Tam iki yüz yıllık bir büyü... Bu
kadar eski olduğu halde bugün hala bu kadar popüler olan
başka bir roman bilmiyorum. Gurur ve Önyargı'dan daha önce
ya da daha sonra yazılmış ve ondan besbelli daha sarsıcı ya da yenilikçi olan ya da başlıbaşına simge haline gelmiş başka
büyük klasikler var elbette, mesela Mobydick, Tristram
Shandy, Don Quixote, Robinson Crusoe, Madam Bovary, ama
hiçbiri Gurur ve Önyargı'nın bugünün okurunun kalbinde
edindiği yeri edinemedi. Bütün klasikler bir yana, Gurur ve
Önyargı bir yana. O yukarıda sözünü ettiğim 'büyü'.
Austen sözkonusu olunca gerçeği büyü ile açıklamak zorunda
kalıyoruz. Bu büyü Austen'ı dayanılmaz ölçüde çekici, o
ölçüde taklit edilemez yapan, aynı zamanda tarif edilmesini,
sınıflandırılmasını da imkansız kılan 'okuma tadı'dır ve
Austen'ı bugün hala bir edebiyat esrarı olarak yaşatmaktadır.
Bu esrar,
"nasıl oluyor da edebiyatçılara da halka da aynı
zevki veriyor?" sorusunda gizlidir.Tabii, bu anlattığım sahnedeki en şanslı taraf, aynı
zamanda en etkili taraf, okur. Okurun iyi olanı seçme ve
yaşatma içgüdüsü olmasaydı, hangi edebiyatçı ne telkin
ederse etsin, şişirsin ya da karalasın, Jane Austen iki yüz sene
sonra hala burada olmazdı. Bu örnek, roman - okur ilişkisinin,
arada hiçbir başka ihtiyaç olmadan, sadece ikisinin birbirini
yaratma ve yaşatma ortaklığının harikulade bir örneği olması
bakımından da önemli. Okur için bir şey ifade etmek: her romanın böyle bir mecburiyeti var. GURUR VE ÖNYARGI OKUR İÇİN HAYATİ ŞEYLER İFADE EDEN, ZAMANIN ÜSTESİNDEN GELMİŞ, KALBİN GÜCÜNE VE ÖLÜMSÜZLÜĞÜNE AİT AZ SAYIDAKİ ROMANDAN BİRİDİR...