Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

320 syf.
·
Puan vermedi
·
5 günde okudu
Kendini Arayan Dadaşlara...
Öncelikle İranlı yazar Abbas Maroufi’nin bu eserinin temel direğini bilinç akışının özenli ve etkili kullanımı oluşturuyor. Flash backler sayesinde aynı olayların farklı kişilerce nasıl yorumlandığını değişik bakış açılarıyla görme imkanına kavuşuyoruz. Deli olarak kabul edilen ama özünde acılarla yoğrulmuş bir düşünür, şair, alim, adı gibi aydın olan Aydın’ın bilinciyle yaşanılanları görmek muhteşem! Diğer karakterlerin de aynı şekilde elbette. Kitabın başlangıcında Kabil’in kardeş katili olmasının anlatıldığı Maide Suresinin seçimi bütün kitabın özünü anlatması açısından bir rehber görevi görüyor. Zengin bir kuruyemişçi olan Baba’nın oğullarının kendisi gibi olmasını ve mesleğini devam ettirmesini istemesi, farklı davranan oğlunun başına belalar getirmeye çalışması, istediği gibi davranmayan çocuklarını kemerle dövmesi, değişimden ölesiye korkup onun bu korkularını kamçılayan muhafazakar İran bekçisi Ayaz’ın kuklası haline dönüşmesi, ülkesinin Rusya ve Batı ülkelerinin elinde oyuncak olmasına ses çıkarmayıp düşünen herkesi küçümsemesi ile tam bir muhafazakar İran erkeğine örnek oluşturuyor. Öte yandan her ne kadar oğullarını kendisi gibi yapmaya çalışsa da oldukça zeki ve yenilikçi oğlu Aydın’a çektirdiği acılara rağmen onu kendisi gibi olan oğlu Orhan’dan daha çok sevip sayıyor. Neden? Kişilikli ve omurgalı olmanın değerinin asla yitmeyeceği vurgulanıyor bu noktada. Anne çocuklarını seven ve iyiliğini isteyen, Baba’nın isteklerine boyun eğen ama sadece çocukları söz konusu olduğunda isyan ederek dayak yiyen bir kadın! En çaresiz kaldığı anda ise mezarlığa gidip toprak altındaki ailesinin ölü ruhlarına sığınan çaresiz bir kız çocuğu! Bu yüzdendir ki İran’daki kadının yeri çıplak biçimde ortaya konulmuş oluyor. Öte yandan gelenekçi Baba’ya benzeyen oğlu Orhan’dan ziyade şair ve ince ruhlu Aydın’ını son nefesine kadar daha çok seviyor ve bu sevgisini de diğer oğlu Orhan’a her zaman hissettiriyor. Kardeşler arasında var olan bu sevgi dengesizliği Orhan’ın diğer kardeşlerine her zaman kötü davranmasının arkasında yatan temel sebep! Bilinçaltında annesi veya diğerleri tarafından her zaman daha az sevildiğini, bu sevgisizliği mal mülk ile dengelemeye çalışsa da en büyük servet olan sevilmeye bir türlü sahip olamamanın acısı ömür boyu benliğini kaplıyor. Günümüzde de en büyük şiddet sebebi olan sevme ve sevilmeyi bilmemenin bir kez daha ortaya koyulduğunu görüyoruz eser boyunca. Yusuf, en küçük erkek kardeş... Rus paraşütçüleri taklit etmek işin Baba’nın şemsiyesiyle kendini terastan aşağı bırakan minik yavru. Sonu ise tedavinin gecikmesi sebebiyle felakete dönüşen bir insan evladı. Yusuf isminin seçimi ilgi çekici çünkü Yusuf güzel bir çocukken yaşadığı olaydan sonra karanlık bodrum katında kimseyle konuşmayan, yiyen, içen ve boşaltım yapan bir varlığa dönüşüyor. Bir zindan hayatı yaşaması dikkat çekici bir detay. Ağabeyi Orhan’ın kendisinden bıkarak onu elleriyle acımasızca öldürmesi ise trajedi! Ayda, ailenin tek kız çocuğu ve aynı zamanda Aydın’ın ikizi. Aydın gibi o da çocukken zeki, hareketli, dünyayı anlamaya çalışan, yaşam dolu biriyken zamanla babasının bir kızın sadece annesiyle mutfak işleri yapmayı öğrenmesi gerektiğini söylemesi ve dikiş dikmek dışında hayatla bağının koparılması sonucu tüm yaşam enerjisin yitiren bir kız çocuğu. Öyle ki bir kez olsun erkekler gibi fabrikada bulunmak isterken yaşadığı bu cehennem hayatı sonucu romatizmal hastalıklara yakalanıp acılar çekiyor. Öte yandan “gün görmemiş bir çiçek” misali bir kızla evlenmek isteyen bir adamın onu istemesi üzerine Baba’nın istememesine rağmen onunla evleniyor. Bu adam Amerika’da eğitim görmüş, iyi bir işi olan, zengin ve albenili biri. Ne oluyor da sonuç olarak Ayda küçük çocuğunun önünde kendini yakıyor, anlayamıyoruz. Bu metaforik intihar esnasında bile çocuğunun zarar görmemesi için çırpınması ise içler acısı. Aydın, ah Aydın! Yürek yakan, kitap boyunca acısını içimize işleyen zeki, edebiyat aşığı, hayatta “kendini” arayan ama önüne hep acıların serildiği evlat. Baba’nın kitaplarını ve yazılarını yakmasıyla başlayan, dayaklarla ve eziyetlerle geçen hayatında ufacık da olsa nefes alabildiği Ermeni kızı Surme ile olan aşkında mutluluğu bulan ama hayat amacını bulma yolunda bir yaprak misali sürüklenirken aile üyelerinin ölümleri sebebiyle deli olan bir adam! Dünyayı değil yaşamayı zor bulan bir filozof! Kitapta geçen “yakma” metaforu bütün güzellikleri ve iyi şeyleri ortadan kaldırma olarak karşımıza çıkıyor. Kitapların, yazıların yakılması ve çaresiz kadın Ayda’nın kendini yakması birbirini tamamlar nitelikte. İran’daki 1930’larda yaşanan siyasi arka planı edebi açıdan görmek açısından da okumakta fayda olabilecek bir eser denilebilir. “Dadaş” sözünün defalarca hitap olarak kullanılması ise Azeri Türklerinin etkisi midir diye düşündürücü! İngiltere’de 2007 senesinde en iyi 100 kitap arasına giren bu eserin bitiminde insanın içindeki yaşam enerjisinin son kırıntısını da emerek mutsuz ve hüzünlü bir halde bırakacağı ise garanti!
Ölü Ruhlar
Ölü RuhlarAbbas Maroufi · Etna Kitap · 2010178 okunma
·
348 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.