Dün gece eve dönerken köpekler arkamdan havladı.
Bizim mahallenin köpekleri. Bir ikisi de peşime takıldı;
adımlarımı sıklaştırdım. Daha önce onların böyle bir
davranışıyla karşılaşmamıştım; korktum.
Her zaman beni miskin gözlerle süzerlerdi;
fakat aramızda bir gerginlik olduğunu da sezmiyor değildim.
Yalnız ne var ki, uzun sürmüştü bu gerginlik; alışmıştım.
Arkamdan yürümeye başladıkları zaman, havlayan köpek ısırmaz gibi,
bana zayıf ve düşünülmesi utandırıcı gelen ata sözlerinden birini
hatırlamak zorunda kaldım. Köpekler yüzünden kendime karşı küçüldüm.
Belki de bir raslantıydı ama, tam bu sırada, birisi hakkında kötü
şeyler düşünüyordum, onu içinden çıkamayacağı zor durumlara düşürerek
dişlerimi gıcırdatıyordum. Hayır, köpekler bu gıcırtıyı duymuş olamazlardı.
Belki de sessiz bir gıcırtıydı, manevî bir gıcırtıydı bu.
Artık eski şakacılığımı da kaybetmiş olduğum için, şimdi hissettiğim istihzayı
da duymuş olamazdım. Fakat .köpeklerle aramızdaki gerginliğin de
böyle bir sırada patlak vermesi iyiye yorumlanamazdı.
Bütün bunlar, benim sokağa yakın olmuştu; evlerin kalabalık
olduğu son sokakta havlamışlardı bana. Köpekler evimin kapısına
kadar gelemezler diye düşünüyordum; benim sokakta üç ev vardı,
yani üç çöp tenekesi vardı. Hayır, orada barınamazlardı.
Bu sokakta ancak ben barınabilirdim.
Benim de sebeplerim vardı. Köpeklerin böyle sebepleri olamazdı, onlar düşünemezlerdi. Ben, kendime göre durumu açıklayabiliyordum.
Başkalarına anlatılması güç de olsa, bu açıklama düzenim, öyle her
insanın kolayca ulaşabileceği cinsten değildi.
Ayrıca köpek meselesinde olduğu gibi, bazı durumlarda kökten
sarsılıyordu bu düzen. Bu nedenle, köpeklere gereğinden çok kızdım;
bu kızgınlığımın büyük bir kısmı da havlamalar bittikten sonraki
döneme rasladı. Tahmin ettiğim gibi, benim sokağa girmeğe cesaret
edemediler; o pis zayıf köpek, arkamdan bir iki adım geliyormuş gibi yaptı,
boynunu uzatarak son defa havladı; sonra hep birlikte dönüp gittiler.
Üç evli sokağımı düşüncelerle geçtim, birden kapımın önünde
buldum kendimi. Demek ki düşünmüşüm dedim.
Çünkü, düşününce hep böyle olurdu.
Anahtarlarımı çıkarıp hazırlamaya fırsat bulamadan kapımı görürdüm birdenbire.
Sonra, salondaki sallanır koltuğuma ulaşıncaya kadar,
düşünecek bir şeyler çıkardı: Hırsız kilidini açmalı, asıl kilidi iki kere
çevirmeli, vazonun içinden oda anahtarlarını çıkarmalı.
Köpekler meselesi hareketlerimi yavaşlattı;
vazonun önünde biraz fazla durdum. Korkuyorsan, neden
bu kadar uzakta yaşıyorsun şehirden? Neden üç evli sokağın
en ucundaki evde oturuyorsun? Son kaldırım taşından bile
elli beş adım ötede ne işin var?
Garip kaderime gülümsedim; aynaya bakarak tabii. Tatlı bir gülümseme.
Eski neşemi kaybetmediğimi göstermek için. Sonra durgunlaştım.
Neden? Unuttum. Dur, hayır; unutmadım.
Yalnız kaldıkça, yalnız kalmaktan korktukça...
Aynadan uzaklaştım; fakat, biliyordum, böyle bir düşünceydi.
Köpekler sinirimi bozdu, şimdi kendime gelirim.
Buldum: Yalnız kalmaktan korktukça yalnızlığım artıyor.
Bu sefer gerçekten gülümsedim. İster görün, ister görmeyin; gülümsedim işte.
Her şeyimi kaybetmedim daha; çıkmayan candan ümit kesilmez,
havlayan köpek ısırmaz.
Hay Allah kahretsin!
Sayfa 34 - İletişim Yayınları 53 Bütün Eserleri 4 Hikâyeler 1987Kitabı okuyacak