Jane Eyre benim okuduğum ilk Charlotte Bronte romanı. Victoria dönemi İngilteresinin duygusal ve sosyal yapısı hakkında epey bilgi edindim diyebilirim. Bu dönemin kadınlarında olan arka plana atılmışlık hissi, bu roman ile "hayır biz de tek başımıza her şeyin üstesinden geliriz" i ifade ediyor. Bir kadın, kadın olarak kimseye ihtiyaç duymadan baş kaldırabilir, kararlar alabilir ve kadınlık dışında başka işleri de gururla başarabilir. Yeri gelir en yıkıldığı anda küllerinden doğar ve yine başarır. Yeri gelir güvendiği insanları ilkeleri uğruna terk eder ve dünyanın en yalnız insanı olma pahasına hayatına sil baştan şekil verir. Kadın yeterki istesin, güzellik dışında da bir sürü erdeme sahip olduğunu bilir. İşte böyle mesajlar bu kitapta satır aralarında oldukça fazlaydı ve iyiki vardılar, hep olsunlardı. On yaşındayken öksüz kalan Jane Eyre, ona kötü davranan yengesi tarafından kimsesiz çocukların gittiği katı disiplinli Lowood yatılı okuluna gönderilir ve yaşadığı tüm zorluklara rağmen oradan öğretmen olarak mezun olur. Acımasızlıklarla karşı mücadeleyle geçen yılların ardından yepyeni bir yön verme arzusuyla Edward Rochester’ın malikanesinde mürebbiye olarak çalışmağa başlayan Jane, sert mizaçlı ve gizemli Bay Rochester ile giderek büyüyen dostluğunun ardından ona aşık olduğunu fark eder. Ancak bu aşkın önünde büyük bir engel vardır.

Jane EyreCharlotte Brontë · Oda Yayınları · 200231,4bin okunma

·

3 görüntüleme

Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.

Gönderi

Aybüke Daldal