaten burada amacım bir lise edebiyat ödevi hazırlamak değil. mümtaz nuran'a deli divane aşık. ilk bakışta çok hoş, ruh okşayan bir cümle gibi gelebilir ancak mümtaz'ın bu aşkla birlikte aklını yitirdiğini düşünüyorum zaman zaman. çünkü aşkın böyle bir şey olmadığını düşünüyorum ve dahası yaşıyorum. elbette aşk aklın değil gönlün alabileceği derin bir meseledir. bu sebeple aşkın bir akıl işi olmadığını biliyorum ama aklı hiçe sayarak bir yola çıkmak değil diye düşünüyorum. sevince, sevdiğin adam sana sevdiğin adam olarak görünüyor. dişini inciye benzetmek bile ayıp geliyor bana, çünkü istiarede benzetilenin benzeyenden güçlü olması gerekir. öyleyse inci, onun dişlerinden daha mı güzeldir? sevince sanki onun dişleri inciden güzel gelir gibi gelir bana. yürüyüşü, bakışı, konuşması bambaşka bir hal gibi görünür. binlerce belki milyonlarca gülüşe şahit olan gözlerin kamaştığı ve güzelliğin doyumsuzluğunu hissettiren bir andır. yalnız birini sevmek yalnızca kaşını gözünü beğenmekle olacak iş de değildir, fikrine saygı duymak, ona ortak olmak; biraz da yakın kafalarla bakmaktır dünyaya. ayrışan, zıt fikirlerin varlığına ulaştığımızda kendiliği hatırlamak, içinde kaybolmamaktır. kendini hatırlamaktır, kendini fark etmektir biraz da. mümtaz'da biraz da bu var. başkasında kendini görmek, keşfetmek istiyor. lacan'dan yola çıkarak şunu diyebiliriz; annesini henüz küçük yaşta kaybetmiş mümtaz; kendisini tamamlayamamış ve bir başka kadında bunu nihayete erdirmek istemiştir. ancak nuran o sularda bulabileceği akis değildir. kendinde nuran'ı, nuran'da kendini görmek çok büyük bir meseledir. yerine koymak, bir elma diliminin yerine turp koymakla benzerdir. yerine koymak, form bakımından yeterli görünse de içerik bakımından yetersiz ve yersizdir. hatta temas eden her neresiyse orayı da ifsad eden bir şeydir. mümtaz, anne ve babasının ölümünden sonra amcasının oğlu olan ihsan ağabeyine gider ve tam tamına fikir talebesi olur. ihsan bey'in derin tarih ve fransızca bilgisine hayranlıkla nazar eder ve o da bu yolda emin adımlarla ilerler. hatta ihsan ağabeyinin de yazmayı hedeflediği tarih ansiklopedisinde konu temelli ilerleyişin kronolojik ilerleyişten daha isabetli olacağı hususunda da önemli bir tavsiyede bulunacak kadar da meselenin içine dalmıştır. mümtaz tam da bu sebeple ahmet hamdi tanpınar'ın kendisi, ihsan bey de yine tam da bu sebeple yahya kemal'dir. nuran, vakti zamanında birlikte dedikodusunun çıktığı fakülte arkadaşıdır belki, belki de bir başka kadındır işte bir şekilde mümtaz'ın, hayır hayır, aht'nin kesinlikle aşık olduğunu anlıyoruz. nasıl? aşık olmayan birinin yazabileceği türden sözler değil, bilhassa karşılıksız aşkın getirdiği acıyla yazılabilecek türden bir yaratıcılıkla yazılabilecek kadar acı ve keskin sözler çünkü sanıyorum yazma yaratıcılığı bir kesikten doğar. bu kiminde baba sancısı, geçim kaygısı, benlik karmaşasıdır ve buradan doğmuştur illaki demiyorum ancak belki bir tetikleyicisi olarak aşk acısı da vardır diye düşünüyorum. ulaşamamayı anlatmak ulaşmayı anlatmaktan çok daha mesafeli bir iştir, o mesafede insan düşünür, hayal eder, gider, gelir, söyler, dinler ve belki bunlarla belki bunlarsız yazar. kabiliyet hissedildiyse bir şekilde muhakkak. kitabı okurken huzur doldum, inanılmaz talihliyiz türk olduğumuz için. hayır öyle değil, bi'dakika. inanılmaz talihliyiz, ahmet hamdi tanpınar'la aynı dili konuştuğumuz için. ana dilimizin türkçe olmasının müthiş ayrıcalığını bu eserle ciddi manada hissettim. kitabı başlarda okurken ritmine kapılmaktan manasını zihnimde perdeliyordum. hayır, ben değil. yazar pencereden "düşen" o ışığı, kaldırıyordu, kırılmasın diye üstünü de perdeliyordu. ben o perdenin güzelliğine öyle kandım ki ışık ne ara düştü diye düşününce bulamadım bile yanıtını. kitabın baştan sona bu müthiş ritmi beni alıp götürdü. bunu sağlayan aht'nin bir estet olduğunu söylemek çok kolay. bizim bir yapıda, bir güneşin doğuşunda ayrımsayamadığımız nice güzellikleri kendi zihin süzgecinde eliyor, yazı tuvalinde bir sanat eseri ortaya çıkarıyor. yazı şövalesinde müthiş renklerle bize seyir, o ritimle istima keyfi sunması kaçınılmaz oluyor. aht, ne sağın ne solun adamı. aht bir estet olarak sanatın adamı. türk sanat musikisine verdiği gönülle, resimlere duyduğu ilgiyle, edebiyatıyla baştan sona bir sanat adamı. eserden bal damlıyor, şiresi şiire, resme, müziğe bulaşıyor. o şiirin, nesirden daha büyük bir şey olduğunu düşünüyor ve dahası şiirde söyleyemediklerini nesirde yazıyor; o kendisini nasıl tanımlıyorsa ben onu öyle kabul ediyorum. huzur şiirinin şairi aht'dir. öyleyse bu şaire hakkını teslim etmenin tam zamanı. ne proust ne valery aht'nin üstadı olabilir. onlar yalnız bir ilham arkadaşı olabilir. proust'u gözümde hayranlığa yakın bir noktaya taşıyan aht'dir. aht, proust'u övdüğü için proust iyidir; çünkü güçlü olanın verdiği referansla öteki kabul edilir. zira aht, eserlerini kısıtlı okuma alışkanlığına sahip türk milletine yazmış; dominant dillerden ne ingilizce ile ne fransızcayla ne almancayla. oysa belki ingilizce yazsaydı, işte o zaman hak ettiği üne kavuşacaktı. hak ettiği ün, yalnızca öne çıkmasıyla değil, ismen zikredilmesiyle değil, eserlerinin bir şekilde programlara meze edilmesiyle değil okurları tarafından anlaşılmaya çalışılmasıyla olacaktı. ana dilimin türkçe oluşuna, böyle müthiş eserleri okudukça seviniyor ve ne yalan söyleyeyim gururlanıyorum. ve baştan sona beni çok etkileyen bir kitabın yine çok etkileyici bulduğum bir alıntısıyla sonlandıracağım. “hayır, sevmiyorum. yahut, kelimeyi bulamadım; devrime hayran değilim. fakat yeni miyim hakikaten? yeni olabilmekliğim için, yaşadığın saatin adamı olmam lazım. bense daha başka şeylerin iştiyakındayım! yeni olmak için, devrimle beraber her an değişmeği kabul etmeliyim. bense bir yerde, bir düşüncede istikrarı sevenlerdenim” s 323, dergah yayınları
Huzur
HuzurAhmet Hamdi Tanpınar · Dergah Yayınları · 201916,3bin okunma
··
319 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.