Kardeşimin Hikayesi VS ÖtekiZorluklar, evrenin dikkatimizi çekmek için kullandığı yollardan biridir. Fiziksel acı, bizi bedenimizi dengelemeye çağırır. Duygusal acılar, direnişimizin ortaya çıkmasını sağlar. Zihinsel acı, şu anın iyileştirici gücünü ortaya çıkarır. Biraz acı çekmek kaçınılmazdır. Fakat biz,hayatın yumuşak uyarılarını dinlemeyi öğrenirsek, acılar yok olur. Yok olmak için yol açılır ya da. Ancak bunlar, her insanda kendini aynı şekilde göstermeyebiliyor. Travmatik olaylar sonucu, travmatik sonuçlar doğabiliyor insanda. ‘İnsan’ olmak, ne büyük bir yük aslında... Evet, beni araştırmalara iten, bazı bilgileri öğrenmeden inceleme yazamayacağımı düşündüğüm Kardeşimin Hikayesi kitabında da yukarıda belirttiğim ciddi travmatik olaylar sonucu ortaya çıkan, bir insanın hayatına kendi isteğiyle son vermesine sebep olan, insana özgü ama hiç de insancıl olmayan durumlar gözler önüne serilmiş. Araştırmalarımın sonucunda, ilk defa bu kitaptan öğrendiğim bir kavramı kafamda netleştirdim: Blunted Affect. (Türkçede duygusal donma/donukluk diyebiliriz.) Kimi insanda yaşadığı travmalar sonucu ortaya çıkabiliyor kimi insanda ise sönmüş bir volkan gibi sessizce onun patlamasını tetikleyecek bir olay bekliyor. Ne demek bu Blunted Affect peki? Okurken bile bir kötülük seziyor zaten insan kavramda değil mi? Günlük hayatınıza gayet normal devam ediyorsunuz. Yiyor, içiyor, bütün ihtiyaçlarınızı gideriyor, sohbet ediyor, dışarı çıkıyorsunuz. Yani her şeyi herkes gibi yapıyorsunuz. Ama... Bir fark var tabi ki. Bunları yaparken veya herhangi başka bir durumda siz hiçbir duygu hissetmiyorsunuz. Acı, heyecan, panik, zevk, korku vs. hiçbir şey... Dümdüz yaşıyorsunuz. Yaşamak buysa tabi. Düşünsenize, birisi çantasıyla beyninize indiriyor, ama siz hiçbir öfke duymuyorsunuz. Neydi o diyip bakıp geçiyorsunuz. Şaka değil, hastalık cidden böyle. Sıfır duygu. Zaten kitabın yazılmasına sebep olan şey de ‘İnsan, hiçbir duygu hissetmeden yaşayabilir mi?’ sorusuymuş. (Teşekkür kısmında yazan bir bilgi bu.) Çok garip değil mi ya... Varsınız ama yoksunuz aynı zamanda. Çok derinden etkiledi beni bu hastalık. Hiçbir insan yaşamasın bunu...
Kitapta, Blunted Affect ile boğuşan mı desem yoksa halinden gayet memnun olan mı desem bilemedim ama baş karakter böyle işte. Anne, baba ve ikiz kardeşini kaybetmiş olması, ilk travma. Kitabın ana hattını oluşturan gönül işinin ise tam bir drama dönmesi de ikinci travma. Ama en büyük travma bu bence. Belarus’ta kafasına aldığı darbe de üçüncü travma sebebi. Aslında hikaye başlı başına bir travmatik olaylar dizisinden oluşuyor ama genel hatlarıyla bakarsak ön planda bunlar var. Kitabın ilk başta sanki asıl konusuymuş gibi anlatılan ama sonrasında asıl konunun o olmadığı gayet net bir şekilde anlaşılabilecek olan bir cinayet muhabbeti de var. Podima Cinayeti. Esas hikayenin etrafında dönen yan hikaye-cik. Bağlantılı birbirine her şey. Hatta, kitapta ‘ya buna ne oldu peki, bak bunun sonunu yazmamış, orası havada kaldı’ diyeceğimiz hiçbir kısım yok. Sonunda ağzınızı açık bırakacak durumlarla karşılaşıyorsunuz. Hiç beklemediğiniz kadar şaşırtıcı diyebilirim. Kitabın son 100 sayfasına gelene kadar anladığınızla, son 100 sayfada anladığınız arasında ‘yok artık, hiç bu aklıma gelmezdi’ cümlelerini dedirtecek durumlar var.
Ya sanırım insan her türlü acıya katlanabiliyor ama şu duygusal acılar yok mu... İnsanı ölüme kadar götürüyor... Hayatla bağlantısını yaşarken koparıyor insanın aslında. O yüzden ölmek, bir kurtuluş gibi. Sanırım, bu hastalığa yakalananların intihara meyilli olmasının altında yatan sebep bu. Uzman psikologlar, ‘orada da ölmekten korkmak, ölüm şeklinin verdiği acı veya diğer duyguları hissetmek’ gibi duyguların işlevini yerine getiremeyeceğinden ötürü, ölmeye meyilli olduklarını belirtiyorlar. Ancak, bu bana esas sebep gibi gelmiyor. Araştırmalarımın sonucunda da bu düşüncemi destekleyen bulgulara pek rastlamadım ama yalnızca bir düşünce diye de geçiştirmek istemiyorum. Üzerinde epeyce duracağım bu konunun. Şunu da söylemeden geçemeyeceğim: Dostoyevski’nin ‘Öteki’ romanı geldi hep aklıma. Çeşitli bağlantılar kurdum hep. Orada da benzer bir travmatik hastalık vardı: Bipolar Bozukluk. Dedim ya duygusal dünyanın küçük bir ayar bozukluğu bile insanda nelere sebep oluyor. Kardeşimin Hikayesi’nde de Öteki’de de insanın insanlığını artık taşıyamama, kendine tahammülü kalmama, hayatla yaşarken bağlantıyı koparma, varken yok olma ve bunları yaşarken herhangi bir sorumluluk, suçluluk duymama var. Ki Blunted Affect’te bu imkansız zaten. Bipolardan yine biraz umutluyum...
Son olarak, kitabı okumadan önce, bazı ruhsal bozuklukları öğrenmenizi tavsiye ederim. Altyapı ciddi anlamda lazım. Ben okuduklarımdan ve öğrendiklerimden sonra sanırım uzunca bir süre etkisinden kurtulamayacağım kitabın. Uzun zamandır böyle derinden etkileyen kitap okumamıştım. İyi geldi. Keyifli okumalar diliyorum.