Said-i Nursi’nin, bir kere, İslam’ın ruhuyla ilgisi olmadığı gibi, lafzıyla da ilgisi yoktur. Onunki bir din felsefesidir.
Said-i Nursi, “Risale-i Nur Külliyatı”, yani, “Nur ürünü, nurdan oluşmuş kitapçıklar bütünü”, diye anılan eserlerindeki düşüncelerin, Allah katından kalbine bir ışık, bir nur düşürülmesi yoluyla yazdırıldığını iddia etmektedir. Yani Said-i Nursi’ye ve tarikatının mensuplarına göre, bu külliyat, çağın Kur’an’ıdır. Allah tarafından indirilmiş, yazdırılmıştır. Bunların felsefesine göre vahiy, kesintisiz biçimde hep süregelir. İşte onun günümüzdeki temsilcisi ya da peygamberi, Said-i Nursi’dir.
Fethullah Gülen de, Said-i Nursi’den sonra Allah tarafından bu işle görevli kılınmış şeyhdir, evliyadır, velidir.
Bunlar, İslam’a aykırı biçimde, gaybı bilirler. Ve Hz. Muhammed’le, onun ehlibeytiyle, sahabeleri ve İslam ünlüleri dahil herkesle konuşup görüşebilirler, anlayışlarına göre.
Başlangıcından bugüne, Hz. Muhammed ve sahabiler dahil tüm İslam ünlüleri, aslında ölü değildirler. Diridirler, tıpkı sağlıklarında olduğu gibi dünya işleriyle ilgilidirler, makbul gördükleri insanlara yardımda bulunup, onları dara düşerlerse kurtarırlar.
Kur’an’ın ortaya koyduğu İslam’a göre, bunların hiçbiri, İslam içinde kabul edilemez. İslam’da bunlara yer yoktur. Hz. Muhammed; “Ben sadece Allah’ın bana Cebrail vasıtasıyla bildirdiğini size iletmekle yükümlüyüm. Onun dışında sizden hiçbir üstünlüğüm yok. Ben de sizin gibi bir insanım. Allah bana bir şey bildirmedikçe, ben kendiliğimden bir şey bilemem. Gözümün görmediği olaylar hakkında herhangi bir bilgiye sahip olamam.”, der.
Oysa bunlar, hem gayb alemini bilirler, hem İslam Tarihinin tüm büyükleriyle iletişim kurabilirler, konuşabilirler, onlardan yardım talep edip yardımlarını alabilirler. Onlardan emir alıp onları uygulayabilirler.
Ve bu böyle sürüp gider... Bunların hiçbirinin, yukarıda da söylediğimiz gibi, İslam’la ilgisi yoktur.
Bu tür iddiada bulunan kişiler de içtenlikli değildir. İnsanları aldatıcıdır. Yani insanları “Allah’la aldatan”dır.