Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

İSMAİLAĞA'DA 24 SAAT Mahmud Efendi'nin rahatsızlığına kadar vakit namazlarını eda ettiği İsmailağa Camii ve çevresinde hayat, sabah namazıyla başlar; Güneşin doğuşu seccadenin üzerinde seyredilirdi. Bu sürede belli dualardan oluşan tesbihat yapılır. Sonra "işrak namazı" kılınırdı. Namazın ardından cemaat dağılır. Kuşluk vakti camide yine bir hareketlenme görülürdü. Sarıklar sarılır "kuşluk namazı" kılınırdı. Fakat Nafile namazları evde ya da işyerlerinde kılmak daha faziletli olduğundan bu vakitte farz namaz vakitlerinde olduğu gibi bir hareketlilik görülmezdi. Öğle ve ikindi namazlarını cemaatle eda etmek isteyen çevre sakinleri yine camiyi doldururlardı. Farz namazların edasından sonra işlerine dağılan cemaat, akşam namazı için tekrar saf olurdu. Sünnet'ten sonra 6 rekatlık bir nafile daha kılınır ki bunun adı "evvabin namazı"dır. Akşamdan sonra cemaatin bir kısmı camide kalır ,"hususi dünyasında" günün muhasebesini yapar, bir kısmı da yatsı vaktinde geri gelmek üzere evlerine giderdi. Cemaatin neredeyse tamamı Pazartesi ve Perşembe günleri nafile oruç tuttuğundan bugünlerde akşamdan sonra camide pek kalan olmazdı. Mahalle sakinleri evleri ne giderlerken genellikle yanlarında birkaç misafir de götürürdü. Bir çoğumuzun sadece Ramazanlarda yaşadığı bu manzarayı Ismailağada her Perşembe ve Pazartesi günü görmek hala mümkündür. Yatsıya doğru evlerde abdest hazırlıkları başlar, dış elbiseler giyilir ve sokaklar yeniden hareketlenir. Lebâleb dolu saflarda "huşu" ile günün son farz namazı kılınırdı. Namazdan sonra herkes evine çekilirdi. Zira Mahmud Efendi, Sünnete muhalif olduğun için yatsı sonrasında ayakta kalmayı pek uygun görmez. Bir sohbetinde bunun gerekçesini şu şekilde izah eder: "Ashâb-ı Kirâmdan bazıları yatsı namazını kılıp evlerine giderken sokakta dış elbiselerini çözmeye başlarlardı. Neden böyle yaparlardı? Çünkü gece 'teheccüd namazına' kalkacaklardı. Bu yüzden hemen yatmaları gerekirdi." İsmailağa'da teheccüd o kadar yaygındır ki bu namazı kılanlar, kılmayanlardan çok fazladır dense mübalağa olmaz. Teheccüd sonrası sabah namazına kadar seccadenin üzerinde beklenilirdi. Mahmud Efendi'nin rahatsızlığından dolayı cami ye gelememesi ve camide şehid edilen Hızır ve Bayram hocaların katillerinin bulunamaması gibi olaylar Ismailağa'yı etkilemiş olsa da, bir asır önceki İstanbul ya da Anadolu camilerine hiç de yabancı olmayan güzellikler belli oranda orada hala devam ediyor. İsmailağa'da namaz vaktinde her şey durur, bütün kapılar camiye açılır. Manzara, Üstad Necip Fazıl'ın şu dizesini şerh eder niteliktedir: "Dünyaya kapalı, Allah'a açık" Namaz öncesi ve sonrası sokaklardaki insan manzaraları 14 asır öncesinin Medine'sinden alınan fotoğraf karelerini anımsatır. Çarşamba sokaklarında bir namaz vakti, seller gibi İsmailağa'ya akan insanlar arasına karışıp cami de saf olduysanız, ruhunuz sizi sürekli zorlayacak ve "Hadi bir daha bir daha İsmailağa'da namaz kılalım" diyecektir." Siz unutsanız bile ruhunuz bu şehrayini unutamayacaktır. Yıllar sonra olsa bile ayaklarınız sizi alıp eski İstanbul camilerindeki bu muhteşem manzaranın bir parçası olmaya götürecektir. Modern zamanın camiden ve gelenekten kopardığı, hatta karşıt bir düşünceyle yetiştirdiği nesillerin iztirabına çaresiz bir halde tanıklık ederken, Yahya Kemal'in şu hatırasını düşünün ve bir anlık da olsa yüreğinize su serpin: "... Bugünkü Türk babaları havası ve toprağı Müslümanlık rüyası ile dolu semtlerde doğdular. Doğarken kulaklarına ezan okundu, evlerinin odalarında namaza durmuş ihtiyar nineler gördüler. Mübarek günlerin akşamları bir minderin köşesinden okunan Kur'an sesini işittiler; bir raf üzerinde duran Kitabullah'ı indirdiler, küçük elleriyle açtılar gül yağı gibi bir ruh olan sarı sahifelerini kokladılar. İlk ders olarak besmeleyi öğrendiler; kandil günlerinin kandillerini yanarken, ramazanların, bayramların topları atılırken sevindiler. Bayram namazlarına babalarının yanında gittiler, camiler içinde şafak sökerken Tekbirleri dinlediler, dinin böyle bir merhalesinden geçtiler, hayata girdiler." "... Medenileşen üst tabakanın çocukları ezansız yeni semtlerde alafranga terbiye ile yetişirken Türk çocuğunun en güzel rüyasını göremiyorlar." " ... Dört sene evvel Büyükada'da oturuyordum, bayramda bayram namazına gitmeye niyetlendim, fakat Frenk hayatının gecesinde sabah namazına kalkılır mı? Sabah erken uyanamamak korkusu ile o gece hiç uyumadım. Vakit gelince abdest aldım, Büyükada'nın mahalle içindeki sakit yollarından kendi başıma camiye doğru gittim. Vaiz kürsüde vaaz ediyordu. ... İçim hüzünle dolu yavaş yavaş gittim. Vaazı diz çöküp dinleyen iki hamalın arasına oturdum. Kardeşlerim Müslümanlar bütün cemaatın arasında yalnız benim vucudumu hissediyorlardı. Ben de onların bu nazarlarını hissediyordum". "... Biz ki minareler ve ağaçlar arasında ezan seslerini işiterek büyüdük. O mübarek muhitten çok sonra ayrıldık, biz böyle bir sabah namazında anne millete tekrar dönebiliriz. Fakat minaresiz ve ezansız semtler de doğan, Frenk terbiyesiyle yetişen Türk (Müslüman) çocukları dönecekleri yeri hatırlayamayacaklar." Bugünün aydını belki babalarının kollarında gittikleri camilerde ak sarıklarıyla saf tutan müminlerin aralarında bayram namazları kılmış olacak kadar yaşlı değillerdir. Fakat bir çoğunun babası Fatih'te, Süleymaniye'de ak sarıklı İstanbullular arasında namaz kılmış, onlarla aynı mahalleri hatta evleri paylaşmıştır. Belki de bir çoğunun dedesi sünnet diye sarık sarmıştır. Çok değil 80 yıl öncesinin İstanbul manzaralarını hatırlayabilenler ya da babalarının, ak sakallı dedelerinin kollarında camilere gidişini tasavvur edebilenler, İsmailağa'yı anlamakta güçlük çekmeyeceklerdir. İşte o zaman görecekler ki İsmailağa; Cumhuriyet döneminin büyük fakihi Ömer Nasuhi Bilmen gibi bir alimin katiplik yaptığı dersiâm (ordinaryüs profesör) Ali Haydar Efendi ile, milletin ruh köküne sadakatin gereği olarak ilim ve irfan hizmetine devam ediyor. Mahmud Efendi, kökleri Osmanlı'ya; oradan da Saadet Asri'na uzanan bu ilim-irfan yolunun, muasır yolcusudur.
·
112 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.