Ben oldum olası " Pollyannacı " bir kadın olmuşumdur. Bazılarına göre saçmadır bu, pembe dünyalarda yaşamak gibi adlandırılır ama öyle değil.
Problemlerin farkındayım ama çözümlemeyi de bilirim. Zorlukları görürüm tabi ki ama onları çözmeye olan inancımı hiç yitirmem. Olumsuzlukları yakalarım ama olumlulukların üzerinde dururum. Herkes gibi şikayet etmek için bir sürü nedenim benimde var tabi ki ama ben gülümsemeyi seçerim.
"Neden bunlardan bahsetti şimdi bu kadın ?" dediğinizi duyar gibiyim :) Çünkü kitabın kahramanı bu bakışın tam tersini anlattı kitap boyu. Yaşadığın hayatın kendisine ait olduğunu asla kabul etmeyen her şeyin "Elden düşme" olduğuna kendisini inandırmış. İş hayatı, evlilik, aşk hatta günlük yeme içme düzeni bile anlamsız onun için. Hayattan beklentisi olmayan, akıp giden zamana dahil olmadığını, zamanın dışına düşmüş olduğunu düşünen tuhaflıklar adamı bir mimar.
Ara ara bu tuhaf adamın çocukluk anılarına geri dönüp anlatmaya çalıştığı, yaşadığı hatta yaşayamadığı çocukluğu, annesi ve babası ile ilgili tüm anıların olumsuz olması, yaşadığı bu karamsar hayatın en temel nedeni olduğunu düşündürdü bana. Sevgisiz büyüyen bir çocuğun nasıl bir yetişkin olacağını, hayatta nasıl tutunamayacağını beynime vura vura anlattı yazar.
Sayfalar boyunca dünyayı ve insanları gözlemleyişini okurken, günümüz insanının negatif yüklü oluşunu nokta atışı ile yakalamış olmasına değinmesem ayıp olur.
Evet farklı bir kaleme sahip "Wilhem Genazino" ama anlatmak istediklerini bana net olarak anlatmayı başardı. Bence tanışmaya değer...