Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

464 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
10 günde okudu
Ya sev, ya nefret et. "Yüzyıllık Yalnızlık'ı yazmaya başladığımda, çocukluğumda beni etkilemiş olan her şeyi edebiyat aracılığıyla aktarabileceğim bir yol bulmak istiyordum. Çok kasvetli kocaman bir evde, toprak yiyen bir kız kardeş, geleceği sezen bir büyükanne ve mutlulukla çılgınlık arasında ayrım gözetmeyen, adları birörnek bir yığın hısım akraba arasında geçen çocukluk günlerimi sanatsal bir dille ardımda bırakmaktı amacım. Yüzyıllık Yalnızlık'ı iki yıldan daha kısa bir sürede yazdım. Ama yazı makinemin başına oturmadan önce bu kitap hakkında düşünmek on beş, on altı yılımı aldı. Büyükannem, en acımasız şeyleri, kılını bile kıpırdatmadan, sanki yalnızca gördüğü şeylermiş gibi anlatırdı bana. Anlattığı öyküleri bu kadar değerli kılan şeyin, onun duygusuz tavrı ve imgelerindeki zenginlik olduğunu kavradım. Yüzyıllık Yalnızlık'ı büyükannemin işte bu yöntemini kullanarak yazdım. Bu romanı büyük bir dikkat ve keyifle okuyan, hiç şaşırmayan sıradan insanlar tanıdım. Şaşırmadılar, çünkü ben onlara hayatlarında yeni olan bir şey anlatmamıştım. Kitaplarımda gerçekliğe dayanmayan tek cümle bulamazsınız." Kitabın arka kapağında bulunan bu yazıyla her şey anlatılsa da bende ‘ya sev, ya nefret et’ tartışmasını başlatan bu kitapla alakalı birkaç kelam etme niyetindeyim. ‘’Albay Aureliano Buendia, yıllar sonra idam mangasının karşısına dikildiğinde, babasının onu buzu keşfetmeye götürdüğü o çok uzaklarda kalmış ikindi vaktini anımsayacaktı.’’ Kitabımızın giriş cümlesi olan bu satırları yazabilmek için Marquez tam on altı yıl boyunca, öten kuşları ve rüzgarı dinlemiş, yolları seyre dalmıştır. Bir gün direksiyon başındayken bir aydınlanma yaşar ve yıl 1965’i gösteren bu zamanda tatil yolundayken direksiyonunu eve çevirerek kendini bir anda odasında bulur. Odasına girerken eşine ‘ailemiz ve evimizin geçimi sana emanet’ der. Odasına girdikten sonra o ilk cümleyi yazan Marquez tam on sekiz ay sürecek olan bir ayine başlar ve bu ayinin sonucunda da ortaya çıkan eserin adı ‘Cien anos de soledad’ Yüzyıllık Yalnızlık olur. Büyülü gerçekçilik akımının en ünlü eseri olan Yüzyıllık Yalnızlık içeriği üslupla harmanlaması sonucu bu başarıya ulaşır. Hiçbir şey anlatmıyor gibi görünüp her şeyi anlatan usta bir yazar olmakta bunu gerektirir. Yüzyıllık Yalnızlık gerçeklerden hareketle kurgulanmış olan Macondo kentini ve bu kentte yaşayan Buendia ailesinin nesiller boyunca yaşadıklarını anlatır. Yani bir nevi yüzyıllık bir zaman dilimine sığdırılmış bir aile destanıdır. Macondo diye kurgulanmış bu yer aslında Marquez’in çocukluğunun geçtiği Aracataca kentinden başka bir yer değildir. Çocukluğundan beri yaşadıklarını edebiyat aracılığıyla insanlara aktarmak niyetindedir. Bu kent 1885 yılında bir nehir kenarında kurulmuştur. Uzun yıllar boyunca muz şirketlerinin sömürüsüne uğramış olan bu kasaba aslında Yüzyıllık Yalnızlık romanının tarihsel çerçevesini oluşturur. Fakat burada öne geçen bu tarihsellik değil bir Colombia panoroması çıkarmaktır. Bir romanda altı kuşağın yaşadığı olayı bu kadar az sayfayla anlatmak büyük bir yazarlık başarısıdır. Kitabın girişinde de gördüğümüz soy ağacı, kitapta bulunan karakterleri gösterir ve isim benzerliklerinin çok olması kitabı daha ilk başlarda bırakanların başlıca sebepleri olur. Zor bir metin olduğunu kabul etmekte beraber okur olgunluğu gerektirdiğini ve kör bir iştahla alınıp kitaplıkta çürütülmemesi gerektiği kanaatindeyim. Buluşma saatinde buluşma yerinde olmak iki tarafı da mutlu edecektir. Macondo rengarenk fantastik bir kasaba. Büyücülerin, sihir yapan çingenelerin, toprak yiyen bir kızın, dev kırmızı karıncaların, öldükten sonra canı sıkıldığı için geri gelen, dirilen ruhların sizi şaşırtmaması gerekiyor. Çünkü burası Marquez’in büyülü dünyası. Macondo’da otuz yaşından büyük kimse yoktur. Ölen kimse olmamıştır. Bir gün elinde kemiklerle Macondo’ya gelen ve adının daha sonradan Rebeca olduğu öğrenilen, vahşi, kimseyle konuşmayan ve toprak yiyen bu kız müthiş bir karakterdir. Aslında bir simgedir. Amerika’nın istila edilmesinin bir sonucudur ve Amerika yerlilerine yapılan bir göndermedir. Ve ilginç bir şekilde Buendia ailesi bu kızı sorgulamadan kabul eder. Marquez romanında Amerika’nın asıl sahiplerine sahip çıkar. Daha sonraki dönemlerde yöneticilerin köy yönetimine burnunu sokmasıyla düzen bozulmaya başlar. Romanda devlet huzur veren değil, huzur kaçıran bir çocuk olarak resmedilir. Ve bir gün büyük felaket Macondo’ya da gelir. Sermaye! Demir yoluyla gelen karşı konulmaz huzursuzluk. Kapitalizm! Macondo artık eskisi gibi değildir. Elektrik dahi gelmiştir. Kapitalizmin en büyük silahı kabul edilen Chiquita Muz girdiği her ülkeyi ekonomik olarak istila eder. Şirketlere bağımlı hale getirir. Macondo’yu da muz şirketleri istila eder. Yerli halk tarafından zenginleştirilir ama halk faydasını göremez. Bir ilginç yanı kimse bir şey yapamaz. Çünkü unutkanlık hastalığına tutulmuşlardır. Kitabın en önemli karakterlerinden biri olan Çingene Melquiades, kitap bittiğinde her şeyi yerine oturtacak ve ‘Bu mu dünyanın en iyi romanı’ lafını çürütecektir. Odadan çıktığında ailesinin on iki bin dolar borcu olduğunu öğrenir Marquez ve New York Times bu kitapla ilgili şu yorumu yapacaktır; ‘’Eski Ahit’ten bu yana okunması gereken ilk edebiyat ürünü’’. Ölümü umursadığı yoktu ama yaşam çok şey demekti. Bu yüzden de idam hükmü verilirken ki duygusu korku değil, özlem oldu. Başka kitaplarda görüşmek üzere.
Yüzyıllık Yalnızlık
Yüzyıllık YalnızlıkGabriel Garcia Marquez · Can Yayınları · 202036,4bin okunma
·
41 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.