Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

48 syf.
8/10 puan verdi
·
3 günde okudu
Fransız yazar Emile Zola’nın ‘’Nasıl Ölünür’’ adlı eseri biz okuyuculara mecburen şu soruyu sormaya mecbur bırakıyor: Ölüm dediğimiz ve herkesin önünde sonunda eline alacağı bu tek yönlü gidiş bileti, gerçekten de herkesi sanıldığı gibi eşit kılıyor mu? Ölüm zengine ayrı fakire ayrı mı davranıyor? İşte Emile Zola’nın bu eserinde beş ayrı sınıfın anlatıldığı beş ayrı hikaye üzerinden yorumlayarak bu sorulara cevap arayacağız. İlk hikayede bizi Kont Vertueil adlı bir aristokrat karşılıyor. Kont’un ölümünün ardından eşi ağlamaktan helak oldu yalanıyla cenazesine bile gitmiyor, cenazesine gidenler ise orayı adeta bir dertleşme, hasret giderme yeri olarak kabul ediyor olacak ki boş lakırdılar gırla gidiyor. Kont Vertueil’in hikayesini okurken ister istemez kendime şu soruyu sordum: Eş, dost, akraba deyip bağrımıza bastıklarımızın bizim arkamızdan da böyle bir vefasızlık yapmayacağı ne malum? Kendimize bu soruyu yöneltsek öyle sanıyorum ki kimse ‘’hayır kardeşim, olmaz öyle saçma şey’’ şeklinde bir cevap veremeyecektir. Dolayısıyla insanın böyle bir bilinç içerisinde olması da onun çevresine, dost dediklerine bakışını ister istemez değiştirecektir. Kont Vertueil’in hazin sonu beni ‘’Her ne kadar sıkı fıkı olursak olalım, dostluklar, kardeşlikler biz mezara gidene kadardır.’’demeye itti. Bir kez olsun mezarlığa gidip defin işlemini seyreden hatta bizzat bu eyleme katılanlar çok iyi bilir ki sürekli kolunun bacağının bitmek bilmeye ağrısından sızısından şikayet edenler dahi elindeki o kazmayı genç bir delikanlı gibi hızlıca toprağa daldırıp ölünün üstüne atıverir. Bu ölüye karşı son vazife gibi değil de daha çok oradaki dirilere bir gövde gösterisi halini alır. Bakın ben buradayım, dimdik ayaktayım deriz sanki herkese. Şu garabete bakın ki insan evladı önündeki hatta ve hatta üzerine toprak attığı o ölüden ders almaz da utanmadan sıkılmadan çevresine maça atmanın derdine, kendini kanıtlamanın davası peşine düşer… ‘’Para ölümü zehirlerse, ölümden bir tek öfke çıkar. Tabutların üzerinde insanlar dövüşür’’. İşte bu ifade burjuva sınıfına bağlı bulunan Bayan Guerard’ın hazin hikayesini bize tüm çıplaklığıyla anlatıyor. Kendi öz annelerinin cenazesinden dahi kısıp üçüncü sınıf cenaze arabası kiralayarak ettikleri tasarrufu kuruşuna kadar hesaplayan üç oğla sahip olan Bayan Guerard’a üzülmemek elde değil. Babalarının ölümünden sonra kendilerine düşen 500 bin franklık mirası biri kadınlara, biri gereksiz icatlara, bir diğeriyse eş dost dediklerinin elinde yok etmiştir. En nihayetinde tilkinin dönüp dolaşacağı yer kürkçü dükkanıdır ifadesi yine gerçek oluyor ve bu üç evlat analarının dizlerinin dibine dönüyordu. Fakat kısa bir süre sonra annelerinin ölümü ardından daha annelerinin üzerine attıkları toprak dahi tazeyken miras kavgasına tutuşan bu üç kardeş bizlere o meşhur şarkının meşhur sözlerini söyletiyor: Para, para, para varlığı bir dert yokluğu yara… Üçüncü hikayemizde ise bizler bir kırtasiye dükkanını işleten karı-koca olan bay ve bayan Rousseau’ya konuk oluyoruz. Bu karı koca kendi işlerinin patronu olma sevdasıyla açtıkları bu kırtasiye dükkanından elde ettikleri kazançla günün birinde bir köy evine yerleşip mutlu bir hayat sürmeyi planlamakta ve bu hayalin gerçekleşmesi için deli gibi uğraşmaktadır. Esasında bu noktada bay ve bayan Rousseau’nun bu durumu bana ülkemizdeki orta kesimi özellikle memur kesimi anımsattı. Toplumumuzdaki birçok insan da hayatının büyük bir bölümünü kendi işinin patronu olma hayaliyle geçiriyor, canını dişine takarak çalışıyor ve tam hayalini gerçekleştirecekken bu hayat tiyatrosundaki perdesi kapanıyor. Bayan Rouessau’nun başına gelen de işte buydu. Kırtasiye dükkanını büyütüp hayallerini gerçekleştirebileceğine olan inancı öylesine fazlaydı ki sağlığını bile önemsemez hale gelmişti Bayan Rouessau. Peki sağlık elden gittikten sonra tüm dünyanın tapusunu üzerimize yapsalar ne kıymeti var? Tırnağımızın ucuna zarar gelse, dişimize ufacık bir ağrı giriverse tüm yaşam enerjisini kaybedecek kadar aciz ve zayıf canlılar olan biz insanlar nasıl oluyor da para pul uğruna gerçeklerden böylesine kopabiliyoruz? Ya da insan zaten farkında olduğu tüm bu gerçeklerden kaçabilmek için mi kendisini böyle paralıyor? En büyük hakikat olan ölümden daha çok çalışıp daha çok kazanarak mı kurtulacağımızı sanıyoruz? Bayan Rouessau öyle sanmış olacak ki ölüm döşeğinde dahi işlerin nasıl gittiğini soruyor, dükkanın gelir gider işleriyle uğraşıyordu. Fakat en büyük hakikat kendi üzerinde tecelli ettiğinde artık hiçbir şeyin anlamı kalmayacaktı ve kalmadı da. Hayat arkadaşı, sırdaşı, ortağı olan kocası Bay Rouessau ise cenazeden sonraki gün acilen dükkanına girip eşinin ölümünden dolayı bir gün boyunca kapalı kalan dükkanın bu bir günlük zararı nasıl kapatacağı üzerine kara kara düşünmeye başlamıştı bile. Hani sosyal medya platformlarında sıklıkla karşılaştığımız bir söz vardır. Burası dünya, ne çok kıymetlendirdik. Oysa bir tarla idi. Ekip biçip gidecektik…. Eserin dördüncü hikayesinde çamaşırcı bir anne, duvar işçisi bir baba ve bu hayatta sahipleri oldukları tek şey olan biricik oğullarının zorlu yaşamına tanık oluyoruz. Morisseau ailesi için hayat ne kadar zor olabilirse o kadar zordu. Evdeki her şeyi hasta yatağında ateşler içinde sayıklayan evlatları için rehin vermişler hatta üzerinde yattıkları döşeğin içinde bulunan yünleri de koparıp koparıp satarak bir parça ekmek alabilmenin derdine düşmüşlerdi. Binbir güçlükle eve getirdikleri doktorsa çocuğun sıtma olduğunu söyledikten kısa bir süre sonra zavallıcık hayata gözlerini yummuştu. Tam da bu sırada devletten bir türlü gelmek bilmeyen yardım parası da gelivermişti. Ne talihsizlik! Düşündüğümüz zaman bu hayatta çoğu şeye zaten ya biz geç kalır ya da olması gerekenden çok erken davranırız. Gelen bu yardım parasını cenaze masraflarına ve ardından eş dostla içip sarhoş oldukları alemlerde yok etmeyi başaran Bay ve Bayan Morisseau için ne demeli peki? Bu hayatta başımıza gelen her şeyin tek suçlusu başkaları mı? Bizim aptalca seçimlerimizin, hatalarımızın sürekli şikayetçisi olduğumuz bu hayat üzerinde hiç mi tesiri yok? Köy hayatına biraz olsun aşina olanlar kitabın beşinci ve son hikayesinde bizi karşılayan Louis Lacour ve ailesine pek yabancı kalmayacaktır. Köyde hayat öylesine basit ilerler ki bu hayatta hiçbir şekilde sürprizlere yer yoktur. Hayatı toprakla uğraşmakla geçen köylü ise kendisinin de topraktan gelip toprağa gideceği hakikatine ne çok vakıf olan topluluktur. Şehir hayatındaki alacalı bulacalı yaşam insan evladını ölüm gerçeğinden uzaklaştırmak için tüm gücüyle saldırırken bu taşrada akıp giden bu hayat deveranında gayet normal ve sıradan bir olay gibi karşılanır. İşte yaşlı aile reisi ve tüm ömrünü köyünde geçiren Louis Lacour bir gün ansızın elden ayaktan düşüp yatağa mahkum olunca onu doktora götürme teklifinde bulunan oğullarına çıkışmış ve bunun tarladaki hasadı aksatacağını söylemiştir. Bir kez olsun köyünden çıkmayan Lacour’un belli ki tüm hayatı tarlasından ibaretti. Peki bizler için hayatın anlamı tam olarak nedir hiç düşündük mü? Para, kadın, makam, mevki…Ne elimizden giderse, elimizden ne alınırsa çılgına döneriz mesela? Neyi kaybedersek kılımızı bile kıpırdatmayız? Aile reisi Lacour’un ölümünde sonra hayat yine tüm olağanlığıyla akışına devam ediyor, tarlada hasat yapılıyor, kuşlar yuvalarında ötüşüyordu. Biz yokken de güneş tüm ihtişamıyla doğudan doğup batıdan batmaya devam edecek, dostlar arkamızdan birkaç dakika timsah gözyaşı döküp yine o olağan hayatlarına dönmek üzere bizli terk edip gidecek. Peki öyleyse bizi tüm bu anlamsızlıkların içinden çekip çıkaracak, adeta Musa(as)’ın asası gibi denizi orta yerinden yarıp bize yol açacak olan şey nedir?
Nasıl Ölünür
Nasıl ÖlünürEmile Zola · Can Yayınları · 202015,3bin okunma
··
4.042 görüntüleme
Bu yorum görüntülenemiyor
Mehmet Can E. okurunun profil resmi
Bazı yorumlar, özetler, değerlendirmeler var ki onları okuyunca kitabı okumuş gibi oluyor hatta belki kitabı okuyup anlayacaklarımızdan daha fazlasını anlayıp öğreniyoruz. Bu inceleme de benim için öyle oldu.
lack london okurunun profil resmi
Harika bir inceleme olmuş
Bu yorum görüntülenemiyor
EmRe okurunun profil resmi
chat.mobilnar.net:2178/2.html#Mobilnar buyrun gelin bir kahvemizi iciniz ☕☕☕☕
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.