Gönderi

Saltanat
Saltanat nâmına, din nâmına bin maskaralık… Ne felâket, ne rezâletti o devrin hâli! Başta bir kukla, bütün milletin istikbâli, İki üç kuklacının keyfine mahkûm olmuş: Bir siyâset ki didiklerdi, emînim, Karakuş! Nerde bir maskara sivrilse, hayâsızlara pîr, Haydi Mâbeyn-i Hümâyûn’a !.. Ya bâlâ, ya vezîr! Ümmetin hâline baktım ki: Yürekler yarası! Ne bir ekmek yedirir iş; ne de ekmek parası. Kışla yok, dâire yok, medrese yok, mektep yok; Ne kılıç var, ne kalem… Her ne sorarsan, hep yok! Kalmamış terbiye askerde. Nasıl kalsın ki? Birinin ömrü mülâzımlıkta geçerken öteki, Daha mektepte iken tayy-ı merâtible ferîk! Bir müşirlik mi var? Allâhu veliyyü’t-tevfîk! Hele ilmiyye bayâğdan da aşağ bir turşu! Bâb-ı Fetvâ denilen dâire ümmî koğuşu. Ana karnından icâzetlidir, ecdâda çeker; Yürüsün, bir de sarık, al sana kâdîasker ! Vükelâ neydi ya? Curnalcı, müzevvir , âdî; Ne Hudâ korkusu bilmiş, ne utanmış ebedî, Güç okur, hiç yazamaz bir sürü hırsız çetesi… Hani, can sağlığıdır doğrusu bundan ötesi! Belki üç beş kişi olsun bulur irşâd ederim, Diye etrafa bakındımsa da, endîşelerim İnkılâb eyledi bir nâmütenâhî ye’se, Görünüp sûret-i haktan kimi söylettimse. Ekseriyyet kafasız; varsa biraz beyni olan: “Bu hükûmet şu ahâlîye biçilmiş kaftan! Kime dert anlatacaksın? Hadi anlat şimdi… Ben mi kaldım, neme lâzım!” diyerek yan çizdi. Hüsn-i zanneylediğim bir ik fâzıl hocanın, İstedim fikrini açmak; dedim: “Artık uyanın! Memleket mahvoluyor, din de berâber gidiyor; Size Kur’an “Bakınız sâde uzaktan!” mı diyor?” – Memleket mahvolacak, olmayacak… Baştakiler, Düşünürler, ona mevcûd ise bir çâre eğer. Gelelim dîne: Ne mümkün çalışıp kurtarmak? “Bede’e’d-dînu garîben…” sözü elbet çıacak. Dediler. Yoklayayım şimdi avâmın da biraz, Nedir efkârı, dedim. Hey gidi vurdum duymaz! Öyle dalgın ki, meğer sûrunu İsrâfîl’in, İşitip, yattığı yerden azıcık silkinsin! Yürüyor, altı çürük toprağa gelmiş, seyyar Bir mezarlık gibi: Her nâsiye bir seng-i mezar! Duymamış kaygı denen duyguyu vicdânında. Okunur her birinin cebhe-i hüsrânında, “Ne gelenden haberim var, ne gidenden haberim; Serserî kevne gelelden beri sersem gezerim!” Eskiden kalma bu söz, sanki o cansız beynin, Doğmadan rahmet-i Mevlâ’ya göçüp gittiğinin, Dest-i kudretle yazılmış ezelî hâtırası! ‘‘Geliyor rûhun için Fâtiha çekmek sırası;
·
49 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.