Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

104 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
Dudakların Mührünü Kırabilmek
Öyle uzun zamandır suskunum ki. İçimde sözcükler biriktiriyor ama onları arayınca bir türlü kazıp çıkaramıyorum. Yaşıyorum. Birbirinden önemli, müthiş dönüm noktalarından geçiyorum. Hayatım bir düzleme oturmaya başlıyor. Mu acaba? Bilmiyorum. Yarının ne getireceğini kim bilebilir ki? Geleceği bırakalım geçmişin gölgesini bile tam bilemiyoruz ki nerede başlıyor, nerede bitiyor. Hangisi gerçek, hangisi hayal...  Peki ya geleceğin belirsizliğinde, geçmişin gölgesinde dudaklarındaki mührü söküp atmak kolay iş mi? 20 sene suskunluktan sonra ilk kelime 'yandım'dan daha anlamlı ne olabilirdi bu arada? Canım Tezer'in dediği gibi "Bütün bu düşüncelerim, bir yıla yaklaşan sürenin sonunda vardığım çıkış yolu yalnız ve yalnız edebiyat. Sevdiğim kitapları yeniden okumak, sözcükler, dünyayı sözcüklere çevirerek algılamak. Bunun dışında her birey bana çözümlenemeyecek bir dünya gibi görünüyor." Ben de okuyorum. Son 2 yıldır yorum yapmadan, kendi içimde muhakemeler yaparak, içimdeki kuyuya atarak okudukça okuyorum. Yakın zamanda bolca öykü güzellemesi de okudum. En sevdiğim öykü kitaplarına dönüp durmamla sonuçlanıyor tabii bu da. Gündüzleri fikir kitapları, uyumadan önce mutlaka bir öykü. Hayatımda o kadar çok yenilik olurken en azından kitaplarda kendi güvenli alanımda kalmaya ihtiyacım vardı. Neyseki Cıs yetişti imdadıma! Yeniydi ama yabancı değildi çünkü. Kitabı daha elime almadan önce biliyordum tanışık olduğumuzu. Beni hem dev dalgaların arasında sürükleyeceğini hem de güvenli limanımda tutacağını. O bayıldığım, o büyülü kitaplarda olduğu gibi sersemletecek ve hayran bırakacaktı kendine. Hem de öykülerle! Müthiş bir karışım benim için. Leyla kokusu gibi işte. Bazen kızacak, sinirlenecek bazen üzülecek içim acıyacaktı üstelik hepsi aynı karaktere. Bazı karakterlerle konuşacak, seni anlıyorum diyecektim bazılarını ayakta alkışlamak isteyecektim. Bazılarının elinden tutup ayağa kaldırmak, bazılarının omzundan tutup sarsmak, bazılarının başını omzuma yaslayıp teselli etmek isteyecektim. Hepsini de yaptım. Fazlası oldu eksiği olmadı. Karakterler öyle gerçekçi, olaylar öyle büyülüydü ki ben ne desem boş. Kendi konuşuyor zaten her öykü. Kendi derdini kendisi anlatıyor öyküler. Kimi sesleniyor; "kaderden de kederden de kaçamazsın. Silinmeyecek izler vardır, geleceğin belirsizliğinde ve geçmişin gölgesinde. "  Kimi fısıldıyor; "Ben" diyor "sevda kokuyorum. Bilirsin sen de, sevdanın kokusu bazen leyla kokusudur bazen toprak. Çiçek olmak da var bu hayatta, toprak olmak da." Bir öykü var ki avazı çıktığı kadar bağırıyor; "bazen bir çarşaf, bir dolaptadır esaretinden kurtuluşun." Hayat sandığın esaretten isteyince kurtulabileceğini fark ettiğin o an... Onunla birlikte gelen rahatlama ve kendine güven hissi. Dünyayı yerinden oynatabilecek gücünün olduğunu hissetmen! Ya da belki sadece atlıkarıncayı döndürmeye yetecek kadar. Ama geçmişin hayaletleriyle ağırlaşan bir atlıkarınca bu, dayanabilir misin gerçekten? Hoş, çocuk gülüşleri ve umutları tutup kanatlandırıyor zaten atları da karıncaları da, dert etmene gerek yok. Sen dikkatini ormandan gelecek seslere ver. Kim bilir belki... Ne çok konuştum, kitap hakkında bir şey söylemeden! Ama ne diyebilirim ki; öykü budur işte! İyisi mi biraz sarımsak ezip bastıralım; herkes kendi yaralandığı yerine. Kalanını da bahçeye savurmayı unutmayın! Ah bir de gözlerinizin yerinde olup olmadığını kontrol etmeyi ve gökyüzüne bakmayı unutmayın. Ne zaman bir melek görürsünüz hiç belli olmaz..
Cıs
CısHakan Sarıpolat · İthaki Yayınları · 2021369 okunma
··
531 görüntüleme
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.