Felsefe bir lükstür, sözü bu kitapla benim için kesin olarak somut bir hale geldi. Felsefe, yaşamın ta kendisiyle, düşündüklerimiz, hissettiklerimizle ilgili bir olgu. Ve insanın öyle dertleri oluyor ki ya da kendini öylesine yaşayabildiği o kısıtlı an'a hapsediyor ki biz felsefe yapamıyoeuz. Biz düşünemiyoruz. Biz hissedemiyoruz. Bu kitapta, özellikle Dewey Dell'in söylediği, "Uğraşıyorum ama üzülebilecek kadar uzun boylu düşünemiyorum." cümle bunu çok güzel kanıtlıyor bence. 7 kişilik bu aile öylesine yoksulluk içindeler ki, nasıl ve ne hissedeceklerini dahi bilemez haldeler. Ailede sadece Addie ve Darl düşünmeye zaman ayırıyorlar; onların da sonu belli maalesef.
Kitapta beni en çok etkileyen kısım yukarıda bahsettiğim düşünebilme ve hissedebilme özgürlüğü, bir diğer kısım ise yoksulluğun çok naif işlenmesi oldu. Yoksullukları öyle güzel anlatılmış ki, benim ayakkabım yok fakirim gibi klişe fakir edebiyatı yapılmamış. O yoksulluğu içinize kadar hissediyosunuz. Özellikle en küçük çocuk Vardaman'ın, "İnsan köy çocuğu olunca un, şeker, kahve neden böyle pahalı acaba (...) Ben neden kent çocuğu değilim, baba?" oldukça masum söylemleri beni çok etkiledi gerçekten. Kitapta çokça sınıf ayrımındaki eşitsizliğe ve bu eşitsizlik sonucu oluşan toplumsal dışlanlamalara yer verilmiş.
Ben
Ses ve Öfke ile çok zamansız tanışmıştım. Ses ve Öfke benim için gerçekten okuması oldukça güç bir kitaptı. Bu kitap da bilinç akışı tekniği ile yazılmış. Kitapta geçen her karakterin kendi düşünceleri üzerinden okuyoruz hikayeyi. Ama Ses ve Öfkeye göre daha basit, anlaşılır ve akıcı geldi bana. Düşüncelerin anlatılması bir yana, bir de zamansal atlamalar olmuş yer yer. Daha sonrasında olan bir olayı 1-2 sayfa önce okuyoruz. Çok dikkatli okunması gereken bir kitap. Kitapta ayrıca beğendiğim şey ise, aile dışından başka birisi yoluyla, 1-2 kısımda olayı okuyoruz. Ve temel olayı hiç aksatmadan, karakterlerin önceden yaşadıklarını da bilme olanağımız olması karakter oluşumu açısından çok sağlıklı olmuş.
Kitabın arka kapağını kitaba ilk başladığımda okumuştum ve "acıklı güldürü" tabirini oldukça yersiz bulmuştum çünkü ailenin yaşadığı resmen bir dramdı. Fakat ilerledikçe o dramın içinde yer yer güldüğüm oldu. Ve kendimde o gülüşü hissettiğim an yaşadığım iç burukluk sanırım tamı tamına acıklı güldürü oldu.
Ben çok beğendim. Faulkner diye korkanlarınız olabilir ama biraz dikkatle okunursa gayet akıcı bir kitap. Bu kırsal yaşamı, lütfen, burun çevirip bir kenara itmeyin, bir şans verin. Keyifli okumalar diliyorum.