Dün gece resim çalışmasını yaptığım ve bugün de okuyup bitirdiğim Kadınlar Adası hakkında konuşalım biraz.
Öncelikle feminist bir tarihi roman olduğuna katılmıyorum çünkü en önemli konuları yüzeysel bir anlamda işlemiş ve kitabın ruhunu çekmiş almış bu yüzden.
1617 yılında Norveç’in en kuzeydoğusunda yer alan ve bir ada olan Vardo’da yaşanıyor her şey. Adadan denize açılan teknelerin aniden çıkan bir fırtınayla yerle bir olması ve 40 adamın ölmesi, kadınların bir başına kalması tüm bölgede büyük bir yankı uyandırıyor. Çünkü fırtınanın aniden kopması yetkililer tarafından şüpheli ve korkunç olarak görülüyor. Bu olayı cadılara ve büyülere bağlıyorlar. Bazı kadınların kendini Şeytan’a teslim ettiğini düşünüyorlar ayrıca. Vardo’da Hristiyan ve Sami kadınlar ikiye bölünmüş durumdayken Vekil Cornet yeni evlendiği eşi Ursa ile beraber oraya yerleşiyor. Amacı Cadı kadınları infaz etmek... Ursa ise Vardo’lu bir genç kız olan Maren ile yakınlaşır ve kocasının yaptıklarını desteklemez. Maren ve Ursa’nın ortak hayatlarının buluştuğu bu yer, bir ipte yürümek kadar tehlikeli ve acımasız.
Kitap, Maren ve Ursa gözünden anlatılsaydı daha çekici olabilirdi. Cadılık ve büyücülük ritüelleri, kadın-erkek ilişkileri, ataerkil toplumlar ve kadının toplumdaki yeri gibi önemli konular çok basit sunulduğu pek keyif alamadım. Genel olarak konusu ilgimi çekti, feminist bir roman beklentisiyle okunmazsa daha iyi olabilir...