Yılın en uzun gecesi, Çille Gecesi’ydi.
Denizin dibinde yaşlı bir balık, çocukları ve torunları,
on iki bin yavru balığı çevresine toplamış onlara masal anlatıyordu:
“Bir varmış, bir yokmuş. Bir derede annesiyle birlikte yaşayan bir
Küçük Kara Balık varmış. Bu dere, dağın kayalıklarından çıkar, akar gidermiş.
Küçük Kara Balık ile annesinin evi siyah bir kayanın arkasında, yosundan bir
tavanın altındaymış. Geceleri birlikte yosunların altında uyurlarmış.
Küçük balığın içinde bir hasret varmış; bir defalığına da olsa ay ışığı
onların da evlerini aydınlatsın istermiş.
Anne ve yavrusu, sabahtan akşama kadar birbirlerini izler, bazen de diğer
balıklara karışır, küçücük bir yerde hızlı hızlı gider gelirlermiş.
Küçük Kara Balık, annesinin bir taneciğiymiş. Çünkü annesinin bıraktığı
on bin yumurtadan yalnızca o hayatta kalmış.
Küçük Kara Balık birkaç gündür dalgınmış. Hiç konuşmuyormuş.
İsteksiz bir şekilde bir bu yana, bir o yana gidip geliyor, çoğu zaman da
annesine yetişemiyor, ondan geride kalıyormuş.
Annesi sanıyormuş ki yavrusu hastalanmış, yakında düzelecekmiş.
Oysa Küçük Kara Balık’ın derdi başkaymış. Bir sabah erkenden daha
güneş doğmadan Küçük Kara Balık annesini uyandırmış. Ona:
“Anne seninle konuşmak istiyorum,” demiş.
Annesi uykulu uykulu:
“Evladım, şimdi zamanı mı? Söyleyeceklerini başka zamana bıraksan da
gezintiye çıksak daha iyi olmaz mı?” demiş.
Küçük Kara Balık:
“Hayır anne! Ben böyle gezip dolaşmalara katlanamıyorum artık.
Buradan gitmeliyim,” demiş.
Annesi:
“Mutlaka gitmen mi gerekiyor?” diye sormuş.
Küçük Kara Balık da “Evet anne, gitmeliyim,” diye yineleyince annesi sormuş, “Sabah sabah nereye gitmek istiyorsun?”
Küçük Kara Balık, “Bilmek istiyorum, bu derenin sonu nerdedir?” demiş.
“Bak anne, ben aylardır derenin nerede sonlandığını düşünüyorum ama
bir türlü anlayabilmiş değilim. Dün geceden beri de gözüme uyku girmedi,
hep düşündüm durdum. Sonunda karar verdim; kendim gidip derenin sonunu bulacağım. Başka yerlerde neler var bilmek istiyorum.”
Annesi gülmüş ve demiş ki:
“Ben de senin yaşlarında bir çocukken böyle şeyleri çok düşünürdüm.
Ama canım yavrum, derenin başı sonu yok ki! İşte gördüğün gibidir!
Dere hep akar, akar durur ve hiçbir zaman da hiçbir yere varmaz.”
Küçük Kara Balık, “Ama anneciğim,” demiş, “her şeyin bir sonu yok mu?
Gecenin bir sonu var, gündüzün bir sonu var, haftaların, ayların, yılların…”
demeye kalmadan annesi sözünü kesmiş ve demiş ki:
“Bırak şimdi bu koca koca lafları, kalk gidelim dolaşalım.
Şimdi gezmek zamanıdır, bu sözlerin zamanı değil!”
Küçük Kara Balık, “Hayır anne!” demiş. “Ben artık bu gezintilerden
bıktım usandım. Başka yerlerde neler olduğunu görmek için yola koyulup
gitmek istiyorum. Sen belki de bu sözleri başkaları küçük balığa öğretti diye düşünüyorsun. Ama bilmelisin ki ben uzun zamandır bunu düşünüyorum.
Tabii diğerlerinden de çok şey öğrendim. Örneğin şunu öğrendim ki balıkların
çoğu yaşlanınca ömürlerini boşuna geçirdiklerini söyleyip yakınırlar.
Sürekli sızlanıp herkesten şikâyet ederler. Ben bilmek istiyorum, hayat gerçekten
bir avuç yerde durmadan dönüp durmak, sonra da yaşlanıp ölüp gitmek mi
yoksa bu dünyada başka türlü yaşamak da mümkün mü?”
Küçük balığın söyleyecekleri bitince annesi, “Yavrucağım,” demiş,
“sen aklını mı yitirdin? Dünyaymış… Dünyaymış! Dünya da ne demekmiş?
Dünya işte bizim olduğumuz yerdir, hayat da bizim yaşadığımızdır.”
O anda büyükçe bir balık onların evine yanaşarak, “Komşu,” demiş,
“neden çocuğunla tartışıyorsun? Galiba bugün gezmeye niyetiniz yok sizin!”
Anne balık, komşunun sesiyle evden dışarıya çıkmış demiş ki:
“Zaman çok değişti! Çocuklar annelerine akıl öğretmeye kalkışıyor!”
Komşu, “Nasıl yani?” diye sormuş.
Anne balık, “Bak hele şu bücüre, nerelere de gitmek istiyor!
Durmadan, gidip dünyada neler olup bittiğini görmek istiyorum diyor.
Amma da koca koca laflar ha!” demiş.
Komşu da, “ Yumurcak! Sen hangi ara bilgin, filozof olmuşsun da bizim
haberimiz olmamış?” demiş.
Küçük Kara Balık, “Teyzeciğim,” demiş, “siz kime bilgin ve filozof
diyorsunuz bilmiyorum. Ben sadece bu gezintilerden sıkıldığımı söylüyorum.
Bu sıkıcı gezintilere devam edip boşuna sevinerek, bir gün sizin gibi yaşlandığımı
ve hâlâ aynı cahil, gözü kulağı kapalı balık olduğumu görmek istemiyorum.”
Komşu, “Vay vay vay! Ne laflar böyle!” demiş.
Annesi de demiş ki:
“ Biricik çocuğumun böyle olacağı hiç aklıma gelmezdi. Bilmiyorum, kimler
sevgili çocuğumu yoldan çıkardı?”
Küçük Kara Balık, “Kimse beni yoldan çıkarmadı,” diye cevap vermiş.
“benim aklım var, kendim anlıyorum, gözüm var görüyorum.”
Komşu, küçük balığın annesine, “Komşu, o kıvrım kıvrım salyangozu
hatırlıyor musun?” diye sormuş.
Annesi, “Evet! İyi hatırlattın. Çocuğumun etrafında dolaşıp dururdu.
Allah bildiği gibi yapsın onu!” deyince, Küçük Kara Balık,
“Yeter anne! O benim arkadaşımdı!” demiş.
Annesi, “Balıkla salyangozun arkadaşlığı! Duyulmuş şey değil!”
diye cevap vermiş ona.
Küçük Kara Balık da demiş ki:
“Ben de balıkla salyangozun düşmanlığını duymadım. Ama sizler onu hallettiniz.”
Komşu, “Bunlar geçmişte kaldı,” deyince, Küçük Kara Balık, “Siz başlattınız!”
diye cevap vermiş.
Annesi ise konuşmasını sürdürmüş:
“Hak etmişti. İyi ki de öldürdük onu. Unuttun mu gittiği her yerde
neler konuşurdu?” Bunun üzerine Küçük Kara Balık demiş ki,
“Öyleyse beni de öldürün! Çünkü ben de aynı sözleri söylüyorum.”
Neyse uzatmayayım. Bu tartışma diğer balıkları da oraya toplamış.
Küçük Kara Balık’ın sözleri herkesi kızdırmış. Yaşlı balıklardan biri,
“Sana acıyacağımızı mı sanıyorsun?” demiş.
Diğeri, “Kulağını çekmeliyiz!” deyince annesi bağırmış:
“Çekilin hepiniz! Dokunmayın yavruma!”
Bir başka balık, “Hanım,” demiş, “çocuğunu gerektiği gibi yetiştiremezsen
sonucuna da katlanmalısın!”
Komşu, “Ben sizin komşuluğunuzda yaşamaktan gerçekten utanıyorum,” demiş.
Bir başkası da:
“İşler çığırından çıkmadan gönderelim şunu ihtiyar salyangozun
yanına!” demiş. Balıklar, Küçük Kara Balık’ı yakalamaya çalışınca arkadaşları
onu çevrelemiş ve kavga yerinden uzaklaştırmışlar. Küçük Kara Balık’ın annesi durmadan başını göğsünü yumruklayıp ağlıyormuş:
“Eyvah, yavrum elden gidiyor! Ben şimdi ne yapayım, başımı hangi
dağa taşa vurayım?”
Küçük Kara Balık:
“Anne!” demiş, “Bana ağlama… Bu zavallı ihtiyar balıklara ağla!”
Balıklardan biri uzaktan bağırmış:
“Hakaret etme, bastıbacak seni!”
İkincisi, “Gider de pişman olursan artık seni buraya sokmayız ona
göre ha!” diye kızmış.
Üçüncüsü, “Bunların hepsi gençlik hevesidir, gitme!” diye seslenmiş.
Dördüncüsü, “Buranın nesi var ki?” diye söylemiş.
Beşincisi, “Başka bir dünya yok! Dünya dediğin burasıdır! Dön hadi!” diye eklemiş.
Altıncısı, “Aklını başına toplar da dönersen biz de anlarız ki gerçekten akıllı uslu bir balıksın!” diye önermiş.
Yedincisi, “Ama biz sana alışmıştık!”
Annesi de, “Acı bana! Gitme… Gitme!” diye yakarmış.
Küçük Kara Balık’ın onlara söyleyecek bir sözü yokmuş.
Onunla yaşıt olan arkadaşları şelaleye kadar Küçük Kara Balık’la gelmişler
ve oradan geri dönmüşler. Küçük Kara Balık ayrılırken onlara,
“Arkadaşlar görüşmek üzere! Beni unutmayın!” demiş.
Arkadaşları, “Seni nasıl unutabiliriz?” diye cevap vermişler.
“Sen bizi derin bir aymazlık uykusundan uyandırdın, sen bize daha önce
aklımıza bile gelmeyen şeyler öğrettin. Görüşmek üzere, bilgili ve korkmaz dost!”
Sayfa 12 - Can Çocuk - Çevirmen: Haşim HüsrevşahiKitabı okudu