İkinci Dünya Savaşı dönemini anlatan "Trenin Tam Saatiydi" 1949'da yayımlandı. Alman ordusunun bütün cephelerde çökmeye başladığı günlerde, Andreas adında gencecik 1Alman eri cepheye katılma emrini alır, kendine, yaşamına ve kesin 1ölüme gittiğine kafasına 1saplantı gibi yerleştiren Andreas in her defasında yaşam-ölüm sözleri insanı derinden etkiliyor ta kitabın başından... Arada geçen muhabbetlerde savaşa dair durumlar, savaşın onlardan aldıkları, onlara kazandırdıkları!!! derken düşüncede tamamen savaşın saçmalığı ve gereksizce canlarin yok olması neden olduğu bile anlaşılmazken, ne uğruna savaşılması bilinmezken okuduğum tüm durumlar düşündürücü ve etkileyiciliğiyle güzel 1bolumdu. 1ara istasyonda kaldığı saatlerde, 1randevu evinde genç 1Polonyalı kızla buluşur ki kitabın en efsane bölümüdür bu kısımdaki tüm muhabbetler, her 1cumlesi her1 kişilik analiz durumuna dair en efsane tespitlerin yapıldığı yerdi ki en çok bu kisimi okurken çok çok sevdim, verdiği müziğe dair şölenle de, bu blmü Bach dinleyerek okuduğum doğrudur :-))))) Andreas ne kadar zorlama 1askerse genç kız da öylesine zorlama 1kiralık kızdır ki ruhundaki müzik dans aşkını ifade ederken ikisi arasındaki ilişki, 1cinsel buluşma olmaktan çıkıp gerçek 1sevgiye dönüşür tam da bu kısımda Andreas'ın alınyazısı olarak kabullendiği ölüm saati yaklaşır... 1piyade eri olarak yaşayıp "savaştan ve militarizmden daha saçma 1şey olamaz" kararına varan Heinrich Böll'ün bu kısa romanı, yine benim için etkileyici 1okumaydı çok severek okudum kesinlikle tavsiyemdir, külliyat okumalarimda yine severek bitirdiğim 1 Böll kitabı oldu, keyifli huzurlu okumalar...