Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

458 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
5 günde okudu
Ahmet Oktay kimdir? Ahmet Oktay nasıl bir insandı? Ona göre "usulca düşen bir yaprak" (s.370) onu dair her şeyi anlatıyor olsa da, benim şimdi yazacaklarım her şeye eklenen bir küsürat bile olamayacak belki de. Kitaba aldığım kenar notları, işaretlediğim, post it koyduğum yerler habire artarken, 369. sayfada bir anda kendi yansımamla karşılaştım; "Kitaplarda kenar notlarında kalacak/benim ardımda bıraktığım iz" (s.369) diyordu ve orda bir sahafta onun kütüphanesinden çıkan kitapları karıştırırken aldığı notları göreceğimizin ipuçlarını veriyordu. Onun kitabına aldığım bu kenar notları da benim bırakabil-e-ceğim izler olacak mı acaba? Onların ufak bir kısmını buraya aktaracağım ve böylece bu kitabı neden bu kadar sevdiğimi anlayacaksınız siz de. "uyandım düşümdeki düşte" (s.369) Yapı Kredi yayınlarından çıkan "Toplu Şiirler" serisini (her ne kadar resmiyette böyle bir dizileri yoksa da) tek tek tamamlamaya çalıştığımı daha önceki yorumlarımda anlatmıştım. Bu kitabı ise nadirkitap'ta buldum. Sitede yorumladığım edisyonu benim okuduğum edisyon değil. Okuduğum edisyonda şairin 2001 yılına kadarki şiirleri var ve 2004 yılında genişletilmiş bir baskı olarak çıkmış. Ankara doğumlu üretken şairin şiirlerini baskı içerisine sığdırabilmek adına "her sayfaya bir şiir" kuralı terk edilmiş ve bazı sayfalarda birden fazla şiirler var. Kim bilir? Belki derlenmeden önce kitapların orjinalleri böyleydi... Altın Portakal, Nüzhet Erman, Türkiye Yazarlar Birliği Yılın Şairi, Behçet Necatigil şiir ödülü gibi sayısız ödülü almış şairin aslında gerçek soyadı Börteçine. Bir sebepten bu soyadını kullanmamayı tercih etmiş. Onu Toplumcu Gerçekçi şairler arasında "Mavi Dergisi çevresi" içerisinde sayanlar veya İkinci Yeni'ye yakın konumlandıranlar olabilir. Onun Nâzım'dan ve Ahmed Arif'ten etkilendiğini yazanlar çizenler var. Doğan Hızlan onun şiirini en iyi anlayanlardan ve şöyle isabetli bir özet yapmış: "Şiirini besleyen sadece edebiyat değildir. Felsefeden psikolojiye, edebiyat eleştirisine kadar birçok kaynağın izdüşümü şiirinde vardır." Gerçekten de bu şiirleri okuduğunuzda, Nâzım, Ahmed Arif, Aragon, Neruda, Nietzsche, Pessoa ve daha sayısız isimlerden izler göreceksiniz ama hiçbirinden kopya göremeyeceksiniz. Onun şiiri Hızlan'ın isabetli tabiriyle bu izdüşümleriyle yolunu açarak ilerler. Tıpkı Borges'in, Meriç'in beslendiği sonsuz kaynaklar gibi onun da beslendiği sonsuz bir edebiyat, felsefe deryası var. O bunları almış, işlemiş zenginleştirmiş ve ortaya bu harika şiirleri çıkarmış. Onu bu kadar geç tanıdığım için üzgünüm. Hele ki, 2016 yılında kaybettiğimizi öğrendiğimde kahroldum. Daha o kadar çok şeyi vardı ki yazacak. Veyahut da belki de yoktu. Onun yarattığı imge denizinden hiç ayrılmak istemiyor insan; "Elimi sürdüğüm mavi tüylü gece" (s.38) Özellikle belirli bir döneme kadarki şiirlerinde daha sık göreceğiniz, zamanla daha da azaldığını fark edeceğiniz; tıpkı Ece Ayhan gibi kendine özgü kelime çeşitliliği var. Örneğin: "bendim kargışı bir cesetle yansılayan, bendim iten gizemsi bir utku çınlayışıyla bir yabancıyı üzgüyle anımsanan" (s.109) veya "içlemler" (s.212) Belki başlarda bazı okur üzerinde bunlar olumsuz etki yaratacak. Lakin aşırıya kaçmadığı halde, şairlerin kelime dünyamızı genişleten; dili zenginleştiren kaynaklar olduğunu da unutmamak lazım. "ve kar tanelerinin hışırtılarını içimde duyarak" (s.123) Ben bazı şiirlerinde Oruç Aruoba'yı okurken aldığım o tadı aldığımı söyleyebilirim. Yaşamın bir büyük savrulma olduğunu tasvir eden şair kendisini bunun manzarasını izlediği bir koltuğa yerleştirmiş: "Savrulup giderken gördüm herşeyi savrulup giderken: Altın ve buğday barbarlık ve kum taşıl ve beden" (s.149) Fernando Pessoa, Şeytanın Saati'nde yeryüzüne saçılmış insan şehirlerini "saçılmış yıldızlar gibi, büyük ışık lekeleri"olarak tanımlar. Nâzım da arzın endamını kainatta "mavi kadifede bir yaldız zerresi" olarak tanımlardı. Oktay ise demiş ki; "ulusların tozu parlıyor mavimsi zırhında" (s.152) Şair, zamanın beyhudeliği ve hiçliğin ürkütücü sessizliği içinde ölümün geri dönüşsüz yolculuğunu şöyle özetlemiş; "üzgünüm, üzgünüm, üzgünüm giden herkesten gitti" (s.183) Ahmet Oktay, kendini geliştiren bir şair. Liseyi bitirmemiş, kendisi okumuş öğrenmiş, araştırmış. Hep okumuş, hep öğrenmiş. Yazmanın bir teselli olduğunu (s.413) düşünerek de yazmış çok erken yaşlardan itibaren. O öğrendiklerini, daha doğrusu bu bilgeliğini "acılardan damıt"mış (s.419) ve ortaya bu mükemmel şiirleri çıkarmış. Pencereye konan güvercinlerden bahsederken, onların kimin ruhları olduğunu sorguladıktan sonra; "Ürktüm yanlarına uçuvermekten" (s.458) diyerek hissettiği ölüm korkusunu anlatabilmiş olabilecek en güzel şekilde ama; şimdi o annesinin ve babasının ve sevdiği herkesin, Pessoa'nın, Lowry'nin, Beşir Fuad'ın ve sayısız kişinin yanına uçmuş olacak. "Tabutun Samanyolu olsun" (s.300) diyorum ona ve dileğindeki gibi, arkasından "beyaz bir gül atmak" (s.413) düşer bize sadece. Samanyolunda uyu sevgili Oktay, senden çok şey öğrendik. Daha çok şey öğreneceğiz. Senin şiirlerini okumaya henüz hazır değiliz. M.B. Mersin (Çok Sıcak) 08.08.2019
Toplu Şiirler
Toplu ŞiirlerAhmet Oktay · Yapı Kredi Yayınları · 2004118 okunma
·
138 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.