Herkese Merhaba!!!
(Az da olsa spoiler vermiş olabilirim)
Kafka'nın mektupları beni derinden etkilemesine rağmen, mektupları okurken kendimi hiç rahat hissedemedim. Sanki iki insanın özel alanına, izinsiz girmişim gibi bir his doldurdu içimi...
Bir ilişkinin tüm safhalarına şahit oluyoruz; kıskançlıklar, hüzünler, acılar, pişmanlıklar, yanlış anlamalar, sizin gözünüzün önünde yaşanıyor.
Dahası bu mektupları okumak, bir günlüğü okumaktan farksızdı.
Süregelen zaman içerisinde, düzenli bir şekilde yazılan bu mektuplaşmayı
-koskoca iki yıldan bahsediyorum- okuyoruz.
Sıkılmadan okunabilecek akıcı bir üslübu var. Bu sıkılmadan kısmı son yüz sayfa için geçerli değil, son yüz sayfa acınası derecede; hüzün ve keder içerikliydi.
Kafka'nın aşk diye tarif ettiği duygunun; yalnızca imkansızı elde etme arzusu ve bitmemişlik hissi olduğunu düşünüyorum.
Milena hakkında bir şey söylemek daha zor. Onun hali daha da vahim; boşlukta hissettiren, yalnızlık duygusunu bastırabilmek ve kocasının ilgisizliğine nispet yapmak için; 'bak ben seni çok seviyorum ama arkandan böyle de güzel iş çeviriyorum' dercesine yazmaya başladığı mektupları, zaman geçtikçe,
- düzeltiyorum; işlerin çığrından çıkması ile- Kafka'ın muhteşem ilgisine bağlanıyor Milena...vah ne yazık (!)
Burada olan Kafka'ya oluyor.
(Sanırım Milena'ya çok yükleniyorum)
Artık Kafka'ya karşı istemsiz bir sempati duyuyorum, harika ve çok geniş bir karekteri var.
Kesinlikle okunması gereken bir kitap.
Sağlıklı kalın!!!