Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

158 syf.
9/10 puan verdi
iyi mi günler? her şeye rağmen evet, uzun zamandır aklımda olan fakat bir türlü okumaya cesaret edemediğim fyodor dostoyevski kitabı. şunu bilmenizi isterim ki benim şu zamana kadar en çok etkilendiğim hayatımda derin izler bırakan kitap yine bu yazarın suç ve ceza kitabıdır. bundan dolayı dostoyevski'nin yeraltından notlar kitabında aşırı etkileyici ve kişinin benliğini rahatsız eder sözleri olduğunu duyduğum için belki de korkumdan yıllarca erteledim. ta ki çok değer verdiğim ve bana çok şey kattığına inandığım, gerek kitaplar üzerine zevkli seçimleri ve hakimiyeti gerekse tertemiz ve iyi niyetli kalbi ile hayatımdan bir rüzgar misali gelip geçtiği için son derece gurur ve minnet duyduğum eski bir arkadaşımın kitaplığında görüp ödünç almamla bu harika eserle sonunda tanışmış oldum. kitabı can yayınlarından ergin altay çevirisi ile okudum. gayet akıcı ve kaliteli bir işti. gerek çevirmen notları gerekse aslından çeviriliyor olması gayet tatmin ediciydi. özellikle bu aslından çeviri olayı önemli bir husus. kitaplarımın aslının ingilizceye çevirisinden türkçeye çevrilmesi ya da almancadan/fransızcadan türkçeye çevrilmesi cümlelerde anlam bozukluğuna sebep oluyor. öyle ki kaliteli bir çeviri için önemli olan büyük bir yayınevi olmasından ziyade aslından çeviri olması ve çevirmenin kaliteli bir isim olmasıdır. seçim yaparken bunlara dikkat ederseniz üzülmemiş olursunuz. bu sayede piyasadaki küçük yayınevlerinin tutunmasına katkı sağlamış olursunuz. evet kitapla alakasız ama kitapseverler için önemli bir konuyu geride bırakmak gerekirse; dostoyevski bu kitabını oldukça karamsar ve ruh hali içerisinde kaleme almıştır. içerisinde adından da anlaşılacağı üzere kendi notlarına ve bir adet hikayeye yer vermiştir. o yıllar içinde bulunmuş olduğu bu pesimist ruh hali kitabına çok net yansımıştı. fakat kendisine özgü tarzını da sevenleri tek seferde anlayabilecektir. çünkü genelde karanlık ve pesimist hikayeler gayri ihtiyari içerisinde gothic edebiyatından mamüller barındırıyor. bu kitapta böyle bir şey yok. dibine kadar rus edebiyatının keskin kalemi ve dostoyevski'nin harika akıcı anlatımı bulunmaktadır. özellikle kitabın hikaye kısmına geçene kadar ki yazarın, biz okurlar ile sürekli iletişim halinde olması çok keyifliydi. bazı yerlerde gerçekten güldüğüm ve tam o sırada yazarın ''bana güldüğünüzü biliyorum ama sakın böyle yapmayın'' demesi harika tesadüflerdi. kendisi de başında söylediği üzere hastalıklı ve huysuz bir adamın düşüncelerini barındırıyor. manası derin konuları bir bir sıralıyordu. bunların için iyilik ve sevgi, özgür irade başı çekiyordu. şu da çok dikkatimi çekti ki; sık sık gogol'dan alıntılar verilmişti. dostoyevsk'nin gogol'u bu kadar sevdiğini daha önce başka bir yerde okumamıştım. özetlemek gerekirse kitabımız iki parçadan oluşuyor. ilk olarak yazarın ''yeraltı'' diye nitelendirdiği ve kendini, görüşlerini anlattığı bölüm yer alıyor. yukarıda da bahsettiğim gibi bu bölümde sık sık okuyucu ile konuşmakta. içerik olarak ağır felsefe barındırdığı için sürpizlerini bozacak çıkarımlarımı buraya eklemeyeceğim. bana kalırsa bu kitapta biraz kafka dönüşüm romanındaki metaforlardan biraz da niçe'nin böyle buyurdu zerdüşt kitabındaki sembollerden benzetiler var. yani yeraltı bölümünü okurken kendimi sürekli dolaylı yoldan anlatılan bazı şeyleri anlamlandırmaya çalışırken buldum kendimi. bana kalırsa herkesin kendisinden izler bulacağı herkesin şahsına münhasır geçmişindeki farklı tatları hatırlayacağı bir bölüm olmuş. kitaptaki iki bölüm ise notlar kısmı. burada da yazarın başından geçen olayları okuyoruz. müthiş diyaloglar. inanılmaz gitgelller ve harika tahliller. karakterlerin içsel onur mücadelesi gerçekten çok epikti. şunu belirtmek isterim ki bu kitap herkese hitap etmeyebilir. içerisinde kelebekler uçuşan hayata pollyanna gibi bakan minnoş bireylerin bu kasvetli ve hakikatları çatır çatır vuran kitaptan çok keyif alabileceklerini pek sanmam. aslına bakarsanız hikayede çok hoş detaylardan biri de baş kahramanın kendisini topluma hem kabul ettirebilme çabası hem de bu ''canlı yaşam'' olayından uzaklaşma eğilimidir. canlı yaşamı; kabaca sosyallik olarak da nitelendirebiliriz. insanların arasındaki sınıfsal ve dönemsel uçurumların adaletsiz dağılımına keskin bir eleştiri bu notlar. bu kadar detay yeterli diye düşünüyorum. şimdi sizler için altını çizdiğim alıntılara yer verelim biraz; * yemin ederim size baylar, fazla bilinçli olmak bir hastalıktır. gerçek, tam bir hastalıktır. sıradan bir bilinç, insanın yaşımı için fazlasıyla yeterlidir. -sayfa 14 * gerçekte, bedeninin tek yağ damlasının senin için yüz bin hemcinsininkinden daha değerli olmasının gerektiği; ve sonunda erdem, sorumluluk, görev denen şeylerin (daha birçok saçmalığın), önyargının bundan kaynaklandığı kanıtlanırsa sana, kabul et! başka çıkış yolun yoktur. iki kere iki dört eder çünkü. -sayfa 21 * varsın, her akıllı insanın olduğu gibi ben de geveze, zararsız, can sıkıcı bir geveze olayım. her akıllı insanın yaradılış amacı doğrudan geveze olmak, bilerek havanda su dövmekse elden ne gelir? -sayfa 27 * bana saygı duyulmasını da isterim, kimin bana gereken saygıyı göstermediğini izlerim. sakin yaşar, görkemli ölürüm. -sayfa 28 * insan, sisteme ve soyut mantığa öylesine tutkuyla bağlıdır ki, gerçeği bilerek çarpıtmaya, kulaklarını da, gözlerini de kapayıp yalnızca kendi mantığını savunmaya hazırdır. -sayfa 31 * insanda yalnızca duyguların çeşitliliğini çoğaltır uygarlık... kesinlikle, başkaca bir şeyi değil. belki de bu çeşitlilik yüzünden insan kan dökmekte zevkler aramaktadır. olan budur işte. fark ettiniz mi acaba en zarif kan dökücülerin hemen hepsi en uygar beyefendilerdir. -sayfa 32 * hatta, bence insanın en belirgin özelliği şudur: iki ayaklı nankör varlık... ayrıca, hepsi bu kadar da değil, onun başlıca eksikliği bu değildir; hepsinden önemli kusuru, nuh zamanında başlamak üzere schleswig-holstein dönemine kadar süregelen aralıksız ahlaksızlığıdır... ahlaksızlığı ve dolayısıyla mantıksızlığı... -sayfa 38 * insanoğlu hercai gönüllü, yakışıksız bir yaratıktır ve (satrançta olduğu gibi) tek istediği hedefin kendisi değil, ona varmak çabasıdır. -sayfa 42 * çünkü, kafanız az da olsa çalışsa bile, kalbiniz kapkaranlık, karanlık bir kalpten ise sağlam, doğru bir anlayış çıkmaz. -sayfa 48 * birini sevdikten sonra, mutlu olmadan da yaşayabilirsin. hüzünlü bile olsa, hayat güzeldir, nasıl olursa olsun, gene de güzeldir yaşamak. -sayfa 108 * insanoğlunun gözü yalnızca acılarını görür, mutluluğunu hiç görmez. ama gerektiği gibi görebilseydi, mutluluktan da payını aldığını görürdü. -sayfa 112 * kimi kadınlar kocalarını ne kadar çok severlerse, o kadar çok tartışma çıkarırlar. -sayfa 112 * aşk, sevilen kişinin seven kişiye kendisi üzerinde zorbalık yapma hakkını armağan etmesidir. -sayfa 145 * hangisi daha iyidir, kolay elde edilmiş bir mutluluk mu, yoksa insanı yücelten acılar mı? evet, hangisi daha iyidir? -sayfa 149 * bu notları yazmaya başlamakla hiç iyi etmedim gibi geliyor bana. en azından, bunları yazarken çok utandım. sanırım bir edebiyat denemesi değil, suçumun cezasını çekmek oldu bu. -sayfa 149 * ve hepimiz yaşamın kitaplarda daha güzel olduğuna hemfikiriz. evet alıntıların da sonuna geldiğimize göre bu uzun yazıdan kurtulma anına yaklaştınız demek oluyor. evet farkındayım kitap analiz ve tahlillerim biraz fazla uzun oluyor ama inanın bu kendimi her cümlenin başında 'utku kısa ve manadan uzaklaşmadan yaz lütfen' dediğim gerçeğini değiştirmiyor. yani bunlar kafamdaki düşüncelerin keskin bir törpüden ve birtakım kırıcı ya da ayrıştırıcı fikirlerin süzgeçten geçirildiği halidir. umuyorum ki keyif almışsınızdır. ben yazarken paylaşmanın verdiği büyük mutluluğu sonuna kadar yaşıyorum. sürçülisan ettiysek affola. bir sonraki kitapta görüşmek dileğiyle, içinizde açan çiçekleri kimsenin soldurmasına izin vermeyin. hoşça ve umutla kalın. saygı ve sevgiyle.
Yeraltından Notlar
Yeraltından NotlarFyodor Dostoyevski · Can Yayınları · 2020128,2bin okunma
·
132 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.