Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

104 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
"Nasıl caka satıyor puşt, bir görseniz."
"Çay getir ulan Kör Kazım. Elinin ayarına sıçayım, az açık koy." Bazen Yaşar Kemal hakkındaki görüşlerimi irdeleyerek fazlasıyla düşünüyorum. Bu adamın kitabının her harfinde memleket havası kokuyor, bunun sebebi ne? Şu zamana kadar bunun en büyük sebebinin ülkemizdeki köyleri, şehirleri; dağları, nehirleri bize birincil ağızdan hepimizin bildiği gibi yalın bir dilde anlatması olarak düşündüysem de artık düşüncem değişiyor. Yaşar Kemal oluşturduğu karakterler arasındaki diyalogları çok iyi ayarlıyor. Bu diyaloglar hepimizin zamanında duyduğu sözlerden de oluşuyor, hala kullandıklarımız da oluyor ve söylemeden edemeyeceğim ama çok yerli yerinde argo kullanıyor. Bu konuda en hassas olanların bile hoşuna gidebileceği kadar. Yazarımız da ilk öyküsü "Zincir"de bu diyalog ortamını çok başarılı bir şekilde uygulamış. Açıkçası ilk öykü bence novella veya roman olmak için fazlasıyla uygunmuş; çünkü karakterler arasındaki diyaloglar çok güzeldi. Zamanındaki mahalle abilerimizi çok güzel yansıtmışlar. Ama bunlar tabi genel olarak eski zamanda kaldı, şimdi onlara özenmeye çalışanlar var ki onlara da keko diyoruz. Zincir'le ilgili diğer beğendiğim noktalar da argo sözler oldu kesinlikle. Argo denilir mi bilmiyorum yalandan kibarlık yapmaya da gerek var mı bilmiyorum. Sadrazam torunlarının malikanesinde büyümedim, o yüzden ne zaman çayı demli koysam bana da babam, "Hay elinin ayarına sıçayım." derdi. Mahallede otururduk önümüzden gösterişli havalı bir herif geçerdi, mahalledeki büyükler yüzüne baka baka "Nasıl caka satıyor, puşt." derlerdi. Mahallenin ortasında kavga olurdu ve biz sadece kavgayı ayırmaya çalışanları ayırır, kavgayı izlerdik. Güvercin boku olmasa da inek bokuyla ilgili türlü türlü rivayetler vardı. İşte bu nedenle bu öyküde geçmişe ufak bir yolculuk yaptım ve benim için çok da güzel oldu. Öykünün konusu benim için diyaloglar arasında arkadan akan bir fon müziği gibi oldu. Diğer öykülerden de toplu olarak bahsedeyim. Öyküler başlamadan önce ilk sayfalarda Marquez'in alıntısı var. Alıntıyı ilk başta okusam da unuttum kitabı okuduğum zaman. Kitap bittikten sonra tekrar baktım ve aslında tam da yerli yerinde bir alıntı seçildiğini fark ettim. Tüm öyküler için uygun olmuş. Diğer yandan olayların kurgulanışı "Büyülü Gerçekçilik" türünde. Ki bu türü de kullanan yazarlar arasında en popüler olanlardan birisi de yine Marquez. İstisnasız olarak her öykünün sonu bir miktarda okuyucunun yorumuna bırakılmış. Tam olarak sonunun ne olduğu söylenmiyor, düşündüğünüzde birden fazla son da bulabilirsiniz. Tabi bu da ustalık işidir bunu da söylemeden geçmeyim. "Kuyruk Acısı" "Evde Unutulan Bir Çift Göz" "Atlıkarınca" gibi öyküler çok ilgimi çekmedi, bununla birlikte sıkıcı değillerdi. "Leyla Kokusu" ve "Cıs" daha da hatırda kalmakla birlikte, "Zincir" ve "Kelebekler" en sevdiklerim oldu.
Hakan Sülün
Hakan Sülün
hocamla hiç diyalogum olmadı daha önce, ikimiz de aslında sitenin eskilerinden olmamıza rağmen. Kendisini tanımıyorum, Marquez hakkında daha da konuşmak isterdim ama yanlışlık olsun istemedim. Başarılarının devamını dilemekle birlikte bu siteden daha fazla insanın kitaplarını da görebilmek ümidiyle...
Cıs
CısHakan Sarıpolat · İthaki Yayınları · 2021369 okunma
··
269 görüntüleme
Bu yorum görüntülenemiyor
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.